Osmanlı Tersaneleri Hakkında Bilinmeyen Gerçekler
Karamürsel’in 1323 yılında ele geçirilmesi ile Marmara Denizi’ne ulaşan Osmanlı Beyliği, Karamürsel’de 1327 yılında ilk Osmanlı Tersanesini kurmuş ve burada ilk Osmanlı savaş gemisini inşa etmiştir.
Osmanlı Beyliği, Doğu Marmara’da kesin bir hakimiyet sağlayınca, deniz gücünün kurumsallaşması için çalışmalar başlatılmıştır. Bu yolda hızlıca gelişen Osmanlı donanmasının ihtiyacını karşılamak amacı ile önemli ve gerekli noktalarda da tersane yapılmasına devam edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin en önemli tersaneleri şu şekildedir:
- Gelibolu Tersanesi
- İstanbul Tersanesi
- Süveyş Tersanesi
- Tuna Kaptanlığı ve Rusçuk Tersanesi
- Birecik Tersanesi
Gelibolu Tersanesi
Osmanlı Devleti’nde ilk düzenli tersane Gelibolu’da yapılmıştır. Daha önceleri küçük olarak Karamürsel ve Edincik’te ve sonra başlıca İzmit’te birer tersane ile Anadolu’nun Marmara sahillerinde Irva Deresi ağzında ve diğer bazı yerlerde de gemi yapılmış olsada bunlar Gelibolu tersanesi gibi önemli tersaneler değildiler.
Daha sonraki yüzyıllarda da gerek buralarda ve gerek diğer sahillerde gemi yapılmış olsada bu tersaneler malzeme, anbar ve depoları ile bir devlet tersanesi olmaktan uzaktı. Bunun için İlk Osmanlı tersanesi Yıldırım Beyazıd zamanında Saruca Paşa’nın denetimi altında Gelibolu’da yaptırılmıştır.
Gelibolu’nun yıkılmış olan kalesi Yıldırım Beyazıd tarafından yeniden yaptırılmış daha sonra kadırgalar için bir liman meydana getirilmiştir.
Saruca Paşa tarafından 1390 tarihinde başlayan inşaat beklenildiğinden uzun sürmüş, dış kalesi yıkılmıştır. Saruca Paşa tarafından bir tepe üzerinde olan hem şehre ve hem de limana hakim olan iç kale iyice tamir ve tahkim edilmiştir.
Çekdirileri, gerek fırtına ve gerek düşman donanmasının saldırısından korumak için iç içe iki büyük havuzan oluşan suni liman temizlenmiş ve bu limanları korumak için her iki liman ağzına ikişer kule yapılmıştır. Gerektiği zaman limanı kapatmak amacı ile üç katlı bir de zincir konulmuştur.
Gelibolu’nun Osmanlı tersanesi olması üzerine Gelibolu iskelesinde donanmanın yiyecek, giyecek maddeleri, çeşitli alet ve araç gibi ihtiyaçları için depolar, peksimet fırınları, cephanelik, kısacası donanma için gerekli olan her şey hazırlanmıştır.
Gelibolu tersanesinin inşa edilip Osmanlı donanmasının buraya taşınması Bizansın Akdeniz ile olan ulaşımını kesmiş ve Çanakkale boğazında tamamen olmasa da kısmen Türk hakimiyeti kurulmuştur. Bunun sonucu olarak İstanbul’un kuşatması daha güvenli bir duruma gelmiştir.
Yıldırım Beyazıd döneminde, İstanbul kuşatıldığı zaman burayı denizden de kuşatan Osmanlı donanması altmış kadar gemiden oluşmaktadır. Bu donanmanın komutası ve askeri henüz tam eğitimli olmayıp özellikle Venedik, Ceneviz donanmalarına karşı galip gelecek yetenekte değildi.
Fatih Sultan Mehmet döneminde önemi iyice artan Gelibolu tersanesi, onaltıncı yüzyıl başlarına kadar kaptanların ikamet yerleri olmuştur. Daha sonraki tarihlerde kaptanlar İstanbul’da bulunmakla birlikte Gelibolu sancağı Kaptan Paşa Eyaleti’ne bağlı paşa sancağıdır.
İstanbul Tersanesi
Osmanlı donanmasının hem sayısını arttırmak ve hem de devletin merkezinde büyük bir tersane yapılmak üzerine Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden döndüğü zaman harekete geçmiştir.
İstanbul alındıktan yarım yüzyıl geçmesine rağmen tersane olarak Fatih Sultan Mehmed’in Haliç’te Aynalıkavak semtinde yaptırmış olduğu birkaç gözden başka bir şey bulunmuyordu.
Mısır ve Suriye’yi elde eden Yavuz Sultan Selim, Papa X. Leon’un Osmanlı Devleti aleyhine bir ittifak hazırlamakta olduğunu haber alması üzerine büyük bir donanma ile Akdeniz hakimiyetini elde etmeyi gerekli görmüştür.
Gerekli tedbirleri almak için harekete geçen padişah bu düşüncesini vezir Piri Paşa’ya bildirmiş ve sonra da işe başlamıştır. Tersane bölgesi olarak seçilen yer daha önce Fatih Sultan Mehmed tarafından gemilerin korunması için yaptırılan gözlerin bulunduğu mevki civarı idi.
Tersane olarak seçilen bölge mezarlık alanıydı. Bu bölgede tersane olacak kadar yer ayrılarak, mezarlıkrtaki kemikler ayrıca açılan çukurlara gömüldü ve burada gemi yapacak ve seferden geri gelen gemileri çekecek üstleri kapalı göz adı verilen kızaklar yapıldı.
Bu gözler Kanuni Sultan zamanında çoğaltılarak sayısı ikiyüze çıkartılmış ve depo, yer altı mahzenleri yapılmak suretiyle Haliç’te modern bir tersane yapılmıştır.
Yavuz Sultan Selim gerek tersaneyi ve gerekse gemilerini Avrupa gemilerini örnek almak suretiyle yaptırmıştır. Bu şekilde 1511 senesinde yeni bir tersane inşaına başlanarak Gelibolu‘dan sonra ikinci büyük tersane İstanbul’da yapılmıştır.
İstanbul tersanesinde gemi yapılması için gerekli tezgahların her bir tanesine ellişer bin akçe harcanmıştır ki dönemine göre önemli bir rakamdır.
Yavuz Sultan Selim kendi döneminde, donanmanın sayısını arttırmak istemiş, sefere çıkmaya hazır yüz kadırgayı yeterli görmeyerek gemi sayısını arttırarak mevcut sayıya yüzelli gemi daha eklenmiştir.
Bu gemilerin çeşitleri şu şekildedir:
- Kadırga
- Fosta
- Barça
- Yelkenli
- Perkende
Yavuz Sultan Selim’in bu hazırlığı hangi bölge için yapıldığı bilinmemekle birlikte Venedikliler yapılan bu hazırlıktan rahatsızlık duymuşlardır.
Yavuz Sultan Selim başlattığı bu faaliyetten iki sene sonra vefat etmesi, amacına ulaşmasına engel olmuş ve oğlu Kanuni Sultan Süleyman bu hazırlıkları tamamlayarak Rodos adasını ele geçirmiştir.
Osmanlı Devleti, İstanbul Tersanesi’nde Venedik’liler de olduğu gibi genellikle gemi yapımı ile uğraşılmazdı. Bir donanma meydana getirilmesi ve yeniden gemi inşası veya eski gemilerin tamiri gerektiği zaman İstanbul, Galata ve yakın adalarda ne kadar işçi ve usta varsa getirilerek hızlı bir şekilde çalıştırılırdı.
On yedinci yüzyıl sonu ile on sekizinci yüzyıldan itibaren İstanbul tersanesinde en çok yelkenli gemilerden olan üç depolu kalyon ile diğer kalyonlar yapılmış olup o dönemde bu gemilerin inşasına başlanışı ile denize indirilmelerinde bazı törenler yapılmıştır.
Süveyş Tersanesi
Osmanlı Devleti, Mısır’ı ve Kızıldeniz sahillerini ele geçirdikten sonra Süveyş Kanalı’nın henüz açık olmamasından dolayı bu bölgelerde özellikle Hint ve Umman civarlarında faaliyette bulunan Portekizli’lerin saldırılarından korunmak için, Memluk devleti döneminde de faaliyette bulunmuş olan Süveyş tersanesinden yararlanmayı düşünmüştür.
Bu bölgede ayrı bir donanma meydana getirerek Süveyş ve Mısır kaptanlığı adı ile bağımsız bir kaptanlıkta oluşturulmuştur. Süveyş donanmasını ilk defa Mısır Beylerbeyi olan Hadım Süleyman Paşa seksen parça olarak yaptırmıştır. Bu donanmada ayrıca otuz kadırgada bulunmaktadır.
16.yüzyılın son yarısı içinde Osmanlı Devleti’nin Yemen, Habeş sahilleri ve Basra bölgesini ele geçirmeleri sonucunda Süveyş’te kuvvetli bir donanmanın bulundurulması gerekli olmuş ve bu donanma Hindistan sahillerine kadar gitmiş ve defalarca Portekiz donanması ile savaşılmıştır.
Bunun dışında Hindistan’ın hilafete büyük bağlılık göstermesi ve hilafetin Osmanlı Devleti’ne geçmesi nedeni ile Türkiye’ye karşı manevi bağlılıklarından dolayı bu bölgede de Süveyş donanmasına önem verilmesi gerekmiştir.
Osmanlı Devleti’nin denizcilik faaliyetleri en çok Akdeniz bölgesinde gerçekleşmiştir. Bunun yanında Portekizlilerin Kızıldeniz, Umman, Hint Okyanusu ile Basra Körfezinde başarılar elde etmeleri, buna karşılık Osmanlı donanmasının Süveyş kanalı dolayısıyla Kızıldenize çıkamaması Osmanlı donanmasının Portekizlilere karşı üstünlük sağlamasına engel oluyordu.
Osmanlı Devleti bu olumsuzluğu gidermek için ve Hindistan’dan Hicaz’a gelen Müslümanların yollarını açıp o bölgeleri etkisi altına almak ve aynı zamanda Hindistan ile Yemen ticaretinde öne çıkmak için Süveyş Kanalının açılmasına karar verilmiştir.
Süveyş Kanalı’nın açılması ile ilgili karar bir hükümle Mısır Beylerbeyine bildirmiştir. Bu alınan kararda Portekizlilerin ele geçirme niyetiyle Hindistan’a saldırmaları ve hacı olmak için Mekke’ye gelecek olan Müslümanlara bu yolu kapanmasından dolayı padişah, donanmanın Süveyş denizine geçmesi için bir kanalın açılmasınının gerekliği olduğunu bildirmiştir.
Tuna Kaptanlığı
Osmanlı Devleti Macaristan’ı işgal ettikten sonra Tuna nehrinde de donanma yapılmış ve Tuna kaptanlığı meydana getirilmiştir.
Tuna kaptanlığı iki bölgeye ayrılmıştır. Gerek Tuna’da ve gerek Tuna’ya dökülen nehirlerde işleyen gemi ve kayıklarda bunların kaptanlığı bu iki Tuna kaptanının emri altında bulunuyordu.
Her bölgede kaptanın emri altında onar firkate ile bin kadar bahriye askeri vardır. Bunlar nehirde dolaşarak güvenliği sağlarlardı.
17. yüzyıl sonlarında Silistre’den Belgrad’a kadar olan Tuna sahillerinnde on iki adet şayka ile kaptan bulunurdu. Macaristan’ın kaybedilmesinden sonra Tuna büyük kaptanlığı bire inmiştir.
Karlofça Antlaşması ile Macaristan’ın Avusturya’ya bırakılması üzerine Tuna’daki Osmanlı donanmasında bulunan gemiler şu şekildedir:
- 19 Kalite
- 5 büyük firkate
- 28 küçük firkate
- 3 Şayka
- 100 üstü açık nakliye kayığı
Üstü açık nakliye gemilerinden on ikisi Rusçuk’da bulunuyordu. Tuna gemilerinden aktarma, şalope,kırlangıç gemileri Tuna’nın korunması için kullanılıyordu.
Tuna’dan geçecek erzak ve mühimmat gemilerinin emniyet içinde yol alabilmeleri için görevlendirilen memura girdap ağası denilirdi.
Bunun dışında üstü açık denilen gemilere bakan ve o gemilerin gerekli alet ve silahla donatma işinde görevli olan memura da açıklar ağası adı veriliyordu.
Rusçuk Tersanesi
Rusçuk sahilinde bir tersane olup Tuna gemileri çoğu zaman bu tersanede kışlarlardı. Bu tersanede hafif donanma yapılırve gemilerin tamiratı gerçekleştirilirdi.
Tarihçiler, 17. yüzyıl sonlarına doğru Tuna nehrindeki Osmanlı donanmasının birinci sınıf yarım kadırga şeklindeki gemilerden oluştuğunu belirtiyorlar. Bu gemilerin 18-20 oturaklı ve her oturakta iki veya üç kürekçi olduğunu yazıyorlar.
Bu bölgede bulunan 2. sınıf gemilerin 14-16 oturaklı ve ikişer kürekli, 3. sınıf gemilerin de iki tarafında 8 ile 10 kürekli olduğunu belirtiyorlar.
Bu gemilerin kullanışları kolay ve hareket kabiliyeti yüksek olan gemilerdir. Bunları kullanan kaptanlar Tuna nehrinden aşağı süratle yol alabildikleri gibi aynı şekilde de yukarı doğruda aynı süratle hareket kabiliyetine sahiptiler.
Belgrad kuşatmasında bu Tuna gemileri uzun süre savaş düzeninde kalmışlar ve kaleyi nehir tarafından koruma sağlamışlardır.
Birecik Tersanesi
Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyılın son döneminde Basra ve bölgesini korumak için Birecik’te küçük bir tersane kurarak bazı gemileri inşaa ettikleri gibi, 18. yüzyıl ortalarına doğru gene bu bölgede Fırat nehri için hafif bir filo meydana getirilmiştir.
Birecik Tersanesi’nde 60 adet nehir gemisi yapılmaya başlanmış, bu gemilerden 20 tanesi firkate ve 40 tanesi de daha küçük gemilerden oluşturulmuştur.
Bölge itibari ile önemli olan bu tersanelerden başka Sinop’ta Candaroğulları döneminden kalma bir tesane bulunduğu gibi, Marmara’da İzmit Tersane’si ve Akdeniz ile Karadeniz’de gemi yapılan bir hayli gemi tezgahları bulunmaktadır.
Bu ufak gemi tezgahları bildiğimiz şekilde gemi imalatına sahip olmayıp, gerektiğinde ve ihtiyaç halinde gemi yapan basit tezgahlardan oluşmaktadırlar.
Gelibolu Tersanesi hangi padişah döneminde yapılmıştır?
Osmanlı donanması neden Kadırgadan Kalyona geçmiştir?
Osmanlı Devleti ilk deniz gücüne hangi beyliğin alınmasından sonra kavuşmuştur?
Kadırga ve Kalyon nedir?
Tersane tarih nedir?
- Lozan Antlaşması: Ulusal Bağımsızlığın Tescili yazısına Marcatime tarafından yapılan yorumlar
- İzmir’in İşgali: Bütün Ülke Gözyaşları İçinde yazısına TÜLAY AKKIZ tarafından yapılan yorumlar
- İzmir’in İşgali: Bütün Ülke Gözyaşları İçinde yazısına Ömer Altuntaş tarafından yapılan yorumlar
- İzmir’in İşgali: Bütün Ülke Gözyaşları İçinde yazısına Hüseyin erbilge tarafından yapılan yorumlar
- İzmir’in İşgali: Bütün Ülke Gözyaşları İçinde yazısına Asım Merzeci tarafından yapılan yorumlar
- Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı – Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı
- Osmanlı donanması – Vikipedi
- Türkiye Cumhuriyeti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı – Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Tarihçesi
Çok güzel teşekkürler