Düyunu Umumiye İdaresinde Osmanlı Borçları
Düyun-u Umumiye, 1881-1923 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin iç ve dış borçlarını denetleyen kurumdur.
Düyunu Umumiye Nedir?
Düyunu Umumiye, 1881-1923 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış borçlarını denetleyen kurumdur. II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. “Genel Borçlar” anlamına gelir. Düyunu Umumiye İdaresi, kurulduğu tarihten itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve mali yaşamı üzerinde etkili bir rol oynamıştır.
Düyunu Umumiye Neden Kuruldu?
Osmanlı İmparatorluğu’nda 17. ve 18. yüzyıllarda devletin vergi toplayabilme gücü oldukça sınırlı kalmıştı. Toplanan vergi gelirlerinin önemli bölümüne yerelde âyan ve diğer güçlü kişiler el koymaktaydı.
Osmanlı Devleti’nde mali bunalım ekonomik güçsüzlükten daha çok, merkezi idarenin zayıflığından ileri gelmekteydi. 19. yüzyılda askeri ve teknolojik gelişmelerin de katkılarıyla güç dengesi tekrar merkez lehine dönmeye başlamıştı.
19. yüzyılda merkezi devletin âyanı geriletmesi sonucunda, merkeze ulaşan vergi gelirleri yavaş fakat sürekli olarak artmaya başlamıştı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde merkezi devletin vergi gelirlerinin toplam üretime oranı yüzde 12’yi aşıyordu.
Fakat vergi gelirlerinin artması, Osmanlı Devleti’nin mali sorunlarını azaltmadı. Devletin harcamaları da sürekli olarak artmaya devam etti. Osmanlı devlet adamları, bütçe açıklarını kapatmak için sürekli çaba harcadılar.
Bu dönemde, devlet gelirleri arttırmaya çalışırken aynı zamanda da, yüzyılın ortalarında itibaren Avrupa finans piyasalarından borç almaya başladı. Yaklaşık yirmi sene süren borçlanma dönemi, Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödeyemez duruma gelmesine ve gelir kalemlerinin bir kısmının Avrupalılara teslim edilmesine neden oldu.
Devlet gelirleri ile yapılan harcamalar arasında oluşan bütçe açığı kapatmak büyük zorluklar çekilmesi nedeni ile yapılan dış borçlanma, Osmanlı devletinin dış ilişkilerinde giderek derinleşen bir zayıflık sebebi haline geldi.
Bütün bu yaşanan olumsuz koşullar sonucunda, Düyunu Umumiye İdaresi’nin kurulmasına giden yolun kapısını açmış oldu.
19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Para Düzeni
18. yüzyılın sonlarından itibaren, yapılan savaşların çoğalması ve büyüyen orduların masraflarının artması nedeniyle, ekonomik bunalım devamlılık kazanmıştı.
Osmanlı Devleti, bütçe açıklarını kapatmak için hem Galata bankeri olarak biline kişilerden borç para alıyor, diğer yandan da dolaşımdaki sikkelerin değerini düşürerek ek gelir sağlamaya çalışıyordu. Bu yüzden, Osmanlı Devleti 1780 ile 1860 yıllarında tarihinin en hızlı enflasyonunu yaşamıştı.
1830’lara gelindiği zaman, ek gelir sağlama kaynağı olan madeni paraların tağşişi maliyetli bir yöntem olmuştu. Bu durum enflasyon dalgaları ve siyasi bunalımlara yol açıyordu. Paranın değerindeki belirsizlikler ekonomiyi olumsuz etkiliyor, vergi gelirlerinin iyice düşmesine neden oluyordu.
Bu yüzden de, Avrupalı tüccarlar ve devlet yetkilileri para sisteminin istikrara kavuşması için devlete baskı yapıyorlardı.
Ek gelir yaratmak amacıyla 1840 tarihinden itibaren kullanılan diğer bir yöntemde, İstanbul bölgesinde kaime olarak adlandırılan ve önceleri faiz geliri de sağlayan kağıt para basmak oldu.
1830 yılların ikinci döneminde, artan askeri harcamalar ve reform girişimleri arasında, çoğu devlet kurumu bütçe kaynaklarını tüketince harcamalarını sürdürebilmek için, sergi adını verdikleri borç senetleri kullanılmaya başlandı.
Bundan dolayı, Galata bankerlerinin elinde çok büyük miktarda kısa vadeli devlet borcu birikmiş oldu. Devletin Londra’daki bankerlerden borç alabilmek için yaptığı girişimler sonuçsuz kalınca, faiz geliri de sağlayan kağıtların basımına başlandı.
İç Borçlanma
Osmanlı Devleti’nde faizle borç para veren ve piyasa işlemlerinde uzmanlaşan kişilere sarraf adı verilmiştir. İstanbul’daki sarraflar 17. yüzyılın sonlarında bir meslek kuruluşu etrafında örgütlenerek, işyerlerini Galata’ya taşımışladı.
Osmanlı Devleti, sarraflara olan ihtiyacı nedeniyle, onların çalışmalarını desteklemekteydi. 1760’lardan sonra devletin mali durumu bozulurken, devlete doğrudan borç para veren sarrafların devlet katında önemi oldukça artmıştı.
Avrupa ile iyi ilişkiler içinde bulunan sarraflar sayesinde, Osmanlı devleti para piyasalarıdan kısa vadeli borç para sağlayabiliyordu. Sarrafların ekonomik gücü, 19. yüzyılın ortalarında doruk noktasına ulaşmış, aynı zamanda da devletin bütçe açıkları ve borç ihtiyaçları da oldukça artmıştı.
Bu nedenle devlet, uzun vadeli gereksinimlerini sağlayabilmek için doğrudan Avrupa para piyasalarında borç aramaya karar verince, Galata bankerleri kendilerini Avrupalı bankalar ve bankerler ile rekabet içinde bulmuştu.
Galata bankerleri tekelci konumlarını kaybetmekle birlikte, kamu ve özel finans alanından vazgeçmediler. Avrupalı mali sermaye grupları ile ortaklıklara girerek ve yeni bankalar açarak çalışmalarına devam ettiler.
Bu dönemde Osmanlı Devleti de Avrupa mali para piyasalarında sattığı uzun vadeli tahvilleri arasında, kısa vadeli ihtiyaçları için Galata bankerlerinden yararlanmayı sürdürdü.
1875-1881 krizi sırasında devlet önce dış borç ödemelerini sürdüremez duruma gelip, sonra da Rusya ile zorlu bir savaşa girince, Osmanlı bankası ve Avrupa piyasaları borç vermeyi reddettiler. Bunun üzerine tekrar Galata bankerlerinden borç alınmaya başlanıldı.
Avrupa ile iktisadi ve mali yakınlaşma döneminin hızlanmasıyla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez olarak bankalar kurulmaya başlanmıştı. Bankalara olan talebin bir kısmı, ticaretin büyümesi ve tüccarların paraya olan ihtiyaçlarından kaynaklanıyordu. Kurulan bankaların birçoğu için, en önemli çalışma alanı devlete borç vermekti.
Dersaadet Bankası
İmparatorlukta kurulan ilk banka, devletin himayesinde 1847 yılında Jacques Alléon, Manolaki Baltazzi adlı iki Galata bankeri tarafından Bank-ı Dersaadet-İstanbul Bankası olmuştu. Devlet yöneticileri bu bankanın devlete kısa vadeli borç sağlayabileceğini, para ve döviz piyasalarına istikrar getireceğini düşünüyorlardı.
Osmanlı Bankası
Devletin mali ve parasal ihtiyaçlarını karşılamak üzere bi başka banka kurma çalışmaları, 1856 Kırım Savaşı döneminde, İngiliz sermaye grubu tarafından Osmanlı Bankası’nın kurulmasına yol açtı. Osmanlı hükümeti bankaya İmparatorluğun çeşitli yerlerinde (Mısır hariç) şube açabilme imtiyazı da verdi.
Dış Borçlanma
Osmanlı Devleti’nde özellikle savaş dönemlerinde devletin harcamaları oldukça artıyor, gelirler harcamaların gerisinde kalıyordu. 1840 tarihinden itibaren Avrupalı sermaye sahipleri ve Avrupalı devletlerin temsilcileri, mali sorunlara çözüm olarak dış borçlanmaya gidilmesi konusunda merkezi devlete baskı yapmaya başlamışlardı.
Osmanlı Devleti’nin Avrupa piyasalarında tahvil satarak borçlanmaya başlaması, Avrupalı sermaye sahiplerine faydalar sağlayacaktı. Osmanlı tahvillerinin Avrupa’nın finans merkezlerinde satışını ayarlayan bankerler büyük komisyonlar elde edecekler, tahvilleri satın alan küçük yatırımcılarda faiz geliri elde edecekti.
İlk dış borçlar 1840’lı senelerde Galata bankerleri tarafından ve kısa vadeli olarak Fransız bankalarından sağlandı. En sonunda, Kırım Savaşı’nın gerektirdiği yeni harcamalar ve gelir-gider dengesinde oluşan büyük fark, Avrupa’dan borçlanma sürecini başlattı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun vadeli borç senetleri Londra, Paris, Viyana ve Frankfurt gibi borsalarda satışa çıkartıldı. Osmanlı Devleti’nin mali zorluk içinde olması ve yüksek faiz getiren Osmanlı tahvillerinin Avrupa piyasalarında tutulması, Osmanlı Devleti’ne borç vermeyi kısa zamanda karlı bir duruma getirmişti.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan 60 yıllık zamanda Osmanlı dış borçlarını iki ayrı dönemde ele almak daha sağlıklı olacaktır.
Birinci Dönem Dış Borçlanma
Dış borçlanmanın başladığı 1854 tarihinden Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödeyemez duruma geldiğini ilan ettiği 1876 yılına kadarki zaman birinci dönemi oluşturmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti çok kötü koşullarla, başka ülkelerin ödediği faizlerden çok yüksek faizlerle ve oldukça büyük miktarlarda borç para almıştı.
Dışarıdan sağlanan dış borçların büyük bir bölümü cari harcamalarda, donanma kurulmasında ve çalışanların maaşlarının karşılanmasında kullanıldı. Ekonomiyi harekete geçirecek, devlet gelirlerini artıracak yatırımlara çok az kaynak ayrılmıştı.
Bundan dolayı kısa zaman içinde Osmanlı Devleti mevcut borçların ana para ve faizlerini karşılayabilmek için tekrar borç almak zorunda kalmıştı. Devletin dış borçlarını ödeyebilmesi her geçen sene daha da güçleşiyor, fakat Avrupa mali piyasalarındaki herkes bu durumdan kazanç elde etmeye devam ediyordu.
İkinci Dönem Dış Borçlanma
Osmanlı Devleti’nin yeni borç bulmasının sıkıntılı duruma gelmesi durumunda, Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödeyemez duruma gelmesi kaçınılmazdı.
Sonuç olarak 1873 senesinde bir dünya krizinin habercisi olan borsa krizleri Avrupa ve Amerika para piyasalarını etkisi altına alınca, Osmanlı Devleti’nin Avrupa piyasalarında yeni borç bulması imkansız hale geldi. 1875 tarihinde Osmanlı Devleti borç ödemelerini yarı yarıya indirdiğini ilan etti; ertesi sene tüm borç ödemelerini durdurdu.
Düyunu Umumiye Hangi Kararname İle Kuruldu?
Osmanlı-Rus savaşının felaketle sonuçlanması, Osmanlı devletinden alacağı olan yabancıları da büyük telaşa düşürdü. Alacaklılar, bu sıkıntılarını Berlin Kongresine taşıdılar. Vatandaşlarının alacağı ile ilgili olan devletler, Rusların istediği savaş tazminatının, kendi çıkarlarını zedeleyeceğini düşünmüşlerdi.
Rusyanın temsilcileri de, Osmanlı devletinde vergi sisteminin eksikliği yüzünden toplanan vergilerin çok az miktarının hazineye ulaştığını bildirmek suretiyle, bu sistemin düzeltilmesi ile, toplanan gelirlerin daha da artacağına işaret etmişlerdir. Artan vergi gelirlerinden Rus tazminatının, Avrupa menfaatine bir zarar getirmeden ödenebileceğini açıklamışlardır.
En sonunda savaş tazminatının Osmanlı devletine borç para vermiş olan alacaklılar üzerine bir öncelik hakkı taşımayacağını belirtmeleri ile tazminat ve borçlar arasındaki ilişki düzenlenip kabul edilmişti.
Daha sonra borçlar konusunu görüşmek üzere uluslararası bir komisyon kurulacağı da kararlaştırıldı.
Berlin Antlaşmasından sonra, Osmanlı hükümeti yabancı devletlerin mali baskısından kurtulmak için alacaklıların temsilcileri ile görüşmelere başlayarak onlarla, Kasım 1879’da bir anlaşmaya vardı. Buna göre, borçların ödenmesi için kararlaştırlacak olan vergiler 1880 tarihine kadar ayrılcaktı.
Bu antlaşma Düyunu Umumiye İdaresi’ne doğru atılmış olan ilk adım oldu. 1881 senesinde dış borçlar alacaklıların temsilcileri İstanbul’a davet edilerek onlarla da görüşmeler yapılmış, en sonunda meydana gelen anlaşma “Muharrem Kararnamesi” oluşturulmuştu.
Düyunu Umumiye Üyeleri
Alacaklıların haklarını korumak ve borçları ödenmesini plan dahilinde gerçekleştirmek için aşağıda belirtilen üyelerden oluşan Düyunu Umumiye Meclisi kurulmuştur. Mecliste yer alan devletlerin temsilcileri şu şekildedir:
- İngiliz
- Fransız
- Alman
- Avusturya
- İtalya
- Hollanda
- Osmanlı
Yedi kişilik konsey bu idareyi sağlayacaktı. Bunun dışında, bir temsilci de Galata bankerlerini temsil edecekti. Meclisin başkanlığı Fransız ve İngiliz temsilcilere aitti. Temsilciler alacaklıları tarafından beş süre ile seçilecekti.
Osmanlı hükümeti, konseyde bir istişari oya sahip bulunan komiseri ile çok sayıda müfettiş ile meclisin çalışmalarını denetleyecekti. Hükümet ile konsey arasında anlaşmazlık yaşandığı durumlarda konu hakem kurulu ile çözülecekti.
Muharrem Kararnamesi uluslarası bir anlaşma ve bunun oluşturduğu Düyunu Umumiye’de uluslararası bir örgüt olarak gösterilmiştir. Bu kararname Osmanlı Devleti ile, hiçbir devleti temsil etmeyen ve sadece alacaklılar adına çalışan bir mali grup arasında yapılan bir sözleşmeydi.
Düyunu Umumiye Gelirleri
Osmanlı maliyesinin gelir kaynakları arasında ve Düyunu Umumiye İdaresi adı verilen ve yabancı alcaklılar tarafından yönetilecek olan gelir kalemleri şunlardır:
- Tuz tekelleri
- Tütün tekelleri
- Damga resmi
- Balık vergisi
- Alkollü içkilerden alınan vergiler
- Ham ipekten toplanan vergiler
- Doğu Rumeli vilayetinin ödediği yıllık vergi
Düyunu Umumiye’nin Özellikleri
- Osmanlı-Rus savaşının sonunda Osmanlı Devleti’ne borç vermiş yabancıların endişe duymaları sonucunda hayata geçen bir kurumdur.
- Düyunu Umumiye Konseyi, başlangıçta sadece kendisine bırakılan vergileri toplamakla yetinmişse de, zaman içinde sanayi ve ticari girişimlerinden vergi almasıyla faaliyet alanını genişletmiştir.
- Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı İmparatorluğu mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kalmıştır.
- Yapılan borçlanmaların büyük bölümü ile demiryolu, liman ve sulama kanalları gibi ülke yatırımlarında harcanmıştır.
- Düyunu Umumiye İdaresi, kendisine ayrılan kaynaklardan elde ettiği gelirlerden her sene %1 ana para, %4 faiz geliri olmak üzere Osmanlı borçlarının %5’ini ödeyecekti.
- Osmanlı maliyesinin vergi kaynaklarının bir bölümü üzerinde ayrıntılı bir denetim kuruluyor ve kaynaklar doğrudan Avrupa’daki alacaklı kişilere aktarılıyordu.
- Düyunu Umumiye İdaresi, kendi yetkisine bırakılan vergi kalemlerini geliştirmek ve vergileri daha etkili bir biçimde toplamak için, İmparatorluğun 20’den fazla kentinde 5.000’den fazla görevliyle geniş bir çalışma ağı kurmuştur.
- Esas yoğunluğu Anadolu’da olan örgütün üst düzey yöneticileri arasında iki yüze yakın Avrupalı çalışmaktaydı.
- Osmanlı yöneticileri Avrupa para piyaslarında yeni tahviller satabilmek, yeni boçlar bulabilmek için Almanya ve Fransa arasındaki rekabetten yararlanmaya çalışmışlarıdır.
- Yapılan her yeni borçlanma için Avrupalı devletlere yeni tavizler verilmek zorunda kalınmıştır.
- 1883 senesinde kurulan Tütün Rejisi Şirketi’ne İmparatorluk içindeki tütün üretiminin denetlenmesinde, tütün alımı ve satımında tekel ayrıcalıkları tanınmıştır.
Düyunu Umumiye Ne Zaman Kaldırıldı?
23 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Osmanlı Devlet Borçlarının bir bölümünü, Türkiye ile 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında kendilerine Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak elde etmiş olan devletler arasında bölüştürüldü.
İlgili devletler arasında çıkabilecek tüm anlaşmazlıklar, bildirimin yapılmasından sonra en çok bir ay içinde Milletler Cemiyeti Meclisinin göstereceği bir hakeme götürülecekti. Borçlar konusunda sonradan uygulama anlaşmazlıları çıkınca, 13 Haziran 1928 günü yeni bir Anlaşma yapıldı.
1929 yılında Dünya ekonomik bunalımı ortaya ödeme zorlukları çıkarınca da, 22 Nisan 1933 günü Paris’te yapılan son bir Anlaşma ile Türkiye kendine düşen tüm borçları, zamanından önce ödemiş, böylece Lozan’da uzun tartışmalara konu olan bu sorun da tarihe karışmıştır.
Düyunu Umumiye ve Sonuçları
Dış borçlar, Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve siyasi gelişimine engel olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde de büyük sıkıntılar yaratmıştır. Düyunu Umumiye İdaresi sayesinde devletten alacaklı olan yabancılar borç ödemelerinin eksiksiz ve zamanında yapılmasını sağlamışlardı.
Plansız ve programsız yapılan dış borçlanmalarının sonucu olarak ortaya çıkmış olan Düyunu Umumiye İdaresi devlet içinde bağımsız bir kurul olarak faaliyet göstermiştir. Bununla birlikte Düyunu Umumiye İdaresi, kaynakları verimli kullanarak borçların belli bir düzende ödenmesine çalışmıştır.
Ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti daha büyük miktarlarda borçlanmaya gitmeye başlamış olduğundan dolayı, dış borç miktarı 160 milyon İngiliz sterlinine ulaşmıştır.
- Düyunu Umumiye – Vikipedi
- Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi – Şevket Pamuk – İşbankası Yayınları
- Osmanlı Tarihi VIII. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 – Enver Ziya Karal
- Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları 1. Cilt (1920-1945) – İsmail Soysal – Türk Tarih Kurumu
Son derece detaylı ve anlaşılır bir şekilde bilgi verilmiş. Konuyu tüm yönleri ile ele alması açısından oldukça başarılı buldum…
Son derece detaylı bir çalışma olmuş,akıcı,net bilgiler aktarılmış. Yazarı kutluyorum, emeğinize sağlık…
Harika bir yazı emeklerinize sağlık 🥳
Elinize sağlık güzel bir derleme olmuş.🙏🏻
Efsane olmuş. Emeğinize sağlık🌍
COK GÜZEL BİR SİTE OLMUŞ ELLERİNİZE SAĞLIK
Tebrikler…Emeklerinize sağlık…
Çok güzel bir yazı olmuş, ellerinize sağlık teşekkürler:)
Emeklerinize sağlık çok güzel olmuş.
HARİKA YAZILAR YAZIYORSUNUZ ALİ BEY TEBRİKLER
Harika bilgi dolu bir yazi olmus, emeginize saglik.
Emeklerine sağlık.Harika bir yazı olmuş
Emeklerine sağlık
Titizlikle hazırlanıp ayrıntılı derlenmiş, faydalı bir yazı.