İkinci Meşrutiyet İlanı Ve Yaşanan İlginç Detaylar
İkinci Meşrutiyet, anayasanın 30 sene süre ile askıya alındıktan sonra, 23 Temmuz 1908’de bir kez daha ilan edilmesi ile başlayan dönemdir. Bu dönem Meclis’in Padişah Vahdettin tarafından 11 Nisan 1920’de kapatılması ile sonlanmıştır.
Rumeli’de ayaklanan ordu birlikleri ile İttihat ve Terakki Cemiyeti 23 Temmuz 1908’de Rumeli’de İkinci Meşrutiyeti ilan etmiştir. Aynı günün akşamı II. Abdülhamit, bir bildiri ile bu durumu onaylamak zorunda kalmıştı.
24 Temmuz 1908 tarihli gazetelerde yer alan resmi bildiri, Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe konduğunu açıklıyordu. II. Abdülhamit, 14 Şubat 1878’de geçici olarak tatil ettiği Mebusan Meclisi’ni toplantıya davet ediyordu.

İkinci Meşrutiyet Neden İlan Edildi?
Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlayan anayasal deneme süreçleri, Genç Osmanlıların çabalarıyla 23 Aralık 1876’da ilan edilen Birinci Meşrutiyet ile yeni bir boyut kazanmıştır. Birinci dönem kısa sürmüş, Osmanlı-Rus Savaşı bahane edilerek Meclis 1878’de II. Abdülhamit tarafından süresiz tatil edilmiştir.
Mutlakiyet rejiminin tekrar devlete hakim olmasının ardından muhalif hareketler yeniden güç kazanmaya başlamıştır. Temel amaçları meşrutiyeti tekrar yürürlüğe sokmak olan muhalifler gerek yurt içinde ve gerek ülke dışında çeşitli derneklerle mücadelelerine devam etmişlerdir.
Avrupa’da çalışmalarını yürüten Jön Türklerin yanı sıra ülke içinde de cemiyetler kurulmuştur. Özellikle eğitim kurumlarında geniş alan bulan bu özgürlük düşünceleri öğretmenler tarafından da desteklenmiştir.
İkinci Meşrutiyet’in mimarı ve özgürlükçü hareketlerin lokomotifi olarak kabul edilebilecek İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşu da o dönemin önemli okullarından olan Askeri Tıbbiye Mektebinde gerçekleşmiştir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Balkanlarda ve Anadolu’da önemli propaganda çalışması başlatmıştı. Asker, memur, öğretmen ve halktan geniş bir taraftar kitlesi elde etmişti. Devletin içinde bulunduğu sıkıntılı süreç ve halkın bundan kurtulma isteği İttihatçıların işini kolaylaştırmaktaydı.
Muhalefette bunlar yaşanırken Osmanlı İmparatorluğu Rumeli topraklarında ve Avrupalı devletler tarafından desteklenen ayrılıkçı unsurların çıkarttığı isyanlar ile uğraşmaktaydı. Bu sorunların en önemlileri arasında “Makedonya sorunu” ve ardından yapılan “Reval Görüşmeleri” yer almaktaydı.
Makedonya Sorunu
Makedonya Meselesi olarak da bilinen durum Osmanlı Devleti’nin gündemine ilk kez 1876 yılında toplanan İstanbul Konferansı ile girmiştir. Bu konferansın ardından bölgedeki etnik unsurlar farklı bir Avrupa devleti tarafından korunmaya başlanmıştır.
Koruma süreci bölgedeki unsurlara geniş haklar verilmesi şeklinde gelişmiş, devletin otoritesini zorlayacak ıslahatlar talep edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu talepleri kabul etmemesi sonucunda da bölgedeki durum daha da karmaşık hale gelerek Osmanlı-Rus savaşı meydana gelmiştir.
Makedonya kozmopolit yapısı itibariyle dış müdahalelere açık bir konumda bulunuyordu. Bölgede Türk nüfusundan sonra çoğunluğu Bulgar, Yunan ve Sırplar oluşturmaktaydı. Makedonya bölgesine Avusturya-Macaristan yaşam alanı olarak bakarken, Rusya Panislamizm hareketlerin etkisi ile meseleye yaklaşmaktaydı.
Bulgarlar, Makedonya’yı kendi topraklarına katmayı siyasal bir amaç haline getirmişlerdi. 1902’den itibaren çetelerle bu bölgeyi anarşi alanına çevirmişlerdi. Makedonya’da Yunanlıların ve Sırpların da gözü vardı. Böylece Makedonya, her an bir Balkan savaşını başlatabilecek bir konuma gelmişti.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, 28 Mayıs’ta, Manastır’da Rusya dışındaki ülkelerin konsolosluklarına sunduğu bir bildiri ile varlığını resmen bildiriyordu. Bu bildiri ile cemiyet, İngiltere ve Rusya’nın Makedonya’daki ıslahat konusundaki girişimlerini eleştiriyordu.
Bildiride Müslüman ve Hristiyan bütün Osmanlıların yabancı müdahalesine karşı oldukları, sadece Makedonya’nın değil bütün ülkenin istibdat baskısı altında olduğu açıklanıyordu.
Avrupa eğer yardımcı olmak istiyorsa, müdahalelerinden vazgeçerek, aşırı uygulamalarına son vermesi için Osmanlı yönetimine ve anarşiye son vermeleri için Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan’a baskıda bulunmalıydı.
Bildiri, Rumeli’deki subayların yabancı müdahalesine karşı tepkilerini dile getiriyordu.

Reval Görüşmeleri
İngiltere ile Rusya 9-10 Haziran 1908’de gerçekleştirdikleri Reval Görüşmesi’nde Makedonya Sorunu’na yönelik kapsamlı bir reform hareketi başlatma kararı almışlardı. Reval görüşmeleri, batı basınında, Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması olarak yorumlandı.
Bu görüşme bunu ülke topraklarının bütünlüğü için tehlike olarak gören Rumeli’deki subayların harekete geçmelerinde önemli rol oynadı. Görüşmeler Makedonya’nın bağımsızlığı ve Arnavutluk’un kaybedilmesi ile sonuçlanacak bir müdahelenin başlangıcı olarak algılandı.
Reval Görüşmeleri’nin yankıları, Osmanlı kamuoyunda büyük tepki meydana getirdi. II. Abdülhamit, Rus elçisinden açıklama istemişti. Rus elçisi, görüşmelerin İngiltere ile Rusya arasında Tibet üzerine yapılan bir anlaşma ile ilgili olduğunu bildirdi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti yaşananlardan II. Abdülhamit’İn istibdat yönetimini sorumlu tutuyordu. Kararların önlenmesi yolunda yapılacak tek şey idareyi devirmek ve İkinci Meşrutiyeti ilan etmekti.
İkinci Meşrutiyet Nasıl İlan Edildi?
Reval Görüşmeleri’nin ortaya çıkarttığı tepki üzerine, İttihat ve Terakki Cemiyeti İkinci Meşrutiyet’in ilanını sağlamak doğrultusunda harekete geçti. Makedonya’da bir ayaklanma için plan hazırlandı. Ayaklanmaya katılacak askerler ve bunların komutanları da belirlenmişti. Hükümet tarafında olan kuvvetlerden gelebilecek direnme de hesaplanmıştı.
Rumeli’deki hareketlenmenin farkına varan saray, karşı önlemler alma girişiminde bulunarak, , cemiyetle ilişkisi olanların tutuklanmasını sağlıyordu. Rumeli’ye gönderdiği hafiyelerle de durumu kontrol altında tutmaya çalışıyordu.
O dönem ayaklanmanın belirlenen tarihten önce meydana gelmesinde birtakım olayların meydana gelmesinde etki yapan olaylar birbirini izlemeye başladı. Yaşanan gelişmeler şunlardı:
- Selanik Komutanı Yarbay Nazım Bey’i öldürme girişimi
- Kolağası Niyazi Bey’in dağa çıkması
- Şemsi Paşa’nın öldürülmesi
- Tatar Osman Paşa’nın kaçırılması
- Firzovik Olayı
- Manastır Merkezinden Padişaha Yollanan Telgraflar
Yarbay Nazım Bey’i Öldürme Girişimi
Bu olaylardan biri, Selanik Merkez Komutanı Kaymakam Nazım Bey’i öldürme girişimidir. Nazım Bey, istibdat yönetiminin güvendiği kişilerdendi. Selanik’te güvenliği sağlamakla görevliydi. Subayların hareketlerini izlemek ve yönetime karşı her türlü akımı engellemek öncelikli görevi arasında bulunuyordu.
Yarbay Nazım Bey’in jurnalini vermek üzere İstanbul’a çağırılması üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti harekete geçmişti. Nazım Bey 11 Haziran’da, İsmail Canbolat ve Enver Bey’İn yardımıyla Mustafa Necip Bey tarafından vurulmuştu.
Nazım Bey gerçekleşen saldırıdan yaralı olarak kurtulmuş ve İstanbul’a götürülmüştü. 19 Haziran’da, Manastır’da İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerini ortaya çıkarmak için çalışan Manastır Polis Müfettişi Sami Bey’de öldürülmüştü.
Bu girişimler, saray tarafından Rumeli’ye soruşturma heyetlerinin gönderilmesine neden olmuştu.
Niyazi Bey’İn Dağa Çıkması
23 Haziran’da, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Manastır sokaklarına asılan ve konsolosluklara yollanan bildirilerde, hükümetin gayrimeşru olduğu ilan ediliyordu. Cemiyetin amacının milletin yasal haklarını geri almak ve yönetimin başında bulunaların hırslarına son vermek olduğu açıklanıyordu.
Temmuz ayında, Rumeli’deki gelişmeler sonucunda küçük askeri isyan olayları gerçekleşiyordu. Yaşanan bu olaylar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni biran önce harekete geçmeye zorluydu.
Bu olaylardan genel ayaklanma sayılacak nitelikte olanı 4 Temmuz’da gerçekleşti. Resne Komutanı Kolağası Niyazi Bey, yanında bulunan 200 kadar asker ve 200 kadar siville beraber dağa çıktı. Niyazi Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır Merkez üyelerindedi.
Niyazi Bey, Reval Görüşmesi’nin neden olduğu heyecan ve faaliyetlerin Manastır’da bulunan saray hafiyesi tarafından anlaşılması nedeniyle harekete geçme gereği duymuştu. Bu girişimi hakkında da Manastır İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne haber vermişti.
Niyazi Bey dağa çıktığı gün, Padişahın Başkatibine, Makedonya Genel Müfettişliğine ve Manastır Valiliği’ne gönderdiği bildirilerinde ayaklanmanın nedenini açıklıyordu. Açıklamasında hafiye paşaların geri dönmesini, anayasanın hemen yürürlüğe sokularak meclisin toplanmasını istiyordu.

Şemsi Paşa’nın Öldürülmesi
Makedonya’da Niyazi Bey ile başlayan ayaklanma Padişah’ın üzerinde olumsuz etki bıraktı. Bu arada subayların ayaklanmasını önlemek için Rumeli’ye gönderilen yetkililerle İttihat ve Terakki arasında hesaplaşma devam ediyordu.
18. Nizamiye Fırkası Kumandanı Şemsi Paşa, Niyazi Bey ayaklanmasını bastırmakla görevlendirildi. Şemsi Paşa 6 Temmuz’da iki tabur kadar askerle Manastır’a hareket etti. Manastır’da yaptığı araştırmalarda İttihat ve Terakki üzerine bir bilgi edinemedi. Sadece Enver Paşa’nın İttihatçıların tarafına geçtiğini ve asker arasında propaganda yaptığı bilgisine ulaştı.
Öğrenmiş olduğu bilgileri saraya telgraf çektikten sonra Manastır telgrafhanesinden çıkarken, Bigalı Atıf Ahmet tarafından öldürüldü. Şemsi Paşa’nın öldürülmesi Niyazi Bey’i izlenmekten kurtarmış ve Cemiyetin rahat hareket etmesine imkan vermişti.
Tatar Osman Paşa’nın Kaçırılması
Rumeli’de yaşanan gelişmeler II. Abdülhamit’i endişeye düşürmüştü, isyan düşüncesinin subaylar arasında ne kadar yayıldığını öğrenmeye çalışıyordu. II. Abdülhamit’in Rumeli’deki olayları önlemek için başvurduğu önlemler yetersiz oluyor, sonuç alınamıyordu.
Manastır Valisi Hıfzı Paşa, sadrazama gönderdiği telgrafta, ayaklanmaya karşı kullanılan askerlerin cemiyetin görüşünü benimsediklerini ve hiçbir şey yapmadıklarını bildiriyordu. Gönderilecek olan birliklerinde aynı şekilde hareket edeceklerinin düşünüldüğünü açıklıyordu.
Şemsi Paşa’nın yerine atanması istenen Hacı Nazım Bey bu görevi üstlenmek istememişti. Bunun üzerine göreve Tatar Osman Paşa atandı. Tatar Osman Paşa Manastır’a gelip göreve başlayınca, yumuşak yoldan hareket etmek istedi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni dağıtmak için ilgililere çıkarlar sağlamaya çalıştı. Bunun için bir takım önlemler almayı denedi. Düşünülen önlemler şunlardı:
- Suçlular için af çıkarılması
- Subayların rütbelerinin yükseltilmesi
- Maaşların arttırılması
Anadolu’dan Manastır’a gelen askeri birlikler içinde propaganda yapılmaya başlandı. Anadolu’dan gönderilen birliklerin subaylarından bir bölümü daha önce cemiyet tarafına çekilmişti. Fakat askeri birlikleri Tatar Osman Paşa’nın yanında oldukça İttihat ve Terakki için tehlike vardı.
İttihat ve Terakki bu durum karşısında, Tatar Osman Paşa’yı etkisiz hale getirmeyi kararlaştırdı. Niyazi Bey, Manastır’dan aldığı emir üzerine Paşa’yı akşam saatlerinde dağa kaçırdı. Bu sırada İkinci Meşrutiyet’İn ilanı ile ilgili başka bir olayda Firzovik’te gelişmekteydi.
Firzovik Olayı
Firzovik olayı, Tatar Osman Paşa’nın kaçırılmasından önce başlamıştı. Olay yönetime karşı olmadığı halde etkileri açısından istibdatın yıkılmasında çok etkili olmuştur.
1908’de Üsküp’te, Avusturya-Macaristan bir demiryolu inşası için zemin çalışmalarına başlamıştı. Bunun üzerine hükümetin köylülerin topraklarını Avusturya hükümetine satmayı planladığı söylentileri yayılmıştı.
Bu dönemde Reval görüşmelerinin açıklanması da bölgede huzursuzluğu arttırmıştı. Bu hassas ortamda, Üsküp’te çocuklara eğitim veren bir okulun Firzovik’te bir eğlence düzenleme girişiminde bulunması Arnavutların tepkisine neden oldu. Halk silahlı olarak Firzovik’te toplanmaya başladı.
Eğlenceyi planlayan okul bundan vazgeçmiş olmasına rağmen toplananlar dağılmadı. Firzovik civarında yabancılara toprak verilceği ve yabancı askerlerin bölgeye geleceği yayılmaya başlayınca kalabalığın sayısı hızla çoğaldı.
Toplananları dağıtma görevi Jandarma Komutanı Galip verildi ve Firzovik’e gönderildi. İttihat ve Terakki üyesi olan Galip Bey olayları cemiyetin yararına kullandı. Cemiyetin emirlerine uyarak, toplananların artmasını ve İkinci Meşrutiyet lehinde tavır almalarını sağladı.
Galip Bey, Üsküp’te kendisine katılan yirmi kadar İttihatçı ile Arnavutlar arasında etkili bir propaganda yapmayı başardı. Propagandanın konusu, Arnavutların padişaha olan bağlılıkları göz önünde tutularak şu şekilde hazırlanmıştı:
- Ülkenin başına gelen felaketlere Padişahın etrafındaki kötü niyetli kişiler neden olmaktadır.
- Padişahı bu kişilerden kurtarmak hem ona, hem vatanımıza hizmettir.
- İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesi ve Anayasanın yürürlüğe konması tek çaredir.
Arnavut liderlerinin de bu yolda telkinde bulunmaları sonucunda toplananlar aralarında yemin ederek bunu sadrazam ve şeyhülislama bildirdiler. 20 Temmuz’da, Üsküp ve diğer yerlerden gelen Arnavutlar adına çekilen telgraflarla İkinci Meşrutiyetin ilanı istendi.
Firzovik Olayı, İkinci Meşrutiyetin ilanı isteğinde halkın da orduyla birlikte olduğunu gösterdi. Bu nedenle II. Abdülhamit’i İkinci Meşrutiyeti ilan etmeye ikna etmekle önemli bir rol oynadı.
Manastır Merkezinden Padişaha Yollanan Telgraflar
Firzovik’ten Padişaha çekilen telgraflar ve Tatar Osman Paşa’nın kaçırılması ile olaylar kontrolden çıkmıştı. Bu iki olayı hazırlamış olan İttihat ve Terakki’nin Selanik Merkezi daha fazla beklemeden harekete geçti.
23 Temmuz’da Halifelik makamına bir telgraf çekerek İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesini ve Meclisin toplantıya davet edilmesini isteğini bildirdi. Bunlar yapılmadığı takdirde, birtakım olayların meydana gelebileceğini bildirdi.
Firzovik ve Manastır’da gelişen bu olaylar, Makedonya’nın başka bölgelerinde bulunan İttihat ve Terakki merkezlerinin de harekete geçmesine neden oldu. Sancaklardan ve kazalardan Yıldız Sarayı’na telgraflar yağmaya başladı.
Serez’den çekilen bir telgraf beklenen etkiyi yaptı. Anayasa ilan edilmediği takdirde tahtta değişiklik yapılacağı belirtiliyordu.
İkinci Meşrutiyet Hangi Osmanlı Padişah Döneminde İlan Edilmiştir?
23 Temmuz’da Makedonya’dan yağmaya başlayan telgraflardan, Anayasanın ilan edilmediği takdirde taht değişikliğinden söz ediliyordu. Bu durumu görüşmek üzere Bakanlar Kurulu Yıldız’da Sait Paşa’nın başkanlığında toplandı.
Yeni göreve gelen Sadrazam Sait Paşa, halk arasında kan dökülmesinin ve yabancı devletlerin müdahalesinin önlenmesi için Meclis’in açılmasını, padişaha tavsiye ediyordu. Hükümet tarafında genel seçimlere başlanması ve durumun vilayetlere bildirilmesi de belirtildi.
Anayasa’nın ilanı benim zamanımda olmuştur; kurucusu benim. Bir süre görülen lüzum üzerine yürürlükten kaldırılmıştı. Bakanlar Kuruluna gidiniz, bunları söyleyiniz ve ilanı için tutanağın yazılmasını istediğimi bildiriniz. II. Abdülhamit
II. Abdülhamit bu doğrultuda bir irade ile hükümetin tavsiyelerini kabul ediyordu. 24 Temmuz’da Anayasa’nın yeniden yürürlüğe konduğunu ve Mebusan Meclisi’nin toplantıya davet edildiği gazetelerle ilan ediliyordu.
Bu şekilde istibdat yönetimi son bulmuş ve İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş oluyordu.

İkinci Meşrutiyet Döneminde Yaşanan Gelişmeler
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının önüne geçmek amacı ile İkinci Meşrutiyet ilan edilmişti. İkinci Meşrutiyetin ilanı batı kamuoyunda genel olumlu karşılanmışsa da, büyük devletler siyasi farklı tepkiler vermişti.
Balkanlarda çıkarları bulunan devletlerde bu tepkiler, Osmanlı Devleti için yıkıcı olayların hızlanmasına neden oldu.
Bunun sonucu olarak da Avusturya-Macaristan, Bosna-Hersek’i topraklarına kattı. Bulgaristan bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrıldı. Bunun yanında bazı Osmanlı eyaletlerinde ayaklanmalar meydana geldi.
Bulgaristan’ın Bağımsızlığını İlan Etmesi
İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile beraber güçlü bir yönetim ile Osmanlı Devleti’ni tehdit eden gelişmelerin önüne geçilebileceği düşünülmüştü. Başlangıçtaki gelişmeler bunları doğrular nitelikteydi. Osmanlı Devleti dış politikada önemli başarı elde etmiş ve Makedonya’daki çetecilik faaliyetlerini önlemişti.
İkinci Meşrutiyet’in açıklandığı sıralarda Bulgaristan Osmanlı Devleti’ne bağlı bir prenslik idi. Bulgar Prensliği Berlin Antlaşması ortaya çıkmış ve Bulgarlar bu antlaşma ile özerklik elde etmişlerdi. Böylelikle Osmanlı Devleti ile olan bağlarını zayıflatmışlardı.
Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında gerginleşen ilişkiler, 5 Ekim’de Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ile sonuçlandı. Prens Ferdinand 5 Ekim’de Avusturya’nın Bosna-Hersek topraklarına katmasından bir gün önce, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etti.
Osmanlı Devleti Berlin Antlaşması hükümlerine aykırı olan bu durum olan bağımsızlığı tanımak istemedi. Hazırlanan bir nota ile Berlin Antlaşması’nı imzalayan devletlere bildirildi ve uluslararası konferans toplanması istendi.
Avrupa devletleri bölgede güç dengesini bozabilecek bu girişimin karşısında yer aldılar. Ancak bir süre sonra Osmanlı Devleti kongre toplama düşüncesini, Doğu Sorunun yeniden gündeme gelebileceği için sıcak karşılamadı.
Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan Topraklarına Katılması
Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden bir gün sonra, 6 Ekim’de, Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini açıkladı. Bosna-Hersek hukuken Osmanlı egemenliği altında bulunuyordu.
Bu bölge Avusturya’ya Balkanlar’da avantajlı konum kazandıracak şekilde Adriyatik Denizi’ne çıkış sağlaması için önemliydi. Ayrıca Slav yayılmacılığına karşı bir engel oluşturması açısından stratejik konumdaydı.
Avusturya hükümeti Bosna-Hersek’i işgal etmesi karşılığında Yenipazar Sancağı’ndaki işgaline son vereceğini duyurdu. Bosna-Hersek’İn işgali ilgili devletlerin kamuoyunda tepkilere neden oldu.
Girit’in Yunanistan’a İltihakı
İkinci Meşrutiyet’in ilanı sırasında Girit Adası hukuken Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde bulunuyordu. Fakat bu egemenlik oldukça karışık bir görünüm göstermekteydi. Fiilen adada Osmanlı egemenliğine işaret edecek bir idari veya askeri varlık söz konusu değildi.
1898’de Yunan Veliahdı Girit’e vali olarak tayin edilmiş ve adadaki Osmanlı askeri gücü geri çekilmişti. Girit Adası, İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’nın işgali altında bulunuyordu. Osmanlı Devleti Girit Meclisi’nin aldığı bu kararı protesto etti ve iltihak kararını tanımadığı açıkladı.
Girit bir Osmanlı veya Yunan meselesi olmaktan çok büyük devletlerin Akdeniz siyasetlerinin düğümlendiği bir sorun durumuna gelmişti. Büyük devletler adanın Yunanistan’a katılmasına taraftar olmadılar.
18 Ağustos 1909’da uluslararası bir askeri birlik adaya çıkarak isyandan önceki durumu tesis etti. Bu şekilde de adanın Yunanistan’a katılması girişimi o an için ertelenmiş oldu. Büyük devletlerin bu tutumu karşısında Yunanistan da iltihakı tanımadığını açıklamak zorunda kaldı.

31 Mart Olayı (13 Nisan 1909)
13 Nisan 1909’da İstanbul, İkinci Meşrutiyet karşıtı bir ayaklanma ile sarsıldı. 12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece Dördüncü Avcı Taburu ayaklandı. Ayaklananlar İkinci Meşrutiyeti korumak üzere Rumeli’den getirilen, Avcı Taburu askerleriydi.
Askerler subaylarını tutukladıktan sonra kışlalarından silahlı olarak çıktılar. Sultanahmet’e geldiler ve Mebusan Meclisi’ni kuşattılar. Avcı Taburu askerleri diğer birliklere giderek orada bulunan askerleri de ayaklanmaya davet ettiler.
Ayaklanan askerlerin sayısı 3.000’i buluyordu. Askerlerin ellerinde kırmızı bir beyaz bayrağın yanında, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin açılışında kullanılan bayrakta vardı. Bir müddet sonra halk da meydanda toplanmaya başladı ve ayaklanma daha geniş kitlelere yayıldı.
Ayaklanma sırasında hükümet istifasını vermiş ve Selanik Merkezi de olayları kontrol altına almak için harekete geçmiştir. 3. Ordu komutanı Mahmut Şevket Paşa komutasında Rumeli’den bir ordunun İstanbul’a gönderilmesi kararlaştırıldı.
Acil olarak yola çıkan Hareket Ordusu kısa zamanda İstanbul’a gelerek batı yakasından hilal şeklinde bir hatla şehri kuşattı. 23 Nisan’da Hareket Ordusu kuvvetleri, dört koldan İstanbul’a girmeye başladılar.
Kısa sürede direniş merkezleri şiddetli şekilde dağıtıldı ve İstanbul’da akşama kadar devam eden çatışmalar sonucunda ayaklanma tamamen bastırıldı. İsyanın önlenmesi ile birlikte muhalifler geri çekilmek zorunda kalmışlardı.
Tüm bu yaşananlardan sonra Mebusan Meclisi’nin de onayı ile 27 Nisan 1909’da II. Abdülhamit tahtan indirildi. II. Abdülhamit’in yerine kardeşi Sultan Mehmet Reşad tahta çıkarıldı. Böylelikle 33 yıldır devam eden II. Abdülhamit dönemi sona ermiş oldu.
İkinci Meşrutiyet Döneminde Anayasa’da Yapılan Değişiklikler
Abdülhamit’in tahttan indirilmesinin sonra, İkinci Meşrutiyeti’in tam anlamıyla yerleşmesini sağlamak için 1876 Anayasa’sının değiştirilmesi konusunda çalışmalara başlanmıştır.
Gerçekten 1876 Anayasa’sı, padişaha mutlak yetkiler veriyordu. Gerek yürütme organının belirlenmesinde ve gerekse yasama kuvvetinin çalışmasında hükümdar tek yetkiliydi. Vekillerin kanun teklif etmeleri dahi birtakım şartlara bağlıydı.
Nitekim Padişah Anayasa’daki bu yetkilerini dilediği gibi kullanmış ve Meclisi feshederek 33 yıl süre ile Anayasa’yı fiilen yürürlükten kaldırmıştı. Bundan dolayı, yapılacak ilk iş Anayasa’yı değiştirerek Padişahın mutlak yetkilerini şarta bağlamak ve yasama ve yürütme arasında bir denge oluşturulmak istenmiştir.
Bu sebeple, 1876 Anayasana göre seçilmiş bulunan Meclis tarafından Anayasa’nın değiştirilmesi için bir komisyon oluşturulmuştu.
Bu komisyonun hazırladığı tekliflerin görüşülmesine 7 Nisan 1909’da başlanılmıştır. Meclis tarafından kabul edilen düzenlemeler Ayan Meclisinden geçip onaylandıktan sonra 21 Ağustos 1909’da yürürlüğe girmiştir.
Yapılan değişiklikler padişahın yetkilerini ciddi anlamda kısıtlamış ve gerçek bir meşruti monarşiye geçiş sağlanmıştır.
Padişahın Hukuki Statüsündeki Değişiklikler
1876 Anayasa’sında yapılan değişikliğin en büyük amacı Padişahın yetkilerini sınırlamaktı. Yapılan değişikliklerle bu yetkiler artık padişah tarafından değil, sorumlu olan hükümet tarafından kullanılacaktı.
Padişahın hukuki durumunda yapılan değişiklikleri madde sırasına göre şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Meclis’te Anayasaya bağlılık yemini etmesi kuralı getirilmiştir.
- Padişah ödeneğinin özel kanunlar gereğince belirleneceği kabul edilmiş ve böylece keyfiliğin ve israfın önüne geçilmek istenmiştir.
- Meclisin yasa teklifi için gerekli olan padişahın izin şartı kaldırılmıştır.
- Padişahın yasaları mutlak veto yetkisinin sınırlandırılmıştır. Ayrıca meclisin kendisine iade edilen kanunu üçte iki çoğunlukla geri göndermesi durumunda onaylamak zorunda olması şartı getirilmiştir.
- Meclisi feshetme yetkisine sınırlama getirilmiştir. Padişahın ancak üç ay içinde seçimler yapılıp toplanmak şartı ve Ayan Meclisinin onayı ile Meclisi feshedebileceği hükmü getirilmiştir.
- Yabancı devletler ile yapılacak olan antlaşmalar mutlak olarak padişaha aitti. Kanunda yapılan değişiklik sonucunda uluslararası antlaşamaların yapılmasında Meclisin onaylaması şartı getirilmiştir.
- Kabinenin padişaha karşı değil, Meclis’e karşı sorumluluğu mekanizması kurulmuştur.
Hükümetin Hukuki Durumunda Yapılan Düzenlemeler
- Hükümet karalarının alınması ve bu kararların yürütülmesi yeni bir yönteme bağlanmıştır.
- Hangi konuların padişahın onayını gerektirdiği konusu yasanın tasarrufu ile belirlenecek hükmü getirilmiştir.
- Padişahın onayı gereken kararların uygulanabilmesi için ayrıca sadrazam ve ilgili vekilin imzasınının da. bulunması şartı getirilmiştir.
- Bakanların hükümetin genel siyasetinden ortak ve bakanlıklarına ait olan işlerden dolayı da ayrıca Meclise karşı sorumlu bulundukları açıklanmıştır. Bu sorumluluk padişahın onayladığı konularıda kapsar.
- Kendisi sorumsuz olan padişahın işlemlerinden doğan sorumlulukta onun bu işlemlerine katılmak zorunda olan vekillere yükletilmiştir.
- Gensoru sonucunda Meclisin çoğunluğu ile hakkında güvensizlik oyu verilen bakanın görevden düşürüleceği kuralı getirilmiştir.
- Sadrazam hakkında güvensizlik oyu verildiği takdirde hükümetin düşeceği şartı getirilerek, hükümetin siyasi sorumlululuğu kuvvetlendirilmiştir.
- Elde olmayan nedenlerin varlığı halinde, geçici kanun yetkisine sahip kararlar almak yetkisi verilmekle birlikte, bunların ilk toplantıda meclise iletilmesi hükmü eklenmiştir.
- Bütçenin meclis tarafından kabul edileceği kabul edilmiştir.
Meclisin Ve Vekillerin Hukuki Durumunda Yapılan Değişiklikler
- Kanun teklifi konusundaki sınırlamalar kaldırılmış ve gerek vekillerin her birinin kanun teklifi hakları kesin olarak kabul edilmiştir.
- Tekliflerin yasalaşması için her iki meclisin ve padişahın onayı şart koşulmuştur.
- Değişen 7. maddeyle de kanunların onayı ve yürürlüğe girdiğinin ilan edilmesi yetkisi padişaha verilmiştir. Böylece vekillerin yasama faaliyeti bir taraftan Ayan Meclisi’nin, diğer taraftan padişahın onayı ile tekrar frenlenmiştir.
- 54. maddeye bu durumu hafifletmek için padişaha sunulan kanunların iki ay içinde ya onaylanması veya incelenmek üzere iade edilmesi hükmü konmuştur.
- İade olunan kanun tekrar görüşülüp, üçte iki çoğunlukla kabul edildiği takdirde padişaha onaylama şartı getirilmiştir.
- Acil olduğuna karar verilen kanunlar için ise bu süre on gün olarak belirlenmiştir.
- Meclis başkan ve yardımcılarını seçme konusunda tam yetkili değildi. Gerçekleşen değişiklikle meclis başkanını ve yardımcılarını doğrudan meclisin seçerek padişaha bildirmesi yeterli görüldü.
Vatandaşların Hukuksal Durumunda Yapılan Değişiklikler
- 10. maddedeki “hiç kimse kanunlarda belirtilen nedenlerin dışında ceza alamaz” hükmüne tutuklanamaz kaydıda eklendi.
- 113. madde padişaha polisin şüphe ettiği bir kişiyi yargılamaksızın yurtdışına sürme hakkı tanıyordu. Bu madde yürürlükten kaldırıldı.
- Basın hürriyetinden bahseden 10. maddeye yayınlanmadan önce yayınların inceleme ve kontrole tabi tutlamayacağı hükmü eklendi.
- İlave edilen 119. maddeye göre postanelerde emanet evrak ve mektuplar hakim ve mahkeme kararı olmadıkça açılamayacaktı.
- Osmanlıların toplantı hakkına sahip olduğu 120. madde ile belirtildi.
Bu köklü değişiklikleri ikinci derecede önemli olan 1914, 1915, 1916 (üç defa) ve 1918 değişiklikleri izlemiştir. 1876 yılında kabul edilen Kanuni Esasi Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar yürürlükte kalmıştır.
İkinci Meşrutiyet Özellikleri
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılına damga vuran gelişmelerden birisi İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesidir. İkinci Meşrutiyet döneminde önemli sosyal ve siyasal gelişmeler yaşanmıştır. Birinci Meşrutiyet, hem Avrupa devletlerinin baskısı hem de çökmesi muhtemel Osmanlı Devleti’nin yenilenmesi amacıyla ilan edilmişti.
İkinci Meşrutiyet ise çökmekte olan devleti bu durumdan kurtarmak amacıyla ve uzun süren baskı dönemine son vermek üzere ilan edilmişti. İttihat ve Terakki 1908 devriminden sonra iktidara gelmesinin ardından ülkeye 1918’e kadar egemen olacaktır.
1876 Anayasasında önemli düzenlemeler yapılarak padişahın yetkileri sınırlandırılmış, meclisin üstünlüğüne dayanan bir sistem kurulmuştur. Fakat daha sonra yapılan değişikliklerle meclis karşısında kabinenin yetkileri genişletilmiştir.
İkinci Meşrutiyet devriminin başlıca iki niteliği bulunmaktadır. İstibdat yönetimiyle mücadele ve yabancıların devletin içişlerine müdahalesine karşı tepki. Yapılan ıslahatların bazılarından olumlu neticeler alınmamış olsa da, önemli bir fikri hazırlık aşaması olmuştur.
İkinci Meşrutiyet döneminde başarılamayanlar Cumhuriyet döneminde tamamlanacaktır. Birinci Meşrutiyet devri gibi İkinci Meşrutiyet de tecrübe olmaktan ileri gidememiştir.
İkinci Meşrutiyet Sonuçları
Türk tarihinde seçim alışkanlığının doğuşu açısından ilk defa halk iktidarı denetlemenin aracı olarak görülen meclise temsilci göndermiştir. Birden fazla siyasal partinin katıldığı seçimler ilk defa bu dönemde gerçekleşmiştir.
Anayasal gelişmeler, saltanattan meşruti sisteme, oradan da laik Cumhuriyete doğru bir yol izlemiştir. Bu sürecin doğal sonucu olarak çok partili demokratik sistem olmuştur. İttihat ve Terakki Cemiyeti, anayasa ilkelerini istediği gibi değiştirme yetkisini kendisinde bulmuş ve Anayasa’nın üstünde konumlanmaya çalışmıştır.
Siyasi hayata ve devlet kurumlarına egemen olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, elde ettiği çoğunluk sayesinde sıkıyönetim ilan etmiştir. Böylece kişi hak ve hürriyetleri kullanılmaz duruma gelmiştir.
Çoğunluğu kendisine karşı itaatli tutmak için elindeki en büyük silah meclisin feshi olmuştur. Seçimler İttihat ve Terakki’nin istediği şekilde ertelenmiştir. Cemiyet bir müddet meclis olmadan görevde kalmış ve kanun hükmünde kararnameler çıkartmıştır.
İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını engelleyememiştir. Bu dönemde Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş, Bosna-Hersek Avusturya’ya geçmiştir. İtalyanların Trablusgarp’ı ilhak etmesinden sonra Girit Yunanistan’a katılmıştır.
Balkan Savaşları ile Rumeli toprakları kaybedilmiş, Arnavutluk kurulmuştur. Makedonya ve Ermeni sorunları artmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti siyasi hayatımıza, birkaç liderin egemenliğinde kalan siyasi partinin ilk örneğini vermiştir.
İkinci Meşrutiyet Türkiye’de çağdaş anlamda siyasetin başlangıcını ortaya çıkarmıştır. Anayasal düzen, parlamenter yaşam, temel hak ve özgürlükler, siyasi partiler, özgür basın bu dönem şekillenmiştir.
- İkinci Meşrutiyet – Vikipedi
- Kanuni Esasi- TDV İslam Ansiklopedisi
- İkinci Meşrutiyetin İlk Yılı – Mete TUNÇAY
- Osmanlı Tarihi IX. Cilt İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı – Enver Ziya KARAL
- Yüzüncü Yılında II. Meşrutiyet İlanı Üzerine Bir İnceleme – İhsan Burak BİRECİKLİ
- İkinci Meşrutiyet Devrinde Anayasa Değişiklikleri – Dr. Gürhan GÜRDOĞAN