fbpx
Osmanlı Tarihi

1858 Cidde ve Suriye İsyanlarında Avrupa

1858 Cidde ve Suriye İsyanları Islahat Fermanı’nın, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında eşitlik kurmuş olmasından dolayı ortaya çıkan ayaklanmadır. Suriye ayaklanmaları veya olayları, Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine bir kez daha müdahale etmesi sonucunu veren bir gelişmedir.

19. Yüzyılda Osmanlı Devletin’de Çıkan İsyanların Yapısı

Çeşitli sebeplerden oluşan isyanlar 19. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkmıştır. Bu isyanlar sayı bakımından olduğu gibi, devletin dağılması yolunda yaptığı etkiler bakımından da, daha önceki dönemlerdeki isyanlardan farklıdır.

Osmanlı Devleti’ndeki isyanların yapısına bakılınca bu isyanların askeri, yerel, milli, din ve mezhep olmak üzere dört bölüme ayrıldığı görülmektedir.

Askeri İsyanlar

Askeri isyanlar, Yeniçeriler tarafından İstanbul’da padişahların veya sadrazamların kendilerine ve yönetimlerine karşı yapılan isyanlardır. Hükümet darbesi olarak nitelendirilirler. Yeniçeri ocağının 1826 tarihinde 2. Mahmut tarafından ortadan kaldırılması sonucunda, bu tür isyanlarda son bulmuştur.

Yerel İsyanlar

Yerel isyanlar, Osmanlı Devleti’ne bağlı eyaletlerde, nüfuzu kuvvetli olan paşalar tarafından çıkartılmıştır. Bu paşaların isyan çıkarmadaki amacı, yönetimi altında bulunan toprakları Osmanlı Devleti’nden ayırarak özerk hale getirmektir.

Milli İsyanlar

Osmanlı Devleti’nde yaşayan Hristiyan halk tarafından bağımsızlık kazanmak amacı ile çıkartılan isyanlardır. Sırbistan’da ve Mora’da 19. yüzyılın ilk yarısında çıkan isyanlar sonucunda Sırbistan özerk, Yunanistan’ın da bağımsız hükümet haline geldikleri görülmüştür.

Din ve Mezhep İsyanları

Din ve mezhep isyanları, Osmanlı halkı içinde aynı dine mensup olmayan topluluklar arasında mevcut çekişmeler yüzünden çıkan ve devlet yönetimine karşı olmamakla birlikte devleti meşgul eden isyanlardır.

Suriye’de 19. yüzyılın ilk yarısında Dürziler ile Maruniler arasında çıkan ve 1856 Paris Antlaşması’ndan sonra da aynı bölgede aynı topluluklar arasında yaşanan isyanlardır.

suriye isyanı

Suriye’de Halkın Din ve Mezhep Durumu

Arapların Şam diye belirttiği eski Suriye, geniş bir ülkenin adı olup, Osmanlı Devleti döneminde Halep, Şam, Sidon ve Bağdat olmak üzere dört bölgeye bölünmüştü. Suriye’de yaşayan halk, çeşitli kökenlerden gelmekte ve türlü din ve mezheplere ayrılmış bulunmaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun buraları ele geçirmesinden sonra Arapça, burada yaşayan insanların ortak dili haline gelmiş ve kabul edilmiş bulunuyordu. Fakat bu dil birliği olmasına rağmen bu topluluklar arasında duygu ve düşünce birliği gelişememişti.

Bu birlik sağlanamadığından dolayı da çeşitli mezhepler arasında sık sık alınganlıklar, ihtilaflar ve arasıra da çatışmalar meydana geliyordu. Bu çatışmalar tarih boyunca, en çok Dürziler ile Maruniler arasında gerçekleşmiştir.

Dürziler, Orta Doğu kaynaklı Sabilik ve Ezidilik gibi dinlerin etkisiyle, 11. yüzyılda İslamiyet’in Şiilik mezhebinin İsmailiyye kolundan köken alarak ortaya çıkmış olan tek tanrılı bir dini inanç topluluğudur. Bu dine inananlara Dürzi denir.
Maruniler, Lübnan’daki en büyük nüfuslu Maruni Kilisesi’ne bağlı Hristiyan grup. Maruniler, Maruni Kilisesine bağlı olan ve günümüzde Orta Doğu’da başta anayasal olarak cumhurbaşkanının Maruni olmasının zorunlu olduğu Lübnan olmak üzere Suriye, Kıbrıs ve Filistin-İsrail topraklarında yaşayan dini topluluktur.

Islahat Fermanı, mezhepler arasındaki gerginlikleri daha çok arttırmış ve isyanların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

Suriye ve Cidde İsyanlarının Sebepleri

1858 tarihinde Osmanlı Devleti’nde görülen Suriye ve Cidde İsyanları, Dürziler ile Maruniler arasındaki düşmanlık, halkın kötü idaresi ve Islahat Fermanı’na Suriye’de gösterilen tepkiler sonucunda meydana gelmiştir.

Dürziler ve Maruniler Arasındaki Düşmanlık

Dürziler aslında Müslüman olan fakat çeşitli İslam mezheplerindenfarklı olan bir topluluktur. Suriye’de bulundukları başlıca bölgeler şunlardır:

  • Lübnan
  • Havran
  • Raşeya
  • Hasbeya
  • Şam

Dürziler Lübnan’da çoğunluğu oluşmakta ve nüfus bakımından da 1860 tarihinde yaklaşık ellibeş bin ile altmış bin arasında tahmin edilmektedirler.

lübnan

Maruniler esas olarak Hristiyandırlar. Suriye’de çoğunlukla bulundukları bölgeler şunlardır:

  • Lübnan’ın kuzey bütün kuzey kısmı
  • Beyrut
  • Trablus
  • Sayda

Maruniler’in o tarihlerdeki nüfusları yaklaşık olarak iki yüz bin civarındadır.

beyrut

Suriye’de gerek Dürziler’de gerekse Maruniler’de servet ve şöhrete dayalı bir nevi derebeylik vardı. Bunun dışında Dürzi ağalarından ve şeyhlerinden, bir kısmının Maruni köylerinde arazileri vardı. Bu araziler de iki taraf arasında dinden doğan düşmanlığın artmasına sebep olmakta idi.

Dürziler ile Maruniler arasında çıkabilecek geçimsizlikleri önlemek amacı ile Cebel-i Lübnan 1844 tarihinde iki ayrı kaymakamlığa ayrılmış ve bunlardan birisine Müslüman diğerine de Hristiyan kaymakam tayin edilmişti.

1854 tarihinde hayatını kaybeden Maruni kaymakamı yerine Şihap ailesinden Beşir Ahmet’in atanması Hristiyanlar arasında tepki çekmiştir. Halkın bir bölümü kaymakam aleyhinde hükümete şikayetlerde bulunmaya başlamış ve bu şikayetler daha çok Ortodoks halktan gelmiştir.

Ortodokslar Katolilklerden ayrılarak ya kendilerinden birisinin ya da Müslüman bir kaymakamın atanmasını istemişlerdir.

Osmanlı hükümeti, gelen şikayetleri memurları aracılığıyla, yerinde incelettirmiş ve başında Ortodoks bir kaymakamın bulunduğu üçüncü bir kaymakamlık kurulmasını uygun görmemiştir. Mevcut durumun koruması için bazı tedbirler ile şikayetleri önlemeye çalışmıştır.

Halkın Kötü İdaresi

Osmanlı Devleti’nin topraklarının genişliğinden dolayı her bölgede istenilen nitelikleri taşıyan memurlar bulunamamış ve görevde olanlar da devlet yetkilerini kötüye kullanmışlardır. Bu sebeple Osmanlı hükümeti, memurların bulundukları bölgelerdeki yetkilerini azaltarak sınırlandırma yoluna gitmiştir.

Bu şekilde merkezi idarenin üstünlüğü sağlanmaya çalışılmış ve bir takım yararlar elde edilmiştir. Ama bu şekilde bir yönetime alışkın olmayan halkın gözünde hükümet yetkilileri küçük görülerek saygı gösterilmemesine neden olmuştur.

Islahat Fermanı’nına Suriye’de Gösterilen Tepkiler

Islahat Fermanı’nın, Hristiyanları, hukuk açısından Müslümanlar ile eşit duruma getirmesi, Suriye’de çok büyük tepkilere neden olmuştur.

Geçmişten beri Dürzilere karşı kendilerini zayıf gören Maruniler bu ferman ile birlikte kendi aralarında örgütlenmeye daha fazla önem ve hız vermişlerdir. Dürziler de bu gelişmeler karşısında sessiz kalmak istememişler ve Maruniler ile mücadele etmek için harekete geçmişlerdir.

Bundan dolayı, ıslahat fermanı çeşitli mezheplere sahip olan halkları kaynaştıracağı yerde Suriye’de Dürziler ile, Maruniler arasında çatışma için zemin hazırlamıştır.

Cidde’de Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında yaşanan kanlı olaylar bu çatışmanın başlangıcını oluşturmuştur.

Cidde İsyanları

cidde haritası

15 Temmuz 1858 günü Islahat Fermanı’na ilk büyük tepki Cidde’de meydana geldi. Büyük bir halk topluluğu Hristiyanların üzerine yürüdü ve büyük olayların ve kavgaların yaşanmasına sebep oldu. Bu şekilde niteliği dini olan büyük bir çatışma başladı.

Bu kargaşalıklar sırasında, Fransız konsolosu ile İngiliz konsolosu da, kendi vatandaşlarını korumak isterken öldürüldüler. Cidde olayları, Avrupa devletleri ve en çok Fransa ve İngiltere üzerinde kötü etkiler yarattı.

İngiltere ve Fransa, beraber hareket etme kararı alarak hemen Cidde’ye savaş gemilerini göndererek şehri topa tuttular ve konsolosların öldürülmesinden sorumlu gördükleri on kişiyi de yakalayıp idam ettiler.

Cidde olayları, Osmanlı Devleti’ni Avrupa devletleri ailesine alan 1856 Paris Antlaşmasından iki sene sonra meydana gelmişti. İngiltere ve Fransa’nın bu hareketleri, milletlerarası hukukun en basit kuralları ile dahi bağdaşamazdı ve Osmanlı Devleti’nin iç işlerine ağır bir müdahaleydi.

Cidde olayları ve İngiltere ile Fransa’nın silahlı müdahaleleri, Müslüman halkta ve özellikle Dürzilerde çok sert bir etki yaptı ve bir müddet sonra da sert tepkilerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Suriye İsyanları

Dürzilerin ve Marunilerin beraber yaşadıkları köylerde çatışmalar 1854 yılının yazında başladı ve ciddi boyutlara gelmeden önüne geçilebildi.

1860 Mayıs ayında Hristiyanlara karşı bir takım taşkınlıkların başlayacağını gösteren işaretler belirmiş, Halep’te cami duvarlarına, Hristiyanlar aleyhinde gösteri yapılmasını tavsiye eden bildiriler asıldı.

Aynı dönemde Lübnan ‘ın Dürzilerle ikamet olunan bölgelerinde cinayet ve yol kesme olayları gözükmeye başladı. Bu olayları gerçekleştiren Dürziler yakalanamadığı içinde Maruniler kendileri savunmak için hazırlık yapmaya başladılar.

Maruniler valiye başvurarak kendisinden tedbir almasını istemişler. Bu sırada da Beyrut’ta bulunan konsoloslar da valinin dikkatini giderek sertleşen Dürzi-Maruni çatışmasına vermesini istediler.

Konsoloslardan bazıları genel bir isyan çıkmayacağı görüşünde olsalarda, mayıs ayı sonunda Dürziler Sayda ve civarlarında Marunilere karşı harekete geçtiler.

Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde Akdeniz sahilinde yer alan şehrin bugünkü nüfusu 200.000’dir

İlk günlerde işlenen cinayetler, yağmalar ve yangınlar birbirini takip etti. Havran Dürzileri de Cemal Dürzilerine yardım etmeye başlayınca olaylar giderek büyümüş ve Hristiyanlar Dürziler tarafından her tarafta sıkıştırılmaya başlanmıştır.

Hükümetin düzenli askeri kuvvetleride kendilerine sığınmış olan Hristiyanlar ile birlikte, Dürziler tarafından kuşatma altına alındılar. Askeri birlikler asilere karşı ciddi bir harekete geçmeyince bundan cesaret alan Dürzi kuvvetleri şehri ele geçirerek Hristiyan halkı karşı katliam başlattılar.

Bu yaşanan kanlı olaylar Şam’da da duyulunca, halk arasında büyük heyecan yaşanmasına sebep oldu. Bunda Şam’da yaşayan Müslümanların nüfus bakımından Hristiyanlardan oldukça fazla olması da etkili olmuştur.

Dürzilerin Marunilere karşı saldırısında en şiddetli olaylar 9 Temmuz’da gerçekleşmiştir. Hristiyan mahallesi bir iki saat içinde yağmalanarak yakılmış ve bir çok Hristiyan’da olaylarda hayatını kaybetmiştir.

Çıkan isyanlar üzerine Osmanlı hükümeti, merkezden asker gönderip duruma hakim olmaya çalışacağı yerde, konuyu bölgede bulunan Sayda ve Şam valilerine havale etti. Fakat Sayda ve Şam valileri önleyici ve yatıştırıcı tedbirlerde yetersiz kaldılar.

Osmanlı Hükümeti ve Suriye İsyanları

Osmanlı hükümeti, merkezden asker gönderip  çıkan isyanı kontrol altında tutmaya çalışacağı yerde, bu durumu Sayda ve Şam valilerine havale etmiştir. Bu valilerin aldıkları tedbirler de yetersiz kalmış ve isyan olabildiğince büyümüştü.

Şam valisi Ahmet Paşa, Şam’da isyanların çıkmasından önce, Cebel olayının göstermekte olduğu zorlukları ve yayılma ihtimalini ve Arabistan’daki ordunun o dönemde zayıf olmasına karşın aldığı önlemleri Osmanlı hükümetine bildirmiş ve İstanbul’dan yeterli sayıda asker yollanmadıkça güvenliği bozulan bu bölgenin düzelmesinin imkansız olduğu anlatmaya çalışmıştır.

Şam valisi Ahmet Paşa olaylar başladıktan sonra önlemler almaya çalışmış ama olumlu bir netice elde edememiştir. Osmanlı hükümeti, isyanların yayıldığını durumun giderek daha zor bir yola girdiğini anlayınca bu olayın önemini araştırmaya mecbur kaldı.

Padişah, İngiltere Kraliçesi Victoria ve Fransa İmparatoru III. Napalyon’a mesajlar yollayarak çıkan isyandan duymuş olduğu üzüntüyü belirttiği gibi isyancılara karşı gereken tedbirlerin de alınacağını açıklamıştır.

Osmanlı hükümeti, gerekli önlemlerin alınabilmesi için konuyu meclise göndermiş ve meclis daha önceki isyanlarda olduğu gibi Dışişleri Bakanının olağanüstü yetkiler ile isyan bölgesine gönderilmesine karar vermiştir.

Dışişleri Bakanı Fuat Paşa’nın, bu görev için bölgeye gönderilmesinin düşünülmüş olması, Suriye konusunun, devletin bir iç meselesi olmaktan çıkarak büyük ölçüde milletlerarası siyasi boyut kazanmasından dolayıdır.

Fuat Paşa, Avrupa’nın tanıdığı vesevdiği bir kişiydi. Bir yandan ayaklanmaları bastırmaya çalışırken, diğer yandan da Avrupa’nın yapacağı müdahaleleri önlemeye çalışacaktı. Fuat Paşa 12 Temmuz’da bir vapur asker ve iki savaş gemisi ile İstanbul’dan etmiş ve beş gün sonra Beyrut’a ulaşmıştı.

Beyrut’a geldikten hemen sonra sert tedbirler uygulamaya başlayan Fuat Paşa, suçlu olan Dürzileri yakalayarak mahkemeye verdi. Sivillerden olan 56 kişiyi idam ettirdi. Ayaklanmaya katılan 111 askeri de kurşuna dizdirdi. Bazı askerleri de bölgeden uzaklaştırdı.

Olaylarda ihmali görülen devlet memurlarını da cezalandırdı. Daha sonra da zarara uğrayan, malları yağmalanan Marunilere verilecek olan tazminatı karşılamak için, Dürzilere özel bir çıkarttı.

Fuat Paşa, bu önlemleri aldığı sırada  Tulon’dan hareket etmiş olan Fransız kuvvetleri de Beyrut önlerine gelmişlerdi.

Suriye İsyanına Avrupa Devletlerinin Müdahalesi

Dürziler ile Maruniler arasındaki geçimsizlik, İngiltere ve Fransa tarafından da kışkırtılmış ve bu iki devletin Suriye üzerindeki mücadelesine konu olmuştur.

Mısır’da Mehmet Ali Paşa ayaklanmasında, İngiltere Mehmet Ali’ye Suriye’yi vermemek için en fazla direnen devlet olmuştur. Suriye, Mehmet Ali Paşa’nın işgali altında bulunduğu sürece, İngiltere, oradaki halkı, Mehmet Ali Paşa’ya karşı birkaç defa ayaklanmaya kışkırtmıştır.

Mehmet Ali Paşa, Suriye’den çekildikten sonra da, İngiltere Suriye ile daha yakından ilgilenmiş ve Marunileri kendi tarafına çekemeyeceği anlayınca, Dürzileri, Marunilere karşı kışkırtmaya çalışmıştır.

İngiltere’nin Suriye ile ilgisi, daha önceden de olduğu gibi Hindistan ile ilgilidir.

Fransa’nın Suriye’nin Katolik halk ile ilgisi, Haçlı Seferleri zamanına kadar gider. Fransa Kralı IX. Louis, kendisine yaptığı yardımlardan dolayı Marunilere her türlü yardım ve destek sözü vermiş ve Marunileri himayesi altına almıştı.

16. yüzyıldan beri, kapitülasyonlardan dolayı Fransa’nın Suriye ile oldukça geniş bir ticaret ilişkisi vardı. Napolyon’un Mısır seferi ve Mehmet Ali Paşa ayaklanması, Fransa’nın bu bölgeye olan ilgisini daha da arttırdı.  Mehmet Ali Paşa Suriye’den çıkarıldıktan sonra, Lazarist, Cizvit gibi Katolik misyonerleri, Maruniler ile ilişki kurmak için geniş çalışmaya giriştiler.

Lazarist: Vincent de Paul tarafından kurulan papazların ve kardeşlerin apostolik yaşamının yeminli, Roma Katolik bir toplumudur.
Cizvitler, genel merkezi Roma’da olan, Katolik Kilisesi’nin erkek bir tarikatıdır. 1528’de Paris’te tanışan ve içinde Francisco de Xavier, Pierre Favre ve Tarikatın ilk lideri olan Loyola’lı İgnatius’un da olduğu yedi arkadaş ve öğrenci tarafından kurulmuştur.

III. Napolyon’un Katolikler ile ilgili politikası ise, Fransa’nın bu topraklarla olan bağlantılarını daha da arttırdı.

Fransa ile İngiltere’nin Suriye üzerindeki rekabetinin bir başka nedeni ise, Süveyş Kanalı sorunudur. Fransa, 1854 tarihinde, Osmanlı Devleti’nden Süveyş Kanalı’nı açma imtiyazını aldı. Bu, Fransa’nın Mısır’a yerleşmesi anlamına geldiğinden, İngiltere, bu projeyi engellemek ve kanalın açılmasını önlemek için çeşitli yollara başvurdu.

Özellikle Osmanlı Devleti üzerinde baskıda bulundu. Bu durum üzerine Fransa, Suriye ve Lübnan’ı bağımsızlığa kışkırtacağını bildirerek Osmanlı Devleti’ni tehdit etti. Bu durum sonucu, Mısır ve Suriye, İngiltere ve Fransa’nın iki önemli alanı oldu.

süveyş kanalı

Rusya ise, bu olayı da Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak için fırsat olarak gördü. Ortodoksları bu politikası için kullanmak istiyordu.

Suriye İsyanı İçin Avrupa Komisyonu Kurulması

III. Napolyon, daha fazla beklemeyerek, Ağustos 1860’da 5000 kişilik bir kuvveti Beyrut’a gönderdi. Fransız kuvvetleri Beyrut’a çıkınca, Maruniler kendilerini, bu kuvvetlerin komutanına “LübnanFransızları” olarak tanıttılar.

Aslında Fransız kuvvetleri gelince bu bölgede alınacak bir önlem kalmamıştı. Fuat Paşa ayaklanmayı bastırdığı gibi, Marunilere tazminat ödenmesini de sağlamıştı.

Fransa’nın Lübnan’a asker çıkarması, diğer devletleri de harekete geçirdi. Fransa, Lübnan’a yaptığı bu müdahalenin, kendine çıkar sağlamak olmadığını, sadece Fuat Paşa’nın maddi ve manevi otoritesine katkı sağlamak için yapıldığını belirtti ise de, diğer devletler gene de Fransa’yı yalnız bırakmadılar.

Osmanlı Devleti’nin katılımı ile devletler, 5 Eylül 1860’ta Paris’te bir konvansiyon imzaladılar. Bu konvansiyona göre devletler şu kararları aldılar:

  • Suriye’de güvenliği sağlamak için 12.000 kişilik bir ortak kuvvet oluşturulcak.
  • Oluşturulcak bu kuvvetin yarısı Fransa tarafından gönderilecek.
  • Devletler Beyrut açıklarına donanma gönderecek.
  • Osmanlı Devleti, bu kuvvetlere her türlü yapmayı kabul edecek..
  • Oluşturulan askeri kuvvetin görev süresi altı aylık olacak.

Paris’te  19 Mart 1861’de yapılan üç maddelik bir anlaşma ile de bu kuvvetlerin görev süresi 5 Haziran 1861 tarihine kadar uzatıldı.

Suriye’ye milletlerarası bir askeri kuvvetin yollanmasını Osmanlı Devleti kendisi istemiştir. Osmanlı Devleti, 20 Temmuz 1860’ta Fransa ile İngiltere’ye vermiş olduğu nota ile, Suriye’de güvenliğin ve düzenin korunmasında kendisine yardımda bulunmak üzere bölgeye kuvvet gönderilmesini istemiş ve Fransa’da hemen harekete geçerek 5.000 kişilik askeri kuvveti bölgeye sevk etmişti.

Diğer devletler de bunun üzerine Fransa’yı yalnız bırakmamışlar ve onlarda olaya dahil olmuşlardı.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1841 tarihinde Suriye’yi terk etmesinden sonra bu bölgede bazı kargaşalıklar çıkmış ve devletlerin müdahale etmesi ile 1842 – 1845 tarihlerinde bazı düzenlemeler yapılmıştı. Bu düzenlemeler ile Dürziler ile Maruniler arasında bir denge oluşturulmaya çalışılmıştı.

Çıkan olaylar sonucu bu denge tekrardan bozulduğu için de, Osmanlı Devleti, 20 Temmuz 1860 notası ile, iki devletten, düzenin tekrardan kurulması için, Avrupa Komisyonu’nun oluşturulması istemişti.

Osmanlı Devleti’nin de temsilcisinin bulunduğu Avrupa Komisyonu, 5 Eylül 1860 tarihinden 4 Mayıs 1861 tarihine kadar Beyrut’ta toplam 29 toplantı yapmıştır.

Bu toplantılar sonucunda Komisyonun aldığı sonuçlar, Osmanlı Devleti ile diğer devletler arasında 9 Haziran 1861 tarihinde İstanbul’da imzalanan 17 maddelik “Lübnan Nizamnamesi” adı verilen bir belgede toplandı.

Lübnan Nizamnamesi

Lübnan Nizamnamesi’nin başlıca maddeleri şunlardır:

  • Lübnan, Osmanlı hükümeti tarafından seçilen ve hükümete bağlı olan bir Hristiyan vali tarafından yönetilecektir.
  • Bu vali yürütme kuvvetinin bütün yetki ve görevlerine sahip olacaktır.
  • Halkı teşkil eden çeşitli unsurlardan her biri, valinin yanında, iki vekil bulunduracaktır.
  • Bu vekiller mezheplerin ileri gelenleri tarafından seçim ile tesbit edilecektir.
  • Lübnan’ın bir merkezi idare meclisi olacaktır.
  • Bu meclis iki Maruni, iki Dürzi, iki Katolik, iki Ortodoks, iki Müslüman, iki başkan olmak üzere on iki üyeden kurulacaktır.
  • Bu meclis, verginin yazılması ve gelirler ile, giderlerin kontrolü ile sorumlu olacak ve vali tarafından kendisine sorulan konular hakkında düşünce bildirecektir.
  • Lübnan altı ilçeye bölüncektir.
  • Her ilçede yerel bir idare meclisi bulunacaktır.
  • Bu yerel meclisler üç ile altı üyeden oluşacaktır.
  • Kurulan ilçeler olabildiğince aynı unsura bağlı halktan oluşan bölgelere ayrılacaktır.
  • Osmanlı hükümeti Lübnan’dan almakta olduğu vergiyi, vali aracılığı ile alma hakkına sahip olacaktır.
  • Asayiş ve güven oluşacak karma zabıta sayesinde sağlanacaktır.
  • Valilik görevi üç yıl için geçerli olacaktır.
  • Vali, mareşal ünvanı taşıyacak ve Dayr-al-Kamer’de oturacaktır.
  • Vali görevden alınabilecek ama bu görevden alma bir mahkeme kararına bağlı olacaktır.
  • Valilik süresinin bitmesine üç ay kala Osmanlı hükümeti Avrupa devletlerinin elçileri ile yeni bir anlaşma yapmaya çalışacaktır.

Osmanlı hükümeti Lübnan Nizamnamesine uyarak Lübnan yönetimine Hristiyan vali olarak, Telgraf Müdürü Davit Efendi’yi atamış ve kendisine vezirlik rütbesi de verilmiştir.

Sonuç

Suriye isyanı Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olmasına rağmen önce Fransa olmak üzere beş büyük devletin politikası ve Fransa’nın bu devletler adına askeri müdahalesi ile devletlerarası bir konu haline gelmiş ve devletlerarası görüşmeler sonucunda bir sonuca bağlanmıştır.

Bu sonuç Lübnan’ın bir dereceye kadar özerk idare statüsüne sahip olması şeklinde görülmüştür. Yabancı devletlerin baskısı altında meydana gelen bu özerklik idaresi Osmanlı Devleti’nin prestijini ve itibarını çok fazla sarsmış ve İmparatorluğun diğer topluluklarının özerklik veya bağımsızlık için isyan çıkarmalarında örnek oluşturmuştur.

Bu YAZILARIMIDA OKUMAK İSTER MİSİNİZ?
YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR

ENVER ZİYA KARAL,OSMANLI TARİHİ VI. CİLT ISLAHAT FERMANI DEVRİ (1856-1861)

FAHİR ARMAOĞLU 19. YÜZYIL SİYASİ TARİHİ (1789-1914)

TR.WİKİPEDİA.ORG

EN.WİKİPEDİA.ORG  


İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu
Instagram Hesabımı Takip Et, Yeni İçerikleri Kaçırma