Birinci Dünya Savaşı Öncesi Avrupanın Durumu
Birinci Dünya Savaşı hepimize oldukça basit bir şekilde anlatılmıştır. Bizlerin belki tarihe olan ilgisiz oluşu bunda etkili olmuştur.
Merak etmeyin ben ve benim gibi arkadaşların okuyup hep birlikte araştırma yaptığını biliyorum. Şimdi size Birinci Dünya Savaşı öncesi hayret edeceğiniz bir Avrupa portresi sunuyorum.
1900’lü yıllarda Avrupa Devletlerinin toplumsal ve siyasal yaşantısı nasıldı? Devletler arası iletişim ne boyutta idi?
Avrupalıların bilimsel gelişmelere bakışı hangi boyuttaydı. En önemlisi aralarındaki ittifaklar ve Dünya sahnesindeki yeni ülkeler hangileriydi.
1900’de Avrupa Devletlerine Bakış
Bizlere en güzel bakışı verecek olan o dönem ile ilgili 14 nisan 1900 yılında Paris Evrensel Sergisidir.
Fransa’da açılmış olan bu uluslararası sergi bize o dönem için inanılmaz ışık yansıtacak. Sergiyi insanlığı övücü iyi niyetler ile açmıştır Fransızlar.
Aslında Sergi tam inşaat bitmeden açılmıştır. Gene de 50 milyondan fazla katılımcı sergiye ziyarete gelmiştir.
Sergide her ulusun kendine ait bölümünde ulusal zenginlikleri sergilenmektedir. Bunlara aklımıza gelen ne varsa hatta unuttuklarımızda dahildir.
- Heykeller
- Tablolar
- Kürkler
- Enfes Kitaplar
- Belgeler
- Balık Bibloları
- Renkli Çiniler
- Halılar
- Minyatür Saraylar
- Yeni Bulunan Makineler
Ve daha saymakla bitmeyecek olan ulusların zenginlikleri bu sergide görücüye çıkmış gibidir o yılda. Bu açıdan baktığımızda aklımıza hiç savaş konusu geliyor mu?
Aslen benim gelmiyor. Ama tam 14 sene sonra bu ülkelerin Avrupanın göbeğinde bir savaşa girmeside insanı hayrete düşürmüyor değil.
Bu sergi ihtilallerle savaşlarla başlamış olan , ama ilerlemeyi , barışı ve bilimi temsil eden bir dönemi bitirmek için uygun duruyordu.
Sergiye katılan devletlere bakacak olursak;
- Fransa
- İngiltere
- Almanya
- Rusya
- İtalya
- Avusturya-Macaristan
- A.B.D
- Çin
- Osmanlı İmparatorluğu
- Japonya
- Bosna Hersek
- Latin Amerika Ülkeleri
Evrensel dedikleri sergi aslında tüm insanlık için olsada esas itibariyle Avrupalıydı. Güç merkezi hala Avrupa’da bulunmaktaydı. Barış döneminin yaşandığı o günlerde İnsanlık ileriki yıllarda iki tane dünya savaşını düşünemezdi bile.
19. yüzyıl tamamen savaşsız geçmemişti belki ama 18. yüzyıl gibi savaşlar uzun sürmemişti. 18. yüzyıl Fransız İhtilali ve Napolyon Savaşları sonrası Avrupa’da bir barış dönemi hakimdi.
19. yüzyılda gerçekleşen savaşlar Avrupa topraklarında olmamıştı. Bu savaşlar sömürge topraklarında gerçekleşmiştir.
Amerika’da iç savaş, zayıflayan Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan milletlerin bağımsızlık savaşları vermeleri gibi.
Bu savaşalarda Avrupalı devletler uzak durmasını bilmişler ve topraklarında herhangi bir kargaşa yaşamamışlardır.
Ender durumlarda ise devletler istediklerini elde edemiyorsa savaşa makul durabiliyordu. Örnek olarak Prusya ve Avusturya arasındaki Alman eyaletlerinin paylaşımı gösterilebilir.
Bu savaştan kazançlı çıkan Prusya olmuştur. Savaşlar maliyetli olsada çok pahalı değildi. Süreleri de kısıtlıydı, profesyonel ordular savaşıyordu.
Dünya savaşlarında olduğu gibi siviller ve mülkler zarar görmüyordu. Şimdilik bu savaşlar bitmiş Avrupa’da bahar havası esiyordu.
Paris’te kurulan bu sergi toplumları birbiri ile daha yaklaştırabilecek miydi? Bu sergi “ilerleme” ve “gelecek” ile donatılmıştı.
Savaş Öncesi Batı Uygarlığındaki Gelişmeler
Paris sergisi batı dünyası için sanayi, ticaret, bilim, teknoloji ve sanat alanında mükemmel gelişmeler göstermesi açısından mükemmel bir fırsattı.
İnsanlık X ışınlarını göreme şansını elde etmişti. Yürüyen merdivenler, elektrikli konserler bunlara örnekti. Bunların yanı sıra makine, hijyen, toplu taşıma, kimya sanayileri ve maden alanında gelişmelerde vardı.
Yeni spor dalları arasında ise; eskrim, atletizim, bisiklet ve kriket vardı. Yeni otomobiller ve balon yarışmalarınıda izleme şansı vardı o günlerde. 1870’i izleyen yıllarda Avrupa’da üretimde ve refahta bir patlama meydana gelmişti.
Toplum da insanların yaşam biçimi de büyük ölçüde değişmişti. Daha ucuz ve kaliteli besinler, hijyen konusunda gelişmeler ve tıpta olan ilerlemeler bize Avrupa’nın hızla ilerleme kaydettiğini gösteriyor.
Bu gelişmelerin ışığı altında Avrupa nüfusu tam dört kat artmıştır. Aynı zamanda Amerika kıtasına göçlerde de bir artış vardır bu dönemde (Kanada , Avusturalya ve Arjantin )
Kırsaldan kentlere göç başlamış köylü nüfusu azalmıştır. Köylüler fabrikalarda ve dükkanlarda daha iyi şartlarda iş imkanları bulmuşlardır.
Avrupada tarımla uğraşan nüfus azalırken, sanayide çalışan sayısında artış söz konusu olmaktaydı. Sendika örgütlenmesi başlamış insanların yaşam standartları değişmişti.
Eğitim ve Öğretimde ilerlemeler ilkokuldan üniversiteye kadar metotlarla belirlenmeye başlamıştı. Eğitim hayatına müfredatlar yerleşmeye başlamıştı.
Avrupa’da hükümetlerde şirketlerde bu gelişmeler karşısında daha iyi eğitimli bir topluma ihtiyaçları olduğunu anlayacaklardı. Avrupanın en geri kalmış ülkesi sayılan Rusyada bile okur yazarlık oranı yüzde 28’e kadar çıkmıştı.
Halk kütüphaneleri ve akşam okulları devreye girmişti. Yeni çizgi romanlar ve dergiler basılıyor gazeteler tiraj olarak milyon adetlere ulaşıyordu.
Toplum karmaşık bir hal alınca yönetimde buna karşı önlemler almaya başlamıştı. Demokrasinin yayılması ve oy hakkının genişlemesi karşısında insanların talepleri artmaya başlamıştı.
Devletler insanların taleplerini karşılamak zorunda hissediyorlardı çünkü Fransız devrimi daha akıllardaydı.
Artık yönetimler eğitimli insan gücüne muhtaçtı. Eski amatör düzen ortadan hızla kalkıyordu , eski orduların ve bürokrasinin dönemi bitmişti .
Yeni hızlı postaneler , hızlı haberleşme ve telgraflar iyi iletişim imkanı veriyordu insanlara. Bu durum insanların daha iyi örgütlenmesi anlamına geliyordu. Diğer ülkelerde olup biten olaylar hızlı bir biçimde yayılmaya başlamıştı.
Eskiden seyahat sadece zengin burjuvazi sınıfına has bir özellik iken artık orta sınıf bu imkanda yayarlanma şansına sahip olacaktı.
Elektrikli tramvaylar sayesinde ulaşım rahatlıyordu. Kitle turizimi doğmuş insanlar seyahat özgürlüğüne sahip olmuştu.
Avrupa artık bizim tanıdığımız dünyaya hızlı bir şekilde yaklaşıyordu. Şehirlerde meydanlar genişliyor, daracık sokaklar ortadan kalkıyordu. Sokaklar daha temiz ve sağlıklı bir şekil alıyor gaz lambaları yerini elektrik direklerine terk ediyordu.
Avrupa halkı daha iyi beslenmeye başlamışlardı. Sömürge ülkelerinden gelen etler ve meyveler soğuk zincirler ile geliyor ve konserve kutularına konuyordu.
Çiftliklerdeki gelişmeler ve dünyanın her tarafından gelen ürünler sebebi ile et fiyatları düşmeye başlamıştı. Orta sınıf için hayat gerçekten güzelleşiyordu.
İnsanlar artık barbarlığa geri dönüşlerin mümkün olabileceğine inanmıyordu Stefan Zweig
Büyük Savaş Öncesi Avrupa’nın Altın Çağı
Avrupa’daki gelişmeler Almanya dahil her ülkede hissedilmekteydi. Dünyadaki büyük güçler ve servet Avrupa’da toplanıyordu.
Britanya, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya. Bunların yanına doğuda buluna Rusya’yıda eklersek tüm Avrupa dünya üzerinde çarpıcı bir yükselme dönemi yaşamaya başlamıştı.
Aslında Batı Avrupa’da yaşayan insanlar Rusya’nın hala 16. yüzyıl da kaldığını düşünmeleri söyleniyordu.
Paris sergisi Rusyanın tarihsel ve kültürel olarak reklamı olsada. Aslında Çağı yakalamaya başladığının bir ispatı olarak da görülebilirdi.
Rusya’nın sergide sunduğu lokomotifler , makineler ve silahlar oldukça başarılıydı. Ruslar bu lokomotifler ile Batı Avrupa’ya mesaj vermişlerdir. S
sömürge savaşlarında bende varım diye. Rusya dünya sahnesinde yıllık yüzde 3.25 oranında büyüme sağlamıştı. 1913 senesinde Rusya Avrupa’nın en büyük tarım ülkesi olacaktı.
Acaba Büyük savaş olmasa Rusya’nın gelişimi nasıl olurdu? Bunu bilmemiz mümkün değil bugünkü zamanda.
İngiltere o dönemde tüm dünyada ve Avrupa’da rakipleri olduğu halde en refah ülke konumunu koruyordu.
Fransa İhtilal izlerini silmeye başlamış, Almanya karşısında aldığı hezimeti unutmaya başlamıştı.
Almanya Avrupa’nın en çok büyüyen ekonomisi haline gelmişti. Ticaret ve yatırımlarda doğu ve güneye doğru açılmaya başlamıştı.
Avrupa’nın merkezinde güçlü bir ülke bir konumuna doğru hızla geliyordu. Avusturya-Macaristan hala ayaktaydı. İtalya ise adım adım çağdaşlaşıp sanayileşiyordu.
Yukarıda yazdıklarımız elbette tamamen barış içinde bir Avrupa olduğunu zannettirmesin bizlere. Sık sık ganimet paylaşımı sebebi ile savaşa çok yaklaşmışlardı. Ama 1900’lü yıllar gerilimin az olduğu dönemlerdi.
Asya Pasifik ve Afrika’da paylaşılacak fazla bir şey kalmamıştı. Ortada Çin ve Osmanlı İmparatorluğunun olduğunu biliyoruz bugün bizler. Ama Avrupalı devletler Çin ve Osmanlı İmparatorluğunu paylaşımında denge politikası gözetiyorlardı.
Yazımızın bu son bölümünde sormak istediğimiz hepimiz için aynı olmalı. Neden bu kadar güç ve refah varken Bu yüzyılda bitmek bilmeyen ilerleme kaydedilmişken Avrupa bunları neden elinin tersiyle geri çevirmiş olabilir.
Sonuçta Avrupa ekonomik olarak birbirine bağımlıydı. Bu bağlar neden koparılıp savaşa gidilmiş olabilir? Bu akılcılıktan uzak bir tutum gibi duruyor bugün bakılınca.
Peki Avrupa Büyük Savaşa nasıl başlayacaktı işte bir sonraki yazımızda hep birlikte Avrupa’da oluşacak ittifaklar konusu bize bu konuda çok güzel bir ışık tutacak.