Kırım Savaşı Hakkında Bilmeniz Gereken Herşey
Kırım Savaşı, 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasında gerçekleşmiş olan Osmanlı-Rus savaşıdır. Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki emellerini yeniden harekete geçirmesi, Osmanlı Devleti’ne büyük bir problem çıkarmış. Bu problem aynı zamanda da büyük bir Avrupa bunalımının ve bir Avrupa savaşının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Kırım Savaşı Nedenleri
Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’nın ayaklanmasından sonra, dış problemler bakımından, on beş kadar sakin bir döneme girmişti.
Bu sakin geçen dönemde, Eflak ve Boğdan’da, Suriye’de ve Lübnan’da bazı ayaklanmalar ve Mülteciler sorunu gibi sorunlar olsa da, bunlar bir devlet bunalımı yaratmadı.
Bu şekilde biraz rahatlayan Osmanlı Devleti, Tanzimat Fermanı ve Islahat çalışmaları ile ilgilenme şansı bulmuştu.
Rusya, 1853 tarihinden itibaren Kavalalı Mehmet Ali Paşa bunalımı sırasında takip ettiği zayıf bir Osmanlı Devleti üzerinde nüfuz alanı kurma siyasetini bırakarak, Osmanlı Devleti’ni yıkma politikasını takip etmeye başladı. Bunu başarabilmek için de kutsal yerler sorununu kullandı.
Rusya’nın Değişen Politikası
Rus Çar’ı I. Nikola döneminde Rusya tarafından Osmanlı Devleti’ne karşı izlenecek politika, Osmanlı Devleti’nin çökmesine izin vermektense, onun yaşamasına ve korunmasına çalışmak, Rusya’nın çıkarlarına daha uygun şeklindeydi.
Rusya, Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmasını ve Anadolu’ya sarkmasını bu politika açısından değerlendirmiş ve Osmanlı Devleti’nin yardım etmişti. Bu yardım sayesinde de Hünkar İskelesi Antlaşmasını imzalamayı başarmıştı.
Rusya’nın Hünkar İskelesi Antlaşması ile elde ettiği avantajlar çok kısa sürdü. Osmanlı Devleti, bu antlaşmayı hükümsüz kılmak amacı ile İngiltere ve Fransa’ya daha fazla yaklaştı. 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile Rusya’nın Boğazlar üzerindeki isteklerinin önüne geçilmiş oldu.
1841 Boğazlar Sözleşmesi yapılırken, özellikle Avusturya’nın, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün garanti altına alınması teklifi, Rusya’nın itirazı üzerine kabul edilmemiştir.
1829’da Rusya’nın tespit etmiş olduğu Osmanlı Devleti’ni himayesi politikası sürdürme şansı kalmamıştı. Bundan dolayı, eski siyasetine, yani Osmanlı Devleti’ni yıkma politikasına dönmeye karar verdi.
Rusya’nın bu yeni politikasını yürütebilmesi için Avrupa’nın genel durumu da uygun gözüküyordu. Fransa bir müddetten beri iç karışıklıklar ile uğraştığı için, Rusya’ya karşı gelebilecek bir durumda değildi.
Avusturya ise, tüm dikkatini, kendisini tehdit eden liberal ve milliyetçi hareketlere yoğunlaştırmıştı. Osmanlı İmparatorluğu ile çok fazla ilgilenmeyen Prusya’dan da etkili bir muhalafet beklenemezdi. Geriye bir tek İngiltere kalıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu ile en fazla alakalı olan devlet İngiltere olduğuna göre, Rusya İngiltere ile anlaşmalıydı. Rusya, 1834’te, Hünkar İskelesi Antlaşması’nı yenilemeyeceğini, İngiltere’ye bildirmekle, bu yönde ilk atmıştı.
Rusya, İngiltere’ye yaklaşmayı 1840 yılında tekrar denedi. 1840 Aralık ayında Çar Nikola, İngiliz elçisi ile bir görüşme yaparak, Fransa’nın Avrupa’da ihtilalci hareketleri kışkırttığını bildirdi. Bunu önlemek için, İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya arasında bir “Dörtlü İttifak kurulmasını önerdi.
Bu dönemde İngiltere dış politikası, Rusya’ya yakın olmayan Palmerston’ın yönetiminde olduğu için, Çar’ın bu teklifine olumlu cevap verilmedi.
Olumsuz cevap karşısında Rusya’nın cesareti kırılmadı ve Çar I. Nikola, Haziran 1844 tarihinde İngiltere Kraliçesi Victoria’yı ziyaret etti. İkili arasında yapılan görüşmelerde şu esaslar tespit edildi:
- Osmanlı Devleti’nin varlığı mümkün olduğu kadar devam ettirilecek.
- Osmanlı Devleti’nde beklenmedik bir şey meydana gelirse, o zaman iki devlet ortak olarak ne yapabilecekleri hakkında görüşecek.
Bu antlaşmadan sonra, Rusya bir adım daha atarak 3 Aralık 1844’te İngiltere’ye bir memorandum sundu. Bunda Rusya şu noktaları belirtiyordu:
- Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması, İngiltere ve Rusya’nın ortak çıkarıdır.
- Osmanlı Devleti’nin Hristiyan uyruklarına istendiği gibi davranması mümkün değildir.
- Osmanlı Devleti, yıkılmanın birçok unsurlarını ihtiva etmektedir.
- Bu unsurlar imparatorluğun çöküşünü hızlandırabilir.
- İngiltere ve Rusya, böyle bir olay karşısında ne yapabileceklerine karar verirlerse, o zaman bu facianın etkisini azaltabilirler.
İngiltere’de Dışişleri değişmiş, yeni Bakan Aberdeen olmuştu. Kendisi Rusya’ya daha sıcak bakan birisiydi. Genede, İngiltere geleceğini bağlayacak böyle bir anlaşmaya sıcak bakmadı.
Rusya’nın bu tutumu, İngiltere’yi endişeye sevk etti. Rusya’nın girişimleri ve Osmanlı Devleti konusunda İngiltere ile anlaşma çabaları başarısız oldu. Bunu da ilk fırsatta tekrar ele almaya karar verdi. Bu fırsat da, “Kutsal Yerler” problemi ile ortaya çıktı.
Kutsal Yerler Anlaşmazlığı
İsa’nın doğduğu, Hristiyanlığın ilk yayıldığı yer olan ve sonradan İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğü yerlerin, Kudüs civarına olması nedeni ile, Hristiyanlar tarafından çok fazla ziyaret yerler olmuştu.
Filistin’de bulunan bu yerlerin sayısı genel olarak dokuzdur. Bu Kutsal Yerler şunlardır:
- Kamame Kilisesi
- İsa’nın kabri
- Meryem’in türbesi
- Beytü’l Lahim’deki büyük kilise
- Tahunü’l-Atik
- Mağaratü’l-Rate
- İsa’nın mezarı sanılan yer
- Mağaratü’l-Mehd
- Hacer-i Muğtesil
Bu kutsal yerlerin korunması, tamiratı gibi bazı işlere Hristiyanlar çok önem verirlerdi.
Osmanlı Devleti buraları ele geçirdikten sonra, Hristiyan devletler, bu işleri yapabilmek amacı ile, fermanlarla Osmanlı Devleti’nden bazı ayrıcalıklar almışlardı.
Kutsal yerler ile en çok ilgili devlet Fransa olmuş ve bu ayrıcalıkların büyük kısmına Katolik din adamaları sahip olmuştu. 1740 Kapitülasyon Antlaşması, bunları düzenleyip daha da açık hale getirmişti.
Kudüs’teki Ortodokslara da bazı ayrıcalıklar tanınmıştı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ortodokslar üzerinde söz sahibi oluyor ve İstanbul’da bir Ortodoks cami yapma hakkı kabul ediliyordu.
Kutsal yerler sorunundan çıkan küçük bir anlaşmazlık, giderek bir sorun haline dönüşüp Kırım Savaşı gibi bir Avrupa savaşına dönüştü.
1843 yılında, İsa’nın doğduğu yer olan Beytü’l-Lahim’in üzerinde asılı olan ve Latince yazılar olan bir gümüş yıldız, ortadan kaybolmuştu.
Ortodokslar bu yıldızın kaybolmasının suçunu Katoliklere bağladılar. Osmanlı Devleti, yeni bir gümüş yıldız yaptırıp yerine koymayı teklif ettiyse de, kabul edilmedi.
Fransa Mayıs 1850’de Osmanlı Devleti’ne müracat edip, Kutsal Yerler’de 1740 Antlaşmasının 3. maddesi ile Katoliklerin tasarufuna terk edilen yerlerin, tekrar iadesini istedi.
Osmanlı Devleti bir cevap vermedi. Fransa’nın ısrarı üzerine, Aralık 1852’de verdiği cevap ile, kutsal yerlerin kimin tasarrufunda bulunması gerektiği incelemek üzere bir komisyon kuracağını bildiridi.
Kurulan komisyona her iki tarafın temsilcileri dahil edilmedi. Alınacak olan kararın Katolikler lehine olacağını anlayan Rusya, olaya müdahale etti ve mevcut durumun korunmasını istedi.
Kutsal Yerler sorununun Doğu bunalımına dönüşmesi, Rusya’yı, Osmanlı İmparatorluğu aleyhine yeniden harekete geçirdi.
Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu Yıkma Girişimleri
Rusya karşısında bir dayanak arayan Osmanlı Devleti, Kutsal Yerler konusunda Fransa tarafına eğilim göstermeye başlamıştı. Osmanlı-Fransız ilişkilerinin bu durumu ve Napolyon’un Doğu sorunununda takındığı sert tutum, İngiltere’nin hoşuna gitmemişti.
Aralık 1852 tarihinde İngiltere’de ki kabine değişikliği Çar I. Nikola’yı, Osmanlı Devleti konusunda İngiltere ile anlaşmak üzere tekrar harekete geçiridi.
9 Ocak 1853 tarihinde Petersburg’da verilen bir baloda, İngiliz elçisi ile Çar I. Nikola bir araya geldi. Çar, iki hükümetin anlaşması esastır. Böyle bir anlaşmayı gerektiren şartlar, hiçbir zaman bugünkü kadar önemli olmamıştı demiştir.
Çar I. Nikola, İngiltere elçisinden istediği cevabı alamamış ve bir müddet sonra kendisi ile görüşmek için yanına davet etmiştir. 14 Ocak 1853’te İngiliz elçisine, İngiltere’nin İstanbul’a yerleşme niyeti varsa, buna izin vermeyeceğini, Rusya’nın da İstanbul’da gözü olmadığını bildirmiştir.
İngiliz elçisi ile bir kez daha Şubat ayında görüşen Çar I. Nikola, Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki teklifini şu şekilde açıklamıştır:
- Eflak ve Boğdan ile Bulgaristan ve Sırbistan Rusya’nın himayesi altına verilecek.
- İngiltere, Mısır ile Girit’i alacak.
- İstanbul bağımsız bir şehir olacak.
İngiltere, Çar Nikola’nın bu teklifini anlamsız bularak kabul etmemiştir. İngiltere kendisini, Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya katılması gibi oldubitti ihtimali ile karşı karşıya buldu.
Yaşanan bu gelişmelerden Fransa’da haberdar olmuştu. Rus Prens Aleksandr Menşikov’un İstanbul’a gelmesi her şeyi açıklamış, Rusya İngiltere’yi yanına çekemeyince, Osmanlı Devleti üzerinde tek başına hareket kararı verdi.
Aleksandr Menşikov’un İstanbul’a Gelmesi
Osmanlı Devleti’nin, Kutsal Yerler sorununda, Fransa’yı haklı gören komisyonun kararlarını kabul ederek 8 Şubat 1852 fermanını yayınlanması, adeta bu savaşın Fransa’nın zaferi ile sonuçlanması demekti.
Bundan dolayı, Rusya Osmanlı Devleti’ni yalnız bırakmak için İngiltere ile anlaşma yoluna gitti. 1852 tarihinde askeri kuvvetlerin hazırlanmasını emrettiği gibi, Karadeniz donanmasının eksiklerini gidermeye başladı.
İngiltere ile anlaşma girişimleri başarılı olamayınca da, Rusya tek başına hareket etme kararı aldı. Bunun için Rusya, Prens Menşikov başkanlığında bir heyeti İstanbul’a gönderdi.
Menşikov, İstanbul’a gelir gelmez ilk olarak Ortodoks halkın ihtiyaçlarını tespit etmek amacı ile, imparatorluğun her tarafına adamlarını gönderdi. Menşikov ilk önce sözlü olarak Osmanlı hükümetinden şu isteklerde bulundu:
- Rum Ortodoks Kilisesi’nin Kutsal Yerler konusundaki isteklerinin kabul edilmesi.
- Ortodoks halkın Rusya tarafından korunmasına dair anlaşma yapılması.
Osmanlı hükümeti bu talepleri alınca, İngiliz ve Fransız elçilerine danıştı. İngiltere ve Fransa, Menşikov’un İstanbul’a gelmesi üzerine, Çanakkale önlerine bir donanma göndermeye kalkmıştı. Fransa, bir sene önce Kutsal Yerler sorunu ortaya çıktığı zaman da donanma göndermiş bu duruma da Rusya tepki göstermişti.
Bundan dolayı, İngiltere, Fransa’nın Kutsal Yerler sorunu gibi küçük sorunlar yüzünden bir kriz çıkmasını onaylamıyordu. İngiltere’ye göre, Fransa, Kutsal Yerler sorununu çok abartmıştı.
Osmanlı Devleti üzerinde çok etkisi olan İngiltere’nin İstanbul elçisi Lord Redcliffe, hükümete Rusya’nın tekliflerinin kabul edilmesi tavsiye etti. Osmanlı Devleti’de yayınladığı bir ferman ile, Ortodoksların Kutsal Yerler üzerindeki hak ve yetkilerini teyit etti.
Yayınlanan bu ferman ile Rusya’nın isteği yerine getirilmiş, kriz çözülmüş ve Menşikov’un da İstanbul’dan ayrılması gerekiyordu. Menşikov, ayrılmadan önce yeni bir istekte bulundu:
- Osmanlı Devleti Rusya ile bir ittifak antlaşması imzalayacak.
- Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Ortodoks halkın meşru koruyuculuğu Rus Çarı’na bırakılacak.
Bu istekler Osmanlı Devleti’ni Rusya’nın himayesine sokacak nitelikte ve devletin bağımsızlığı açısından kabul edilemezdi. Rusya’nın bu istekleri, İngiltere’yi izlemiş olduğu uzlaştırıcı politikasından uzaklaştırmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama tasarılarını İngiltere’ye kabul ettiremeyen Rusya, bu tasarısını başarmak için şimdi tek başına hareket etme kararı almıştı. Rusya, bütün olarak Osmanlı Devleti’ni yıkmak istiyordu.
Rusya’nın bu tutumu karşısında İngiltere, Osmanlı Devleti’ne bu isteklerin kabul edilmemesini tavsiye etmiştir. Aslında Osmanlı Devleti’nin de bu istekleri kabul etme imkanı yoktu.
Osmanlı hükümeti Rus tekliflerinin red edilmesine karar verdi. Menşikov’a verilen cevapta, Rus isteklerinin kabul edilemesinin, hem bağımsızlığı ihlal edeceği hem de uluslararası hukuk kurallarına aykırı düşeceği bildirildi.
Rusya Osmanlı Devleti’ne tekra bir ültimaton vererek Menşikov’un taleplerinin kabul edilemesini istedi ise de, Osmanlı Devleti bunu da reddetti. Bunun sonucu olarak da Rusya savaş ilan etmeden, Prut’u geçerek askerlerini Boğdan’a soktu.
Rusya’nın bu hareketi ve Menşikov’un istekleri, o zamana kadar sakin kalmaya çalışan İngiltere’yi sertleştirdiği gibi, Fransa’nın da İngiltere’nin yanına yer almasına neden oldu.
Rusya’nın savaşa başlaması, Avrupa’da büyük heyecana sebeb olduğu gibi, İngiltere’de büyük kızgınlığa sebep oldu. Bunda Rusya’nın, Osmanlı Devleti üzerinde bir toprak isteği bulunmadığı ve İngiltere’ye danışmadan bir şey yapmayacağı konusunda İngiltere’ye güvence vermesiydi.
Bu sebeble, İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı dışına gelerek beklemeye başladılar. Tunus Beyi ile Mısır valiside, Osmanlı Devleti’ne yardım edeceklerini hükümete bildirdiler. Rusya, böyle bir İngiliz-Fransız işbirliğine ihtimal vermemişti.
Avusturya’nın Arabuluculuğu ve Sonuçsuz Kalması
İngiltere ve Fransa’nın donanmalarını Çanakkale taraflarına göndermeleri, Rusya’yı rahatsız etmişti. Bu yüzden, Avusturya ve Prusya’yı kendi tarafına çekmek istedi. Bu devletlerin her ikisi de, yaklaşan kriz karşısında tarafsız kalmayı tercih etmişti.
Prusya’nın Osmanlı Devleti ve buna bağlı sorunlarda bir ilgisi ve çıkarı yoktu. Prusya’nın herhangi bir ittifaka katılması durumunda da, topraklarının savaş alanı içinde olma ihtimali vardı. Bu durumu Prusya kesinlikle istemiyordu. Bu yüzden tarafsızlık kararı alındı.
Avusturya’ya gelince:
- Rusya’nın Balkanlar’da genişlemesini istemiyordu.
- Rusya karşısında bir ittifakta yer alması durumunda da, Rusya ile sınırı olduğu için, kara savaşlarının yükü Avusturya’ya kalacaktı.
- Rusya ile ittifaka girecek olursa, o zaman da Fransa, İtalya’daki liberal hareketleri kışkırtır ve Avusturya’da İtalya’yı kaybedebilirdi.
- Avusturya’nın tarafsız kalması kendisi açısından çok faydalı olacaktı.
Bunun yanında Avusturya bir savaşın çıkmasını da istemiyordu. Avusturya, Rusya’nın Tuna’yı aşmasından çok korkuyordu. Bununla beraber, İngiltere ve Fransa’nın bir girişimi Avusturya’nın işini kolaylaştırdı.
İngiltere ve Fransa Viyana’ya başvurup ortadaki krizin 1841 Boğazlar Sözleşmesi açısından değerlendirilmesi için, bu sözzleşmede imzası olan beş devlet temsilcilerinin Viyana’da toplanmasını istedi.
Viyana Notası
Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını tehlikeye sokmadan, Ortodoksların korunması sorununu çözmek için, Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Boul, Temmuz ayında, İngiltere, Fransa ve Prusya temsilcilerinin katılması ile Viyana’da bir konferans topladı.
Bu konferansa Rusya’da davet edildi ama Rusya buna katılmadı. Viyana Konferansı, 1 Ağustos 1853’te şu kararları aldı:
- Ortodoks halk hakkında Kaynarca ve Edirne antlaşmalarının almış olduğu taahhütlerin, sadece Rusya’ya karşı değil, bütün Avrupa devletlerine karşı alınmış taahhütler olduğunu Osmanlı Devleti kabul edecekti.
“Viyana Notası” denen bu kararları Rusya kabul etti. Sadece, Osmanlı Devleti’nin de, hiçbir değişiklik istemeden, aynen kabul etmesi şartıyla. Viyana Notası yanlış anlamalara sebep olarak kaleme alındığı için, Rusya ileride bunu kendine göre yorumlamak imkanı kazandı.
Osmanlı Devleti, Viyana Notası’nı alınca itiraz etti. Notadan, Rusya’nın Osmanlı Ortodoksları üzerinde kesin yetkisi olduğu ortaya çıktığı için, Osmanlı Devleti bunu kabul etmedi.
Rusya Başbakanı Nesserode da, 7 Eylül 1853’te Viyana Notası’nın Osmanlı Ortodokslarının korunmasını kesin olarak Rusya’ya verdiğini ilan etti. Rusya’nın bu demeci Avusturya’nın girişimi ile başlamış olan barış çabalarını da sonuçsuz bırakmış oldu.
Rusya’nın 7 Eylül 1853’te yayınladığı demecinin sonunda, İngiltere ve Fransa’nın tutumları daha da sertleşti. Rusya artık kendisine destekçi arıyordu. Osmanlı Devleti’ne sorun çıkarmak için Yunanistan’ı kışkırtıp ayaklanmasını sağlamaya çalıştı.
Olmütz Görüşmeleri
Rusya’nın amacı, İngiltere-Fransa ittifakına karşı bir destek sağlamaktı ve bu da Avusturya olabilirdi. Bundan dolayı, Rus Çarı ile Avusturya imparatoru, eylül ayı sonunda Olmütz‘de buluştular.
Rusya, Avusturya imparatoruna, Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde bazı anlaşmalar teklif ettiği gibi, 1 Ağustos 1853 tarihli Viyana Notası’nın tekrar yürürlüğe konulmasını, Ortodokslar üzerinde Osmanlı Devleti’nin bütün yetkilerini kabul ettiğini bildirdi.
İngiltere, Rusya’nın niyetleri hakkındaki endişeleri devam ettiği için bunları kabul etmedi. Avusturya ise, Rusya’nın Tuna’nın güneyine inmemesi için bir garanti elde edemedi.
Avusturya Rusya’nın bu sözlerini hemen reddetmeyip, Prusya’nın da bu ittifaka girmesi şartını ileri sürdüyse de, Prusya bu işe karışmak istemedi.
Osmanlı-Rus Savaşının Çıkması
Olmütz görüşmeleri İngiltere’yi kuşkulandırdı. Bu görüşmelerde, Osmanlı Devleti’nin pay edilmesinden endişe duyduğu için, Avusturya ve Rusya’nın birleşmesinden çekindi ve 8 Ekim 1853’te donanmasını İstanbul önlerine gönderdi.
Osmanlı Devleti’de, 4 Ekim 1853’te, Rusya’dan Eflek ve Boğdan’a girmiş olan Rus kuvvetlerinin 15 gün içinde burayı terk etmesini istedi. Rusya bu isteği kabul etmeyince de, Rusya’ya karşı savaş ilan edildi. Savaş 23 Ekim 1853’te resmen başladı.
Osmanlı-Rus Savaşı başladıktan sonra da, bu savaşın çıkmasını engelleyemeyen Avusturya, savaşın kısa sürmesi için barış çabalarına girişti. Bu sırada meydana gelen bir olay, bu barış görüşmelerini suya düşürdü.
12 parçalık bir Türk donanması, kasım sonlarında, Batum’da bulunan Türk kuvvetlerine malzeme götürmek için İstanbul Boğazı’ndan çıkmış ama Karadeniz’deki fırtına yüzünden Sinop limanına sığınmıştı.
1853 Sinop Baskını
Kötü hava şartları sebebinden dolayı, Sinop limanına sığınan Türk donanmasını, Rus filosu takip ediyordu. Amiral Nahimof komutasındaki Rus filosu, Türk donanmasının hiç beklemediği bir anda, 30 Kasım 1853 tarihinde saldırdı ve Osmanlı donanmasını tamamen yok etti.
Sinop’da Türk donanması yok edildiği gibi, Sinop şehrinin bir çok mahalleleri de yakıldı, 4000 kişi hayatını kaybetti. Ruslar, Osmanlı donanmasının su üzerinde can çekişen subay ve erlerinin üzerine de, yağlı paçavralar atarak yaktı.
Sinop baskını, Rusya’da çok büyük sevinç uyandırdı. Olay, İngiliz kamuoyunda ise “Sinop katliamı” olarak algılandı. Rusya aleyhine tepkiler, İngiliz hükümeti için çok yoğun şekilde baskı yarattı. Rusya’nın, İngiltere’nin deniz gücüne meydan okuması, İngiltere’nin ağrına gitmişti.
Fransa’da da durum aynı şekildeydi. Sinop olayı karşısında, İngiltere’nin aksine, Fransa’da hükümet ve III. Napolyon kamuoyundan daha fazla heyecanlandı. Fransa, İngiltere’ye verdiğ ibir nota ile, Rus donanmasının Karadeniz’den çıkarılmasını istiyodu.
Bu durum karşısında İngiltere ve Fransa donanmaları Karadeniz’e çıktığı gibi, İngiltere ve Fransa, 27 Şubat 1852’te Rusya’ya bir nota vererek, Eflak ve Boğdan’dan bütün kuvvetlerini çekmesini ve Rusya’nın, Ortodoks halkın koruyuculuğu iddasından vazgeçmesini istedi.
Rusya, uzun zaman geçmesine rağmen, bu ültimatona cevap bile vermeyince, İngiltere ve Fransa 27 Mart 1854’te Rusya’ya savaş ilan etti.
Rusya’dan verilen ültimatona cevap beklenirken de, İngiltere ve Fransa, 12 Mart 1854’te Osmanlı Devleti ile ittifak antlaşması imzaladılar. İstanbul’da imzalanan bu dört maddelik ittifak antlaşmasına göre:
- İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin Avrupa ve Asya topraklarını Rusya’nın saldırısına karşı savunmak için, Osmanlı Devleti’ne her türlü yardımı yapacaklar.
- Osmanlı Devleti de, İngiltere ve Fransa’nın onayı olmadan, Rusya ile müzakere yapmayacak ve hiçbir anlaşma imzalamayacak.
- Savaş biter bitmez, İngiltere ve Fransa, deniz ve kara kuvvetlerini Osmanlı İmparatorluğu’ndan hemen geri çekecek.
Savaş Karşısında Avusturya ve Prusya’nın Durumu
İngiltere ve Fransa’nın savaşa katılması ve savaş alanının genileşmesi karşısında, Avusturya ve Prusya’nın konumları önem kazanıyordu. Bu iki devletin savaşan taraflarından birine katılması, savaşın gidişatını ve sonucunu değiştirebilirdi.
Bu sebeple, gerek İngiltere ve Fransa, gerekse de Rusya, Avusturya ve Prusya’yı kendi taraflarına çekmek amacı ile çaba sarfettiler. Rusya, Ocak 1854’te Avusturya’yı yanına çekme girişiminde bulunmuş ama Avusturya tarafından bu kabul edilmemişti.
Avusturya Rusya’dan, Tuna’yı aşmamasını ayrıca da Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermesini istemiş ise de, Rusya bu istekleri geri çevirmişti. Rusya, Balkanlar’a inme hayalinden vazgeçmiyordu.
Bu sebeple, Avusturya, İngiltere, Fransa ve Prusya’nın da katılmasıyla, 9 Nisan 1854’te Viyana’da imzalanan bir protokol şu kararlar alındı:
- Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması.
- Rusya’nın Eflak ve Boğdan’dan çekilmesi.
- Osmanlı Padişahı’nın Hristiyan uyruklarına istediğ ayrıcalığı tanıma yetkisinin kabulü.
- Avrupa dengesinin korunması amacı ile Osmanlı Devleti’nin siyasi ilişkilerine gereken garantilerin sağlanması.
Avusturya’nın bu tutumundan dolayı, İngiltere ve Fransa Avusturya’nın kendi taraflarına geçeceğini düşündüler. Ama bu düşünceleri gerçekleşmedi. Rusya’yı tamamen yenebimek için Avusturya’nın savaşa katılması şarttı.
Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Boul , Rusya’nın Balkanlar’a yayılmasını engellemek için Batılı devletler ile ittifak yanlısıydı. Lakin buna askerler karşı geldi. Askerlere göre, Avusturya savaşa girecek olursa, savaşın yükü Avusturya’nın üzerinde kalacaktı. Diğer taraftan Avusturya, Prusya’yı da yanına almadan hareket etmek istemiyordu.
Avusturya-Prusya İttifakı
Prusya saray çevreleri Batılı devletler ile ittifak yanlısı olsalarda, Kral IV. Frederick Wilhelm, Rusya’ya karşı bir savaşa girmeye kesinlikle karşı geliyordu. Ona göre, Prusya’nın bu savaşa katılmaktan hiçbir çıkarı da yoktu.
Prusya’nın bu görüşlerini, o zamanlar yavaş yavaş yükselmeye başlayan Bismarck da desteklemiştir. Bismarck’a göre, Alman devletleri de tarafsızlık politikasını destekliyorlardı ve bundan dolayı, Prusya’da onlarla hareket edip, Alman devletleri üzerinde etkinliğini arttırmalıydı.
Avusturya, Prusya’ya başvurup onu kendi tarafına çekmek istediği vakit, Prusya Avusturya’nın hiçbir devlet ile ittifak yapmayıp, tarafsız kaldığı sürece, Prusya, Avusturya’nın toprak bütünlüğünü herhangi bir saldırıya karşı taahhüt edebilir cevabını vermişti.
Bunun üzerine, Avusturya savaşan taraflara katılmayıp, 20 Nisan 1854’te Prusya ile bir ittifak antlaşması yaptı. Bu ittifak antlaşmasına göre:
- Taraflardan birinin topraklarına yapılan saldırı, diğer devletinde topraklarına yapılmış sayılacak.
- Saldırı ihtimaline karşı taraflar, belirli bir kuvveti hazır tutacaklar.
- Her iki devlet Almanya’nın haklarını ve çıkarlarını da beraber korumayı taahhüt edecekler.
- Taraflar, herhangi bir devletle ayrı anlaşma yapmayacaklar.
- Avusturya ve Prusya, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasını sağlayacak.
- Rusya’nın Eflak ve Boğdan’dan çekilmesini de öngörmüşler.
En sonunda, İngiltere ve Fransa’nın baskıları sonucunda Avusturya, Prusya arkasından gelmedikçe ittifaka katılmayacağını, Prusya’da Almanya yanında olmadıkça, Avusturya’nın yanında olmayacağını söyleyerek baskıları atlattılar.
Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’ı İşgal Etmesi
Tuna cephesinde, Ruslar Ocak 1854’te saldırıya geçerek, Kalas, İbrail ve İsmail’i ele geçirip Tuna’ya geçtiler ve Dobruca’yı ele geçirip Silistre’yi kuşattılar. Silistre’yi altı defa kuşatmış olsalar da, başarılı olan Osmanlı savunmasını nedeni ile burayı ele geçiremediler.
3 Haziran 1854’te Rusya’ya bir ültimaton vererek, Eflak ve Boğdan’ı boşaltmasını istedi. Rusya bu durum karşısında ya bu isteği kabul edecek ya da Avusturya ile savaşa girmek zorunda kalacaktı.
Rusya savaşı göze alamadığı için, Avusturya’nın bu isteğini kabul etmek zorunda kaldı ve askerlerini Tuna’nın diğer tarafına çekerek, Eflak ve Boğdan’ı boşaltmak zorunda kaldı.
Avusturya, Osmanlı hükümeti ile 14 Haziran 1854’te bir anlaşma yapıp, Tuna’da durumu kontrol etmek bahanesi ile, Eflak ve Boğdan’ı işgal etti. Eflak ve Boğdan’ı dışarıdan gelecek saldırılara karşı koruyacaktı.
Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’ı işgali ile savaşan tarafların arasında temas kesilmiş oldu. Tuna cephesinde savaş yapma ihtimali kalmamış oluyordu.
İngiltere ve Fransa, Rusya’yı Baltık Denizi tarafında zorlamayı düşünselerse de, bunu yapamadılar. İsveç ve Prusya tarafsız kalmakta ısrar edince, Baltık Harekatını devam ettirme şansları kalmadı. Bunun üzerine Kırım cephesini açmaya karar verdiler.
Kırım Cephesinde Yaşanan Gelişmeler
Müttefik devletler Rusya’ya karşı kesin bir zafer elde edebilmek için, Kırım ‘da bir cephe açmaya karar verdiler. Bun amaçla, 89 savaş gemisi ile birlikte, 267 taşıt gemisi, 30.000 Fransız, 21.000 İngiliz ve 60.000 Türk askeri, 20 Eylül 1854’te Kırım’a çıkarma yaptı.
Bu kuvvetler karşısında ancak 51.000 Rus askeri bulunmakta ve 35 Rus savaş gemisi de Sivastopol’u savunmaktaydı. Müttefiklerin amacı Sivastopol’u ele geçirmekti. Rusya’nın kış şartları ve ve bulaşıcı hastalıklar yüzünden başarılı olamadılar.
Müttefikler, Sivastopol’u denizden kuşatma başarılı olmayınca, karadan kuşatmaya karar verdi. Sivastopol savaşları çok fazla asker ihtiyacı gerektirdiği için, Piyemonte’nin 1855 tarihinde 15.000 kişilik askeri kuvvet yollaması yeterli olmadı.
Bunun üzerine müttefikler 1855 ikbaharında 140.000 kişilik askeri kuvveti Kırım’a gönderdiler. Bundan sonra stratejik yerleri ele geçirip, Sivastopol’u top ateşine tuttular. 10 Eylül 1855’te Sivastopol’a girmeyi başaran müttefik orduları, şehri harap bir şekilde ele geçirdiler.
Bu dönemde, Osmanlı kuvvetleri komutanı Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’da, Rusları kesin bir yenilgiye uğratmayı başarmıştı. Sadece Ruslar Kars’ı işgal etmişlerdi. Kırım Savaşı bu şekilde sona ermişti.
Piyemonte’nin Savaşa Katılmasının Nedeni
Kırım savaşı sebebiyle asker ihtiyacının her geçen gün daha fazla önem kazanması nedeni ve Avusturya’nın göstermiş olduğu tutum ve hareketler nedeni ile, III. Napolyonu sinirlendirmişti. Savaşta ihtiyaç olan asker ihtiyacını sağlamak amacı ile 1854 senesinde Piyemonte’den yardım sağlamak istedi.
Sardinya Krallığı, İtalyan milli birliğinin gerçekleşmesi amacı için büyük devletlerin yardımının gerekli gördükleri için, Fransa’nın bu talebine olumlu cevap verdiler.Fransa’nın İtalya ile ilgilenmesinden endişe duyan Avusturya, bazı diplomatik girişimler ile müttefiklerin yanına yaklaşmaya çalıştı. Bundan dolayı Fransa’nın Sardinya’da başlattığı girişim sonuçsuz kaldı.
Sivastopol savaşlarının sürekli şiddetlenmesi karşısında bu sefer İngiltere harekete geçerek düzenli ordusu olan Piyemonte’den asker istedi. Sonunda 26 Ocak 1855’te imzalanan bie senet ile Piyemonte, İngiliz-Fransız ittifakına katıldı.
Osmanlı Devleti ile Piyemonte arasında da 15 Mart 1855’te bir ittifak anlaşması imzalandı. Buna göre, Osmanlı Devleti, kendi topraklarında, İngiltere ve Fransa’ya tanıdığı ayrıcalıkları ve imtiyazları Piyemonte’ye de veriyordu.
Viyana’nın Dört Noktası Esasları
Avusturya, Rusya’yı Tuna’nın dışına çıkardıktan sonra, bu durumu savaş sonrası içinde sağlama almak için barışın esaslarını önceden tespit etmeye karar verdi.
Bu amaçla, Avusturya, İngiltere ve Fransa ile Viyana’da yapılan görüşmeler sonunda 8 Ağustos 1854’te, “Dört Nokta” denilen şu esaslar kabul edildi:
- Eflak ve Boğdan ile Sırbistan üzerindeki Rus himayesi kaldırılacak ve Osmanlı Devleti’nin bu topraklara sağladığı hak ve ayrıcalıklar, büyük devletlerin ortak garantisi altına alınacak.
- 1815 Viyana Kongresi’nde kabul edildiği gibi, Tuna’da seyrüsefer serbestliği sağlanacak.
- 1841 tarihli Boğazlar Sözleşmesi, Avrupa Dengesinin lüzumuna göre yeniden gözden geçirilecek.
- Osmanlı Padişahı’nın egemenlik hakları ile de uyuşacak şekilde, Osmanlı Devleti’nde ki Hristiyan halkın ayrıcalıkları ve hakları büyük devletler tarafından korunacak.
Viyana’da tespit edilen “Dört Nokta”, Avusturya tarafından Rusya’ya bildirildi. Rusya bunları kabul etmedi ve Avusturya ile savaşa gireceğini belirtti. Bunun üzerine Avusturya seferberlik ilan ettiği gibi, İngiltere ve Fransa ile ittfak görüşmlerine başladı.
Bu görüşmeler sonunda da 2 Aralık 1854’te, Avusturya, İngiltere ve Fransa arasında bir ittifak antlaşması imzalanmış oldu. Yedi maddelik bu ittifak antlaşmasına göre:
- Taraflar, Dört Nokta’nın dışında, Rusya ile herhangi bir müzakereye girişmeyecekler.
- Eflak ve Boğdan konusunda, Osmanlı İmparatorluğu temsilcisinin de katılması ile Viyana’da bir komisyon oluşturulacak.
- Rusya ve Avusturya arasında bir savaş çıkacak olursa, diğer iki devlet, aradan ve denizden Avusturya’ya yardım edecek.
- Bu ittifaka Prusya’da davet edilecek
Avusturya’nın Batılı devletler ile ittifaka yöneldiğini gören Rusya, Dört Nokta’yı kabul ettiğini bildirmişse de, bunu kendine göre yorumlamaya kalkınca, bir anlaşma meydana gelmedi.
Avusturya’nın esas hedefi Batı ittifakında yer almak değil, savaşan taraflara ikili oynayarak, savaşın bir an önce sona ermesini sağlamak ve Rusya’nın Balkanlar’daki konumunu zayıflatmaktı.
Viyana Barış Görüşmeleri ve Savaşın Sona Ermesi
İngitere ve Fransa, Avusturya ile Piyemonte’yi kendi taraflarına çekince, Rusya dörtlü ittifak karşısında yalnız kalmıştı.
Fakat Avusturya’nın müttefiklerine hiç bir yardımda bulunmaması, seferberlik için de Germen Konfederasyonu’nu kullanmak istemesine Prusya karşı çıkmıştı.
Bu sırada Rusya’nın Kırım’daki durumu da çok iyi değildi. Müttefikler 1855 tarihinde Kırım’a yeni askerler sevk etmişler, bu yüzden de kuvvet dengesi Rusya aleyhine değişmişti.
Rusya’nın çok ağır kayıplar verdiği bir dönemde, Çar I. Nikola hastalanarak hayatını kaybetti ve yerine de Çar II. Aleksandr geçti.
Savaşın Rusya açısından kötü gittiğini gören yeni çar, savaş devam ederken bir yandan da, Osmanlı Devleti, Avusturya ve müttefikler ile Viyana’da barış görüşmelerine gitti.
Viyana’da barış görüşmeleri 15 Mart 1855’te başladı. Görüşmelerin esas konusu, “Dört Nokta” oldu. Bununda en önemli konusu, Eflak ve Boğdan ile Boğazlar’a ait olan konulardı.
Rusya’nın Eflak ve Boğdan’dan çıkmış olmasından dolayı, esas önemli olan konu Boğazlar konusu olacaktı. Müttefik devletlere göre, Karadeniz tarafsızlaştırılmalı, hiçbir devletin donanması bulunmamalıydı.
Avusturya ise, Rusya’nın bu planı kabul etmeyeceğini bildiği için, Karadenizde bulunan Rus donanma gücünün azaltolması yönünde düşünce taşıyordu.
Osmanlı Devleti ise, 1841 Boğazlar Sözleşmesi’nin devamını ve Boğazların kapalılığı ilkesinin korunması ile yetiniyor ama İngiltere ve Fransa’dan da ayrılmak istemiyordu.
Rusya ise, ne Avusturya’nın ne de İngiltere ve Fransa’nın görüşlerini kabul ediyordu. Bu farklı görüşler, 19 Nisan 1855’te şu noktalarda toplandı:
- Osmanlı Devleti Avrupa Devletler Topluluğu’na alınacak ve bağımsızlık ve toprak bütünlüğü devletlerin ortak garantisi altına alınacak.
- Karadeniz’deki Rus ve Osmanlı donanmaları, eşit sayıda ve belli oranda sınırlandırılmış olacak.
- Osmanlı Devleti ile diğer devletler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa, diğer devletler buna müdahalede bulunacak ve anlaşmazlığı barışcıl bir şekilde çözümüne çalışacak.
Rusya bu tespit edilen noktaları kabul etmedi. Rusya, Boğazlar’ın bütün devletlerin savaş gemilerine açık olmasında ısrarcı olmuş, İngiltere ve Fransa’da bunu kabul etmemişlerdi.
Görüşmelerden bir sonuç çıkmaması üzerine, müttefik devletler Kırım’da Rusya’ya karşı kesin bir galibiyet almak zorunluluğunda kaldılar. Bundan dolayı, Kırım’da çatışmalar 1855’te oldukça şiddetlendi.
Rusya’nın kayıpları her geçen artmasına rağmen barışa bir türlü ikna olmuyordu. İngiltere bundan dolayı, İsveç’e Finlandiya’yı vadederek bir ittifak yaptı. Amaç, Baltık Denizi tarafından Rusya’yı bombardımana uğratmak ve barışa ikna etmekti.
Sivastopol’un düşmesinin ardından, Aralık 1855’te Ömer Paşa’da, Kafkaslar’da Rusya’yı kesin bir yenilgiye uğratınca, Rusya savaşı tamamen kaybetmiş oldu.
Rusya’nın mağlup olmasını kendi avantajına çevirmek isteyen Avusturya, İngiltere ve Fransa’nın onayını aldıktan sonra, 16 Aralık 1854 tarihli Dört Nokta’dan hareketle, Rusya’nın şartları kabul etmesini istedi.
Rusya bu ültimatonu istemese de 5 Ocak 1856’da kabul etmek zorunda kaldı. Rusya eğer bunu da kabul etmeyecek olursa, Avusturya’nın kendisine savaş ilanı edeceğini biliyordu. 16 Ocak 1856’da, ültimatona olumlu vevap vererek savaşı sona erdirdi.
Kırım savaşı kimin döneminde oldu?
Kırım savaşı hangi antlaşma ile sona erdi?
Osmanlı Devleti ne zaman Avrupa devleti sayıldı?
Kutsal yerler sorunu ne demek?
Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 19. yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914)
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi 5. Cilt Nizam-ı Cedid ve Tanzimat