Osmanlı’da Ramazan Ayında Yardımlaşma Geleneği
Avrupalı gezginler, Osmanlı topraklarında pek çok gözlemde bulunmuştu. Bu gözlemlerinin bir bölümüde Ramazan ayına aittir.
Gezginlerin gözünden Ramazan ayının diğer aylara çok daha misafirperverlik ile dolu olduğu belirtiliyor. Toplumun bu ay içinde daha fazla iç içe geçtiği gözükür.
Osmanlı Devletinde İftar Yemeklerinin Toplumsallaşmaya Etkisi
Ramazan ayı Müslümanların oruç tuttuğu bir aydır. İftar yemeklerine misafirler davet edilir. Sahur vaktinde sadece evdeki aile ile oruça hazırlanır insanlar.
O yüzden iftar sofraları sadece oruçun açıldığı sofralar değildir. İftar sofraları eş ve dost ile sohbetlerin edildiği toplumsal bir birliktelik olarak bir etki yaratır toplum için.
İftar sofralarında sohbetler edilir , günlük yaşam tartışılır ve Ramazan ayının ruhu yaşardı Osmanlı toplumunda.
Osmanlı Devleti ve Ramazan Ayında Misafirlik
Ramazan ayı başlangıcından itibaren toplumda büyük bir hareketlilik gözlenir. Aslında Ramazan dan önceki ay olan Şaban ayı ile de hareketlilik ve hazırlıklar başlar aileler için.
Erzaklar alınır, Kış dönemi içinde ise yakacak temini sağlanır, temizlikler yapılır.
Ramazan ayı ile beraber ziyaretler artar, dışarı çıkmalar fazlalaşır ve davetler çoğalır bu ay içinde. Bütün misafirliklerin en yoğun olduğu günler üç günlük Ramazan bayramının yaşandığı günlerdir.
Bu bize Türk toplumunun misafirperver bir millet olduğunu ispatlar. Biz burada konunun sadece oruç ile ilgili olmadığını da anlıyoruz. Bu çok büyük bir toplumsal birliktelik şöleni olarak karşımıza çıkar.
İftar vakti Selimiye kışlasından atılan üç pare top atışı ile haber verilirdi İstanbul halkına. Hep birlikte yere serilen sofralara oturulup iftara başlanırdı.
İftar yemekleri yakın aile ile birlikte yenilirdi. Bu sofralara İstanbul’a uzak olan akrabalarda katılırdı. Bu sayede uzakta yaşayan akrabalar için cami ziyaretleri bir fırsat olur ,daha sonrada akşam eğlencelerine katılma şansını yakalarlardı.
İftar yemeklerine sadece akrabalar davet edilmezdi Ramazan ayında. Yakın arkadaşlar , komşular ve tanıdıklarda bu sofraların misafiri olurlardı.
Yemekten sonra hep beraber namazlar kılınır ,topluca çocuklar oyunlarını oynarlar ve daha sonra akşam eğlencelerine katılırlardı.
Bir önceki yazımızda belirtmiştik bu yazımızı okumak için hemen tıkla:
Üst düzey memurların verdiği iftar yemekleri çok gösterişli olurdu. Bu iftar yemeklerinde misafirlere ayrı bir önem gösterilirdi.
Hep beraber yenen yemeklerden sonra arkadaş sohbetleri başlar, hikayeler anlatılır ve musikiler dinlenirdi. Kahve şerbetler içildikten sonra hep beraber akşam eğlenceleri başlardı. Tiyatrolar izlenir sonra çay bahçelerinde sohbetlere devam edilirdi.
Ramazan boyunca iftardan önce evde olan misafirler mutlaka iftara bırakılırdı. Bu misafirperverlik çok geniş bir alana yayılmıştır Osmanlı toplumunda.
Bu misafirperverlik devlet makamında da geçerlidir. Paşalar , Nazırlar , Devletin ileri gelen bürokratları sofralarını herkese açık tutarlardı.
Kim kapıyı çalarsa mutlaka o misafir sofrada ağırlanırdı. Misafirlere evden ayrılmadan önce hediyeler verilmesi adettendi.
Devlet ileri gelenleri her akşam büyük iftar sofraları hazırlatırdı. Ramazan ayında İstanbul dev bir lokantaya dönüşürdü.
Bayram günleri toplumsal birliktelik çok artardı. Daha çok Ramazan bayramında akşam saatlerinde değil gündüz vakti ziyaretler yapılırdı. Hediyeler verilir , şekerler ikram edilirdi. Bayram ziyaretleri , iftar kadar şatafatlıdır.
Bayramlaşma devlet katında da bir düzen ile yapılırdı. Bu düzenleme Tanzimat fermanı (3 kasım 1839) ile birlikte değişmiştir.
Devlet memurlarının zorunlu protokol uygulaması kaldırılmıştır. Ramazan Bayramı sonrası kurum içinde bayramlaşma yapılmaya başlatılmıştır. Artık devlet büyüklerinin konaklama olmayacaktır.
Osmanlı Döneminde Ramazan Ayında Verilen Hediyeler ve Yardımlar
Ramazan ayı hediye vermek için önemli bir aydır. Osmanlı devletininde iftarlarda sadece yemek yenmezdi.
Bunun yanında iftardan sonra hediyelerde verilirdi. Bu bir kültürdü. Hediye vermek ayrıcalıktı. Normal yaşantıda eşe dosta ve çocuklara hediyeler verilmesi bir adettir.
Bunun yanı sıra İslamiyetin belirlemiş olduğu zengin insan ile ihtiyaç sahipleri arasında köprü görevi olarak yapılan yardımlarda vardır. Bunlar şu şekildedir;
- Zekât vermek
- Fidye vermek
- Ramazaniyelik
- Diş Kirası
Zekât Vermek
İslamiyetin beş şartından bir tanesi zekât vermektir. Zekât sahip olunan malın kırkda birinin her yıl sadaka olarak dağıtılmasıdır.
Zekât yoksullara , düşkünlere , zorda olan kişilere yapılan yardımdır. Kelime anlamı olarakta temizlik, artmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak anlamındadır.
Fidye Vermek
Fidye vermek bir anlamıda Fıtır sadakasıdır. Fıtır sadakası Ramazan bayramına kavuşan kişilerin temel ihtiyaçların dışında belli bir oranda mal sahibi olan kişilerin, kendine bakmakla yükümlü kişiler için yükümlü oldukları bir ibadettir.
Bu ibadetin bayram namazında önce verilmesi uygun olur. Oruç ibadetinin yapılamamsı sebebi ile ödenen maddi bedeli de ifade eder.
Ramazaniyelik
Bunların dışında özel hediyelerde vardır. İkramlar ve bahşişler bunlara örnektir. Ramazan ayına özgü oldukları için bu isimle ifade edilir.
Diş Kirası
Osmanlı Devletinde iftara davet edilen kişilere yemek davetine icabet ettikleri için verilen hediyelerdir. Osmanlı döneminde ev sahibi evine gelen kişilere yemeklerini yediklerinden dolayı verdikleri hediyeler.
Günümüzde unutulmuş olsada o dönemin güzel adetlerindendir. Ev sahibi misafirlerin yemek yerken dişlerini yorduğundan dolayı bu adete ”Diş Kirası” denilmiştir. Bu uygulama Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanmıştır.
18. YY’da yapılacak yardımların sınırlarını Sadrazam belirlemiştir. Sadrazamın Ramazan ayında yaptığı cömertlikler kendisi tarafından belirlenirdi. Sadrazamın verdiği hediyelerin bazıları şunlardı;
- Saatler
- Altın Kutular
- Kürkler
- Kumaşlar
- Takılar bunlara örnek gösterilebilir.
Bu hediyeler misafirin mertebesine göre değişiyordu.
Osmanlı Hükümdarının da uyduğu birtakım adetler vardı. Örneğin Padişah Sadrazama Ramazan ayının 21. günü mutfakta hazırlattığı yemeği yollardı. Bu Sadrazama özel olan yemeğe iftariyelik denirdi.
Birgün sonra Sadrazama yemek yollama sırası haremin baş sorumlusu olan Hadım ağalarınındı.
Bir başka adet ise Ramazan ayının 15. günü Topkapı sarayında dönen Padişahın Yeniçerilere dağıttığı Baklava ikramıdır.
Ramazan ayı devlet ileri gelenleri için armağan dağıtma ayı idi. Bu ay cömertlik ayıdır. Elbette bu dağıtılan bütün armağanlar sadece Ramazan ayı için de olmayabiliyordu. Bazen saray içinde itibar elde etmek isteyenlerde hediyeler dağıtırdı.
Devlet hiyerarşi içinde yukarıdan aşağı doğru indikçe memurların cömertlikleri makamlarına göre değişirdi. Bu uygulama Ramazan ayının sonuna kadar devam ettirilirdi.
Hediye dağıtmak Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu ekonomik duruma göre değişkenlik göstermiştir. 18. yüzyılda kürkler , altın kutular ve takılar hediye edilirken bir sonraki dönemde şatafatlı hediyelerden kaçınmıştır devlet büyükleri .
Bu iki devir içinde Osmanlı Devleti sayısız bunalımlar atlatmıştı. Maddi olarak da zayıflamıştı. Yaşam şekilleri ekonomiye göre değişince harcamalar ve hediyelerin değerleride değişmiştir. Son dönemlerde artık pek fazla cömertlik kalmamıştır.
Son iki yazımızın konusu Osmanlı döneminde Ramazan aylarınıda toplumun nasıl beraber yaşadığı hakkında bilgi vermek istedim sizlere . Bununla ilgili diğer yazılarımı okumak için hemen tıklarsanız sevinirim.