Osmanlı Beyliğinin İlk Teşkilatlanması ve Yapısı
Osmanlı Beyliği kuruluş döneminde sınırlarını genişletmeye başladığı zaman, devlet niteliği kazanmak için idari teşkilatlanma yoluna girme zorunluluğu hissetmiştir.
Bursa ve İznik’in ele geçirilmeleri Osmanlı Beyliği’nin başarılarında önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Sınırları genişlemekte olan bu küçük beylik köklü bir kurum oluşturmak istediğinden yavaş yavaş önceden belirlenmiş olan esaslardan kurallardan ayrılma yolunu seçmiştir.
Bu bakımdan da kuruluş biçimine göre idari, adli, askeri örgütlenme yapmak ihtiyacı oluşmuştur.
Bu teşkilatlanmayı oluşturabilmek amacıyla ulema sınıfından gelmiş olan vezir Aladdin Paşa ile Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa faaliyete geçmişlerdir.
Osmanlı Akçesi
İlk olarak Orhan Bey’in tahta çıkışının üçüncü yılına denk gelen hükümdarlık işareti olarak Bursa’da akçe yani gümüş sikke kestirilmiştir.
Bu madeni paranın bir tarafına kelime-i şahadet ile ilk Müslüman halifeleri olan Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin isimleri ve diğer tarafında Orhan bin Osman ve basıldığı yeri gösteren Bursa ismi ve altında da rakamların okunuşu ve bir de Osmalıların bağlı oldukları kayı boyu damgası vardır.
Müslümanlarda para basmak ve Cuma namazında hutbede adının anılması hükümdarlığın temel haklarındandır. Osman Bey’in adına ancak hükümdarlık sıfatı kazandığı sene hutbe okunduğu gibi, Orhan Bey’in saltanatının üçüncü yılında Osmanlı madeni Paralar Kanunu düzenlenmiştir.
Divan ve İlk Osmanlı Vezirleri
Osmanlı Beyliği ilk devlet teşkilatında Anadolu Selçukluları ile İlhanlıları örenk alarak bir hükümet sistemi kurmuştur. Bunun temeli beylik merkezindeki Divan’dı. Bu divana devlet başkanı olan hükümdar başkanlık yaptığı gibi gerekirse vezir de başkanlık yapardı.
Osmanlı tarihindeki sınırlı kaynaklara göre ilk Osmanlı Veziri, Aladdin Paşa‘dır. Ulema sınıfından olan Aladdin Paşa’dan sonra vezir olanlaruzun bir zaman hep ilmiye sınıfından o makama gelmişlerdir.
Osmanlı divan başkanlığı on dördüncü yüzyılın sonlarına kadar ulemadan olanlara verilmiştir. Daha sonraları görüleceği üzere askeri işler subaşıya daha sonraki adı ile beylerbeyi tarafından görülecektir.
Osmanlı divanında vezirler ile askeri sınıfa ait beylerin giyecekleri kıyafetler ve başlarına saracakları sarığın şekli belirlenmiş ve bu şekilde hükümet adamları ile ve askeri sınıf ile halk, kıyafet yönü ile ayrılmışlardır.
Divan, bütün ülke işlerinde en önemli mevki konumundadır. Kararlar hep divanda verilirdi. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa‘nın vezirliğine kadar askeri konular divandan ayrı tutulmuştur.
Askeri işlemler subaşı ve beylerbeyi tarafından padişaha sunulup izni alınmak şekliyle idare edilirdi. I. Murad döneminde vezir Halil Hayreddin Paşa’dan itibaren bu askeri işler de vezirlere verilmiştir. Bunda Hayreddin Paşa’nın aynı anda ordu komutanlığını da ele alarak askeri alanda da önemli başarılar göstermiştir.
Şehir ve Kaza İdareleri
Osman Gazi döneminden itibaren ele geçirilen topraklar o bölgleri ele geçiren beylerin idaresine verilmiştir. Daha sonraları bu yerler sancak itibari ile savaşlarda askeri komutan olanlara verilmiştir.
Bu sancak ve daha küçük bölgeyi içine alan kazaların askeri işlemlerinden hariç idari, adli işlemler kadı adı verilen hakimlere bırakılmıştır. Bu ilk dönemlerde en yüksek ilmiye makamı Bursa kadılığı olup bütün kadıların tayin ve görevden alma işlemleri Bursa kadılığına aitti.
I. Murad döneminde kazasker makamının ortaya çıkmasına kadar bu durum devam etmiş, sonra kadılar için en yüksek mevki kazaskerlik olmuştur.
Askeri Düzen
Osmanlı Beyliği’nde ilk fetihleri yapanlar göçebe kuvvetler olup hepsi de atlı kuvvete sahiptiler. Bu atlı kuvvetler uzun dönem kuşatma hizmetlerinde kalamadıklarından dolayı başarılar gecikiyordu.
Çoğunlukla zamanında savaşa katılamayan bu kuvvetlerin yerine Türk gençlerinden sürekli ve kalıcı yaya ve atlı askeri kuvvetlerinin oluşturulmasına karar verilmiş ve hemen harekete geçilmiştir.
Bu düşünceyi ilk defa ortaya çıkaratan ve bunun uygulanmasında da görevlendirilen Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa olmuştur. Bu kuvvetlere alınacak olan atsız askerlere yaya ve atlı askerlere de müsellem denildi.
Düzenlenen programa göre savaşa elverişli, güçlü kuvvetli köylü gençlerden olan Türk gençlerinden atlı ve yaya olarak ilk defa biner kişi askere alındı.
Bu gençler savaş zamanlarında ilk önce bir akçe ve daha sonra iki akçe gündelik ile hizmette bulunacaklar ve savaş olmadığı dönemlerde ise kendilerine gösterilen toprakları işleyip vergiden muaf olacaklar ve kendilerine verilen arazide hazineye gitmesi gereken vergi kendilerine bırakılacaktır.
Bu askeri hizmete alınanların sayısı düşünülen miktarın üzerinde olduğundan dolayı bu gençlerin nöbet sırasına göre savaşa gitmeleri ve savaşa gidenlere, gitmeyenlerin yamak olmaları ve onlara seferden dönene kadar belli bir ücret verilmesi kanunla düzenlenmiştir.
Yaya askerler onar, yüzer kişilik manga ve bölüklere ayrılmışlardır. On kişiye onbaşı ve yüz kişiye yüzbaşı subaylar atanmıştır. Bin kişiden oluşan askerlerin komutanına da binbaşı adı verilmiş, bu askeri kuvvetler daha sonraki dönemlerde ihtiyaca göre sayıları arttırılmıştır.
Piyadelerine yaya, atlılarına da müsellem adı verilmiş olan bu Türk kuvvetleri Kapıkulu ocaklarının ortaya çıkışına kadar elde edilen başarılarda en etkili kuvvet olmuşlardır.
Daha sonraki dönemlerde bunların gerçekte savaşa katılmalarına gerek kalmayınca ordunun geri hizmetinde kullanılmışlardır. Bu şekilde yaya ve müsellem kurumun Pelekanon savaşı ve İznik’in ele geçirilmesinden önce ortaya çıkmış olduğunu gösteren tarih kayıtları mevcuttur.
- http://derliyo.com/osmanli-devletinde-askeri-teskilat/
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi 1. Cilt
Joseph Von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi Birinci Cilt