Birinci Meşrutiyet: Osmanlı Devleti’nin Siyasi Değişimi
Birinci Meşrutiyet, Osmanlı Devleti’nde 23 Aralık 1876’da II. Abdülhamit tarafından ilan edilmiştir. Bu devrin anayasası Kanun-ı Esasi, yürütme organı II. Abdülhamit ve yasama organı da Mebusan Meclisi’dir.
Tazminat Fermanının ilanından sonra Osmanlı Devleti Batı felsefesini iyice benimseyip yenilikçi fikirlere yönelmiştir. Mithat Paşa’ya meşrutiyet ve sadrazamlık sözü veren II. Abdülhamit, Türk tarihinin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi’yi hazırlatıp, 23 Aralık 1876’da Birinci Meşrutiyeti ilan etti.
Maalesef kısa sürecek olan bu dönem, tarihe Birinci Meşrutiyet Dönemi olarak geçti. Peki meşrutiyet nedir? Birinci Meşrutiyet hangi şartlarda ilan edildi? İşte ilanı, maddeleri ve sonuçlarıyla Birinci Meşrutiyet Dönemi…
Birinci Meşrutiyet Ne Zaman İlan Edildi?
II. Abdülhamit tahta çıktığında Balkanlar’da ayaklanmalar başlamış, Rus İmparatorluğu da, Osmanlı İmparatorluğu’na bir ültimatom vermişti.
Avrupa devletlerinin Balkan problemini tartıştıkları ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan reformlar yapmasını istedikleri dönemde, II. Abdülhamid 23 Aralık 1876’da Kanun-i Esasi’yi ilan etti. Böylelikle Osmanlı Devleti’nde Birinci Meşrutiyet dönemi başlamış oldu.
Kanun-i Esasi, 23 Aralık 1876’da Beyazıt meydanında, eski ve yeni üyeler, din adamları ve askeri ileri gelenler huzurunda törenle ilan edildi. Törenden sonra saraya gidilerek Padişaha teşekkür edildi. Aynı gün imparatorluğun her tarafında ilan edilerek törenler yapılması emredildi.
Ayrıca, İstanbul’da Balkanlar hakkında yapılacak ıslahatı görüşmek üzere toplanmış bulunan konferansa katılanlara da Birinci Meşrutiyetin ilan edildiği bildirildi. Artık konferans çalışmalarına gerek olmadığı açıklandı. Fakat konferansa katılan devletler yapılan bu açıklamayı ciddiye almadı.
1. Meşrutiyet Özet
Kanun-ı Esasi’nin ilanı ve Birinci Meşrutiyet döneminin başlamasına yol açan gelişmeler 1876’da ortaya çıkan öğrenci hareketiyle başlamıştır. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ile genişletilmişti. Bu iki belgeye dayanılarak Osmanlı devlet teşkilatında yapılan yenilikler, önemli olmakla beraber sorunları giderememişti.
Yönetimden memnun olmayan halk, yerel isyanlarla devlete sorun çıkarmaya devam ediyordu. Özellikle Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde devlete olan bağlılık gün geçtikçe zayıflıyordu.
İdarenin çalışmalarını denetleyecek bir kurumun olmaması nedeniyle, yabancı devletler, 1856’dan sonra devletin içişlerine müdahaleye başlamışlardı. Bu durum karşısında Avrupa’da yetişen Genç Osmanlılar, örgütlenerek hürriyet ve meşrutiyet yolunda mücadele etme kararı aldı.
Genç Osmanlılar, Paris’te yayınlayıp gizli şekilde Osmanlılar arasında yaymaya çalıştıkları programları ile çeşitli konulara dikkat çekiyorlardı. Bunların arasında Birinci Meşrutiyet de hükümet şekli olarak kabul edilmiştir.
II. Abdülhamit tahta çıktıktan sonra, Mithat Paşa’nın teklifine rağmen Kanuni Esasi’nin ilan edileceğini belirtmekten çekinmiştir. Bununla birlikte, halkın güvenini kazanmış bir Meclis kurulacağının sözünü de vermiştir.
Meşrutiyet Fikirlerinin Oluşmasını Kolaylaştıran Bunalımlar
Bu programın gerçekleşebilmesi için Genç Osmanlıların iktidara geçmesi veya padişahın meşrutiyet konusunda ikna edilmesi gerekti. Genç Osmanlılar iktidara gelmek gelmek için önemli bir çalışma içinde bulunmamışlardı.
Çeşitli yayın araçalarıyla ve gizli şekilde meşrutiyet fikirlerini 1867-1875 tarihleri arasında yayınlamaya çalıştılar. İstanbul’da bulunan birtakım devlet adamları bu fikirleri kabullendiler. Mahmut Nedim Paşa’nın ikinci Sadrazamlığında, halkın içinde de Birinci Meşrutiyet fikirleri yayılmaya başlamıştır.
Bu dönemde devlet, sıkıntılı bir dönem içinden geçiyordu. Mali konularda sıkıntılar yaşanırken, alınan borçların faizlerinin ancak yarısının ödenebileceği açıklamıştı. Vatandaşlar geçim sıkıntı içinde yaşamaya çalışıyorlardı.
Ülkede rüşvet olayları çoğalmış, memuriyetler liyakatsız kişilere verilmeye başlanmıştı. Saray karşısında, iktidarı denge halinde tutan Babıali’nin etkisi kalmamıştı. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, Rus elçisine danışarak ülkeyi idare etmeye başlamıştı.
Rus elçi dostluk adı altında, Balkan topraklarını Rusya lehine karıştırmak için çalışmalarda bulunuyordu. Bu korkunç durum, devletin Avrupa karşısındaki kredisini sıfıra indirmişti. Yabancı basın kuruluşları Türk düşmanlığı sözcülüğüne başlamıştı.
Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünden yana olan İngiltere gibi devletler, kamuoylarının da etkisiyle Türklerin Avrupa’dan kovulmasından söz etmeye başlamıştı. Bu durumun devam etmesi sonucunda devletin yıkılması kaçınılmazdı.
Meşrutiyet Düşünceleri Karşısında Devlet Adamlarının Duruşu
Devletin yaşadığı krizden Sultan Abdülaziz ile Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı sorumlu tutuluyordu. Bu tür durumlarda, önlem olarak sadrazamın görevden alınması ve hatta Padişahın tahtan indirilmesi düşünülürdü.
Aslında bu önlemlerin bir çare olmadığı, gerileme döneminin başından itibaren, çok sayıda sadrazam değiştirilmesi ile anlaşılmış olması gerekiyordu. Problemin nedeni devletin çağın şartlarına uygun olmayan yönetim şeklindeydi.
Genç Osmanlılar bu problemleri çalışlamarı ile belirtmeye çalışmışlardı. Fakat devlet yönetiminde onların bu düşüncelerine samimi şekilde yaklaşan çok fazla kişi de bulunmuyordu. Devletin içinde bulunduğu zorlu koşullar, Genç Osmanlılar’ın aradığı siyasal desteği yarattı.
Genç Osmanlılar bu konuda Mithat Paşa ve Süleyman Paşa ile beraberlik kurmayı başardı. Mithat Paşa, 1875’de devletin yaşadığı krizden kurtulması için devlet yönetiminin değişmesini gerekli görüyordu.
Ona göre, kurulacak olan Birinci Meşrutiyet’te idarenin ağırlık merkezini Meclis oluşturacaktı. Bu meclis mezhep ayrımı yapılmadan tüm Osmanlı halkının vekilleri tarafından kurulacaktı. Meclis, idare üzerinde denetime sahip olacak, bakanlar ve valiler meclise karşı sorumlu olacaktı.
Süleyman Paşa’da bilgili, yetenekli ve vatansever bir karaktere sahipti. O da Mithat Paşa gibi devletin güvenliğini, meşrutiyet idaresinde görüyordu. Fakat Mithat Paşa ile Süleyman Paşa’nın temasa geçtiği, Rüştü ve Hüseyin Avni Paşa’lar aynı düşüncede değillerdi.
Onlar saray karşısında idarenin bağımsız bir duruma getirilmesi ve ıslahat ile problemlerin çözülebilceğine inanıyorlardı. Fakat İstanbul’da birtakım aydınların ve halkın meşrutiyet yanlısı olmasını da dikkate almışlardır.
Bu şekilde istibdatçı idareye karşı birleşmiş olan muhalefette bulunanlar, softalar isyanı sonunda kabine kurmayı başardılar. Muhalefet bir süre sonra da Sultan Abdülaziz’i tahtan indirip V. Murat’ı tahta çıkarmışlardı.
V. Murat’ın Tahta Çıkması
Yeni padişah V. Murat’ın, 1 Haziran 1876 tarihli açıklaması ilk soğuk duş etkisi yaratmıştı. 30 Mayıs törenin ardından, Mithat Paşa’nın hazırladığı açıklamayı Süleyman Paşa onaylamış, Rüştü ve Hüseyin Avni Paşalar beğenmemişlerdi.
V. Murat açık fikirli ve Birinci Meşrutiyet yanlısı olmasına rağmen, Rüştü ve Hüseyin Paşalar, padişahın açıklamasında meşrutiyet ile ilgili bir sözün yer almasını önlemeyi başarmışlardı. 3 Haziran’da toplanan bakanlar kurulunda da aynı durum gözüktü.
Hüseyin Paşa’ya göre, durum anayasa tartışmaları yapılacak bir noktada değildi; şiddet tedbirleri alınması gereken bir dönemdi. Bununla birlikte, 8 Haziran’da Birinci Meşrutiyet rejiminin gerekli olup olmadığını tartışmak için Meşveret Meclisi’nin toplanmasına karar verildi.
Birinci Meşrutiyet konusunun ilk olarak resmi ve açık tartışması bu toplantıda oldu. Yirmi yıldan beri devam eden tartışmalardan sonra, karşıt gruplar bu toplantıda yerlerini alıyorlardı. Gelenek üzerine din, idare, ordu ileri gelenleri çağırılmış; toplantı yeri olarak da Şeyhülislamlık dairesi seçilmişti.
Gerek hükümet üyelerinin, gerek Şura üyelerinin çoğunluğunun anayasa yapılmasına karşı olduğu ilk anda belli oldu. Birinci Meşrutiyet hakkındaki tartışmalar sırasında üç grup ortaya çıkıyordu:
- Kanun-i Esasinin hemen yapılması için gerekli eylemlere başlanmasını isteyenler.
- Buna kesin olarak karşı çıkanlar.
- İkinci grubun düşüncesinde olmakla birlikte, sesini çıkarmayanlar.
V. Murat’ın Rahatsızlığı ve Saltanat Değişikliği
Bu karşıtlığın yarattığı hayal kırıklığı yetmiyormuş gibi, kendisine büyük umutlar bağlanan 36 yaşındaki padişahın ruhsal bunalıma düştüğü haberleri de yayılmaya başladı. Viyana’dan getirilen ünlü Dr. Leidersdorf, üç aylık bir tedavi ile iyileşebileceği raporu verdi.
Fakat ne Rüştü Paşa’nın, ne de Mithat Paşa’nın beklemeye tahammülleri bulunmuyordu. Birinciye göre, devlet başkanı olan padişahın rahatsızlığı nedeniyle hükümet iş göremiyordu. İkinciye göre, uluslararası konferanstan önce Birinci Meşrutiyet konusunu tamamlanmalıydı.
V. Murat’ın, sağlığına kavuşması konusundaki ümitler azalınca saltanat değişikliğinin gerekli olduğu anlaşıldı. Halkın memnuniyetsizliği, Balkanlardaki ihtilalin tehlikesi ve yabancı devletlerin düşmanca davranışlarını engellemek için tekrar Birinci Meşrutiyet konusuna geri dönüldü.
1. Meşrutiyet Kim İlan Etti
II. Abdülhamit tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti adeta fırtınanın ortasında yer almaktaydı. Devletin uğraşmakta olduğu önemli sorunlar şunlardı:
- 1875’te dış borç faizlerinin yarısı kadarının ödenmesinin durdurulacağının devletlere bildirilmesi.
- Britanya Başbakanı Disraeli’nin bozmaya çalıştığı Rusya-Avusturya-Almanya ekseninin Tanzimat reformlarını Avrupa devletlerinin kontrolü altına alma teklifinin güçlenmesi.
- Balkanlar’da Müslüman-Hristiyan çatışması olarak gözüken olayların Avrupa’da yarattığı tepki.
Esas olarak dış etkenlerin Birinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinde etkili olduğu söylenebilir. Bunlar:
- Bosna ve Hersek’te yaşanan isyanlar.
- Bulgaristan’da karışıklıkların çoğalması.
- Osmanlı Devleti’nin gerilemesinden yararlanmak isteyen Sırbistan ve Karadağ’ın savaş ilan etmesi.
Sırbistan ve Karadağ’la yapılan savaşın beklenenin aksine Osmanlı Devleti lehine devam etmesi Rusya’nın aracılığıyla iki aylık bir ateşkes imzalanmıştı. Balkanlarda Rusya’nın güçlenme ihtimaline karşı İngiltere, Balkan sorunlarını görüşmek üzere uluslararası bir konferansın toplanmasını istemiştir.
Toplanan konferansta Osmanlı Devleti, Batılı devletlerin Balkanlarda reform yapmasını önlemek için, kendisinin buna istekli olduğunu göstermek istemiştir. Bunu göstermek için Osmanlı tarihinde ilk defa olarak Kanun-i Esasi (Birinci Meşrutiyet) ilan edilmiştir.
Konferans çalışmalarına başlarken bu durum top atışlarıyla delegelere ve İstanbul halkına duyuruldu.
Aynı gün Babıali’deki törende padişahın 1876 anayasasının ilanıyla ilgili açıklaması okundu. Birinci Meşrutiyetin ilan edilemesi yabancı ülkeler üzerinde istenen etkiyi yapmadı olmadı. Osmanlı İmparatorluğu’nda bu şekilde Birinci Meşrutiyet devri başlamış oldu.
1. Meşrutiyet Özellikleri
- Kanun-i Esasi padişah tarafından oluşturulmuş bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.
- Kanuni Esasi’nin hazırlanışında halkın temsilini sağlayacak herhangi bir kurul olmadığı gibi, halk oylaması da yapılmamıştır.
- Birinci Meşrutiyet döneminde Kanuni Esasi 12 bölüm ve 119 maddeden oluşmaktadır.
- Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan 1876 Kanun-i Esasi halktan oluşmuş bir kurucu meclis tarafından yapılmış ve onay için tekrar halk iradesine sunulmuş değildir.
- Meclis padişaha bağlı ve padişahın da meclisi feshetme yetkisi bulunmaktadır.
- Meclisin yasama eylemi de padişahın uygun görmesi durumunda gerçekleşebiliyordu.
- Üyeleri padişah tarafından atanan Ayan Meclisi, halkın temsilcilerinden oluşan Meclis-i Mebusan’ın yanında bulunuyordu.
- Yetkisi olmasına karşın Padişahın Kanuni Esasi’de sorumsuz kabul edilmesi, kendisini dokunulmaz kılmıştır.
- Birinci Meşrutiyet’in sahip olduğu bu özelliklerle, Osmanlı Devleti’nde, gerçek anlamda meşruti bir yönetim oluşturulamamıştır.
- Kanunun 113. maddesi padişaha, polis tarafından şüphe edilen bir kişinin yargılanmadan yurt dışına sürülmesine emir verme hakkı tanımıştır.
- Meclis ile hükümet arasında görüş farkı olduğunda, padişaha kendi isteğine göre meclis ya da hükümet üyelerini görevden alabilme hakkı verildi.
1. Meşrutiyet Döneminde Yapılan İlk Anayasa
İlk anayasamız olan Kanun-i Esasi, padişah 2. Abdülhamit tarafından 23 Aralık 1876 tarihinde kabul edilip ilan edilmiştir. Birinci Meşrutiyet olarak bilinen bu dönem padişahın meclisi tatil etmesi ile sonuçlanmıştır.
Kanuni Esasiyi yapma işi ile görevlendirilen komisyon, Mithat Paşa’nın başkanlığı adı altında çalışmıştır. Mithat Paşa için, dış baskılar karşısında, bir an önce kanunu tamamlayıp ilan ettirmek ve toplanacak konferansta Rusların isteklerini boşa çıkartmak amaçlanıyordu.
Tersane Konferansı’ndan önce ilk anayasa ilan edilmeli böylece konferans anlamsızlaştırılmalıydı. Bu sıkıntılı dönem yaklaşınca, II. Abdülhamit elindeki kozu oynamaya başladı. Mithat Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Bakanlar kuruluna da, çıkmaza bir an önce son verilmesi emrini verdi ve durumun Meclis-i Has toplantısında gözden geçirilmesini istedi.
113. madde konusunda sonuna kadar direnen II. Abdülhamit, bu madde eklenmezse kendisinin de kanunu imzalamayacağını kesin olarak belirtti. Maddeye kendi eliyle son şeklini vererek 23 Aralık 1876 sabahı Kanun-i Esasi’yi imzaladı.
Sultan Abdülaziz’in yerine geçirilen V. Murat’ın sağlığının bozulması üzerine Anayasayı ilan edeceğini söyleyen Abdülhamit tahta geçmiştir. II. Abdülhamit 23 Aralık 1876’da bir ferman ile Anayasa’yı ilan etmiş ve günümüze kadar devam eden Anayasal süreç başlamıştır.
1. Meşrutiyet Maddeleri
Kanuni Esasi 12 bölüm ve 119 maddeden oluşmaktadır. Anayasanın bölümleri şu şekildedir:
- Padişahın Hakları (Madde 1-7)
- Yurttaş Hakları (Madde 8-26)
- Yürütme Kuvvetinin Hakları (Madde 27-38)
- Memur Hakları (Madde 39-41)
- Meclis-i Umumi (Madde 42-59)
- Ayan Meclisi (Madde 60-64)
- Mebuslar Meclisi (Madde 65-80)
- Mahkemeler (Madde 81-91)
- Yüce Divan (Madde 92-95)
- Maliye (Madde 96-107)
- Vilayetler (Madde 108-112)
- Çeşitli Maddeler (Madde 113-119)
Birinci Meşrutiyet Döneminin Sonlanması
Meclisin ikinci dönemi başladığı sırada, Osmanlı-Rus savaşı tehlikeli bir noktaya gelmişti. Ruslar, Tuna’yı aşmışlar, Plevne’de başarılı bir savunma yapılmasına rağmen, burayı ele geçirmişlerdi. Doğuda da Erzurum’u kuşatmış bulunuyorlardı.
Osmanlı halkı bu korkunç durum karşısında, şaşkın ve öfkeliydi. Savaşın iyi idare edilmediğini, komutanların bazılarını da yeteneksizlikle suçluyorlardı. Vekiller, halk arasından geliyorlardı. Halkın bu heyecanına ortak idiler. Bu nedenle ilk dönem çalışmaları sakin geçtiği halde, ikinci devre çalışmaları tartışmalı geçmiştir.
Meclis, kanun tasarılarını inceleme işini arka planda bırakarak hükümetin icraatını ve savaşın idare ve yönetimini görüşmeye başladı. Güvenlikten sorumlu bakanlığın mecliste casus bulundurduğu konusu görüşüldü.
Bütün vekiller, hükümetin böyle bir yöntem izlemesini kınadı. Bunun üzerine, konunun incelenmesi ve sorumluların ortaya çıkması için bir komisyon oluşturuldu. Daha sonra, Mersin vapuru olayı görüşüldü.
Mersin Vapuru Olayı
Bu vapur, asker ve savaş malzemeleri ile yüklü olduğu halde, Karadeniz’de Rus donanması tarafından ele geçirilmişti. Vekiller, donanmanın başına gelen bu olayı Osmanlı donanmasının güçsüzlüğüne ve Bahriye Bakanı Sait Paşa’nın zayıflığına bağlıyorlardı.
Mersin vapuru hakkındaki görüşmeleri, vekillerin, savaşın sevk ve idaresi üzerine soruları takip etti. Vekiller, açıkça belirtmemekle beraber, II. Abdülhamit’i de bu durumdan sorumlu tutuyorlardı. Rusların Edirne’ye girmelerinin ardından sadrazamlık, Başvekalete çevrilmiş ve bu makama Ahmet Vefik Paşa getirilmişti.
Başvekil, Meclis karşısında bu değişikliği anayasanın ruhuna daha uygun olduğunu savunmaya kalkınca, vekillerin bir kısmı bu durumu anayasaya aykırı buldu. Bu şekilde Ahmet Vefik Paşa hükümeti, yasa dışı durumunda kaldı.
Meclisin Kapatılması
Tartışmaların devam ettiği sırada, Osmanlı ordusunun savaş gücü de yıpranmıştı. Rus kuvvetleri Ayastefanos yönünde ilerlemeye devam ediyorlardı. Padişah, savaşa devam veya barış imzalamak için sarayda olağanüstü bir meclis topladı.
Toplantıya katılanlar, savaşın devamı lehinde ve aleyhinde görüş bildirdiler. İstanbul Vekili Ahmet Efendi, böyle bir toplantının daha önce yapılması konusunda eleştirilerini belirtti. Ahmet Efendi’nin eleştirisi sonucunda toplantıyı terk eden II. Abdülhamit, salondan ayrıldı.
14 Şubat 1878’de Mebuslar Meclisi toplantısında, II. Abdülhamit’in, meclisin kapatılması hakkındaki iradesi okundu. Vekiller meclisi terk ettiler ve Birinci Meşrutiyet dönemi kapanmış oldu.
Birinci Meşrutiyet Önemi
Çok kısa devam eden Birinci Meşrutiyet dönemi, devlet yapısında, büyük bir hareket olarak kabul etmek mümkündür. Anayasa, hazırlanmasında, içeriğinde birçok olumsuz yön içermesine rağmen, Türkiye’nin demokratik gelişim sürecine olumlu katkılar yapmıştır.
Birinci Meşrutiyet, XVIII. yüzyılın ilk döneminde başlayıp aralıklarla devam etmiş olan Batılılaşma hareketinin bir sonucunda gerçekleşmiştir. Bunun dışında, Genç Osmanlılar hareketinin, meşrutiyet yolunda verdikleri mücadele de önemlidir.
Birinci Meşrutiyet döneminin kamu hukuku açısından önemi ise, her şeyden önce bir Anayasa ilk defa ilan edilmiş ve kullanılmıştır. Ancak mutlakiyetten çıkışı sağlamamıştır. Birinci Meşrutiyetin amacı, gerçekçi bir amaçtır ve Osmanlı Devleti’nin mevcut sınırlar içinde varlığını korumasından ibarettir.
Bu amacı gerçekleştirmek içinde kabul edilen temel prensipler, din ve mezhep farkı gözetmeden vatan birliği ile eşit siyasal haklar ve devlet idaresine halkın katılımını sağlamak olmuştur. Birinci Meşrutiyet zamanında, Meclis çalışmaları devlet içinde ve dışında sürpriz olarak karşılanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Birinci Meşrutiyet dönemi, ülke içinde ve dışında siyasi çıkarlarını devletin zayıflığı üzerine kurmuş olanlar arasında endişe yaratmıştır. Birinci Meşrutiyet idaresi, devletin temelini sarsan kişilerin varlıklarının sonu anlamına gelmektedir.
Anayasal bir devlet olmanın ilk deneyiminin kazanıldığı ve böylelikle Cumhuriyet tarihine olumlu ve olumsuz bir çok miras bırakan Birinci Meşrutiyet dönemi, bu anlamda çok değerlidir.
- Birinci Meşrutiyet – Vikipedi
- Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 – Enver Ziya KARAL
- Türkiye’de Çağdaşlaşma – Niyazi BERKES