Osmanlı Devleti Döneminde Elçilerin Kabul Töreni
Osmanlı Devletin’de elçi kabul töreni, yabancı devlet elçilerinin sadrazam ve padişahın huzuruna belli bir protokol kurallarına göre kabul edildiği, Osmanlı Sarayı’na özel bir törendir.
Gazi Osman Bey’e bağlı aşiret büyüyüp beylik halinde ortaya çıkarak komşu beylikler ve devletler ile temas ve ilişkiler çoğalmaya başlayınca doğal olarak siyasi ve ekonomik sebeplerle Müslüman ve Hristiyan devletlerle de ilişkiler artmaya başlamıştır.
Osmanlı Devletinin Avrupa Devletleri ile İlişkileri
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde Memluk, Bizans, Germiyanoğulları, Karamanoğulları, Candaroğulları, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve çeşitli devletler ile dostluk ve mücadele olmak üzere iki taraf arasında geçici elçiler gönderilmiştir.
Bu siyasi faaliyet, on beşinci yüzyıl ortalarından itibaren güçlü devlet olarak kendisini kanıtlamış olan Osmanlı Devleti’nin geniş ve aktif siyasetine göre etkisiz gözükmüştür.
Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da ve Rumeli’de bazı beylikleri ve prenslikleri ortadan kaldırarak yayılmış olması, ekonomik sebepler yüzünden daha çok Karadeniz ve Akdeniz sahil ve adalarına sahip olan Ceneviz ve Venediklileri korkutmuştur.
Bu iki cumhuriyet devletinin dışında Milano Dükalığı’da on beşinci yüzyılda Osmanlı Devleti ile ilişkilerde bulunarak Edirne’ye Benedikto adında bir elçi göndererek ticaret ve dostluk anlaşmasının imzalanmasında başarılı olmuştu.
Venedik Cumhuriyeti’nin sürekli bir şekilde Osmanlı Devleti aleyhine ittifaklara katılması veya yardımcı olmaları, Osmanlı Devleti’nin bu devlet ile devamlı bir mücadele içinde olması ilişki kurmasını gerektirmiştir.
Bu sebeple İstanbul’un alınmasının ardından Osmanlı’da balyos adı ile sürekli elçi bulunduran Venedik Cumhuriyeti diğer yabancı ve Latin devletlerine bu konuda üstünlük sağlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin Macaristan ile olan ilişkisi hemen her dönem savaşlar ile geçmiş ve bu devlet Avrupa kıtasında Osmanlılar aleyhine açılan bütün seferlerde en önde bulunmuş bu durum Macaristan’ın yıkılışına kadar da devam etmiştir.
Osmanlı Devleti’ne elçi göndermek suretiyle ilişkisini devam ettiren devletlerden birisi Fransa ve diğeri de Avusturya Devleti’dir. Üç kıtada Osmanlı sınırlarının genişlemesi Osmanlı Devleti’ni daha sonra şu devletler ile ilişki kurmasını gerekli kılmıştır;
- Rusya
- Lehistan
- İngiltere
- Portekiz
- İspanya
- Hollanda
- İsveç
- Prusya
- Danimarka
- Toskana
- Floransa
- Napoli Krallığı
Osmanlı Devletinin Müslüman Devletler ile İlişkileri
Asya kıtasında İran ile olan ilişkiler de tarih boyunca mücadeleler ve savaşlar içinde geçmiş ve bundan dolayı da İran’ın doğusunda ki Müslüman devletlerle de bu manevi dostluk kurulmuştur.
Hint Müslüman Devletleri tarafından zaman zaman İstanbul’a gönderilen elçiler aracılığı ile bu devletlerle ilişkiler kurularak dostluk sağlanmıştır.
Kuzey Afrika’daki Fas Devleti de diğer Müslüman devletler gibi zaman zaman elçi göndermeyi ihmal etmemiş ve hatta bazen Portekizlilere karşı Osmanlı Devleti’nden yardım bile istemişlerdir.
Osmanlı Devleti ve Elçiler
Osmanlı Devleti’nin kendisi ile ilişkilerde bulunduğu devletler hakkındaki davranışı ve tutumu her zaman aynı değildir.
O devletlerin kendisine karşı duruşu, dostluğunun derecesi, hem sınırı olup olamadığına ve gösterilen iyi niyet ve samimiyete, ekonomik şartlara göre değişmektedir.
Osmanlı Devleti güçlü ve sınır komşusu olduğu devletlere karşı daima dikkatli ve hazırlıklı bulunmuştur.
Kendisi ile sınır komşusu olmayan devletler arasından iki büyük devlet olan Fransa ve İngiltere’den ikisini de diğer devletlere göre daha dost olarak görmüşlerdir.
Fransızlar on yedinci yüzyıldan itibaren yavaş yavaş Osmanlı’da ki eski itibarlarını kaybetmişler ve bunun karşılığı olarak İngilizler bu durumu kendi lehlerine çevirselerde, Karlofça Antlaşması’ndan sonra Fransa tekrar önem kazanmayı başarmıştır.
Osmanlı Devleti’nin egemenliğini kabul etmiş olan Dubrovnik Cumhuriyeti ile Erdel Krallığı ve Eflak, Boğdan prenslikleri de belli dönemlerde vergilerini göndermek suretiyle bağlılıklarını devam ettirmişleridir.
Bunlar bağımsız devlet olmadıkları için İstanbul’a elçi göndermeleri sadece vergilerini ödemek veyahut siyasi bir konudan dolayı temas kurmak içindir.
Osmanlı Devleti’nin elçiler hakkındaki davranış biçiminin saygılı olduğunu yabancı kaynaklarda yazmaktadır. Antlaşmalara ve devletin şeref ve haysiyetine saygı gösteren elçilere karşı yapılan davranış hem dini ve hem bağlı olduğu devlete göre uygun devam etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin yasalarına uygun olmayarak hareket eden elçilere de doğal olarak gerekli uyarılar ve açıklamalar yapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yabancılar ile imzalamış olduğu yazılı antlaşmalara ahidname, yani kapitülasyon denilmektedir.
Bu kapitülasyonlar 1699’da Karlofça Antlaşmasının imzalanmasına kadar olanı, Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu dönemlerinde kendi isteği ile verilen kapitülasyonlardır.
Daha sonraki dönemlerde de devletlerin emri ile bazı elçilerin siyasi hizmetlerinden dolayı Fransa ve İngiltere’ye de imtiyazlar verilmiş, daha doğrusu verilmiş olan kapitülasyonlar genişletilmiştir.
Osmanlı Devletin’de Sürekli ve Geçici Görev Yapan Elçiler
Osmanlı Devleti’ne gelen elçilerin bir kısmı sürekli ve bir kısmı geçici olup bazı büyük devletler de (Avusturya ve Rusya gibi) devlet merkezinde kapı kethüdası adı altında maslahatgüzar bulundurmuşlardır.
Bunun karşılığında Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da hiç elçisi bulunmamaktadır. Avrupa’daki siyasi gelişmelere dair Eflak prenslerinin yabancı gazetelerden tercüme ettirip gönderdikleri haberler yeterli görülüyordu.
Osmanlı Devleti gerek Müslüman devletlerine ve gerek ilişki içinde bulunduğu Hristiyan devletlerine ara ara elçi göndermişse de bu elçiler geçici bir süreliğine görevlendirilmişlerdir. Geçici elçilerin görevleri şu şekildedir:
- Padişahın tahta çıktığı bildirmek
- Yeni kral veya imparatorun hükümdarlığını tebrik etmek
- Savaşın ardından yapılan barış sebebi ile gelenek üzerine padişahın mektubu ile hediyelerini götürmek
Osmanlı Devleti yeni hükümdarın tahta çıktığını bildirmek için elçi gönderdiği devletlere, o devletin İstanbul’da bulunan elçileri aracılığı ile de mektup yollardı.
Avrupa’da olup bitenlere hakim olmak için yabancı devlet başkentlerine geçici elçi gönderilmesi 17202’de Nevşehirli Damat İbrahim Paşa döneminde başlamış ve Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi Fransa’ya elçi olarak gönderilmiştir.
18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve siyasi gelişmelerin tehlikeli bir durum alması üzerine III. Selim zamanında 1794’de yabancı devletlere üç sene boyunca elçilik yapmak üzere elçiler gönderilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu karar üzerine yabancı devletlere gönderilen elçilerin görev yerleri ve isimleri şu şekildedir:
- Londra Elçisi Yusuf Agah Efendi
- Viyana Elçisi İbrahim Afif Efendi
- Paris Elçisi Seyyid Ali Efendi
- Berlin Elçisi Giritli Ali Aziz Efendi
Osmanlı Devletinde Bulunan Yabancı Devlet Elçileri
1538 senesinde Floransa elçisi İstanbul’a gelerek yanında getirmiş olduğu mektubu ve hediyeleri padişaha takdim etmiştir. Padişah elçinin hemen geri dönmesini istemediği ve İstanbul’da daha fazla kalmasını arzu ettiği için kendisine yemek parası olarak hazineden ödenek verilmiştir.
Osmanlı Devlet anlayışında yabancı devlet elçisi sınırdan içeri girer girmez kendisini İstanbul’a getirmek üzere bir kılavuz gönderilir ve Türk geleneklerine özel misafirperverlik kuralı gereği bütün yol ve yemek masrafları hükümet tarafından karşılanırdı.
Avusturya elçisi padişahın topraklarına girdiğinden itibaren bütün yol masrafı ve diğer ihtiyaçları her zaman Türk hükümdarına aittir. Bu masraflar elçinin geri döneceği zamana kadar devam eder. Masrafın miktar ve toplamı, görüşmeye geldiği konunun önemi ile orantılıdır. Diplomat Paul Rycaut
İstanbul’a gelen yabancı elçilere kılavuz tayin olunduğu görüldüğü gibi, olağanüstü elçilerin Osmanlı topraklarına ayak basmalarından itibaren ayrıldıkları zamana kadar hükümet misafiri sayıldıkları görülmektedir.
Olağanüstü elçilere karşı yapılan misafirperverlik harcamaları durumun zorluğuna ve devletin önemli ya da önemsiz oluşuna göre az ya da çok olurdu.
Sürekli elçilere ise, Türk topraklarına ayak bastıklarından itibaren İstanbul’a gelinceye kadar yol masraflarının karşılanması kanunlarda belirtilmiştir.
Komşu devletlerden birisi ile yapılan savaş sonunda barışın kararı alınmasıdan sonra her iki devlet birbirlerine olağanüstü elçilerle pahalı hediyeler gönderirlerdi. Fakat elçinin gelmesinden önce maslahatgüzarın gelmesi kanundu.
Her iki devletin elçileri sınırlarda mübadele olur kendi devletlerinin mektuplarını ve hediyelerini götürürlerdi. Bu elçilerin ülkelerine geri dönünceye kadar olan masrafları misafir bulundukları devlete aitti.
Hristiyan devletlerin elçileri 17. yüzyıl başlarında İstanbul’da Çemberlitaş’ın karşısında bulunan Elçi Hanı’nda otururlardı. Daha sonraki zamanlarda yabancı elçilerin Galata ve Beyoğlu tarafında oturmalarına karar verilmiştir.
Elçi Hanı’da Osmanlı’ya vergi veren Eflak, Boğdan, Erdel ve Raguza hükümetleri maslahatgüzarlarına tahsis edilmiştir.
Elçilik binalarının güvenliğini yasakçı denilen bir miktar yeniçeri sağlardı. Fransız Elçiliğinin güvenliği yeniçerilerin altmışıncı bölüğüne bağlı yasakçılar sağlamaktaydı.
Müslüman Ve Hristiyan Elçilerin Karşılanma Protokolü
Osmanlı Devleti’nde elçilerin karşılanmaları ve padişah ile sadrazam tarafından kabul edilmeleri törenle gerçekleşirdi. Bu konularda protokole çok önem verilir ve özellikle divana gelişleri ve huzura kabulleri gösterişli olurdu.
18. yüzyılda kanun ve kurallara göre İstanbul’a sürekli elçi olarak gönderilen ve elçilik binasına gelen her yeni elçi geldiği gün veya bir gün sonra kendi başkatibini saraya gönderip, geldiğini resmen haber verirdi.
Başkatibin gelmesi için Dışişleri Bakanın ahırından at gönderilir ve bu şekilde saraya gelen başkatibi dışişleri bakanı kabul ederdi.
Kendisine kahve, şerbet ikram edilir ve sonra da sadrazam tarafından kabul edildikten sonra da geri döner bu şekilde elçinin geldiğinden hükümet resmen haberdar olurdu.
Başkatibin gelişinin ertesi günü kanunlar gereği yeni elçiye özellikle meclis tercümanı ile sadrazam tarafından meyve ve çiçekler gönderilerek, hükümet adına kendisine “hoş geldiniz” denilirdi.
İstanbul’a gelen elçinin büyük elçi, orta elçi oluşuna göre tören merasimi değişirdi. Elçi kabulünde anlaşmalar gereğince en gösterişlisi Venedik Elçisinin kabul töreniydi.
İstanbul’a gelen elçiler resmi olarak görüşmek için önce sadrazam tarafından bir zaman sonra da padişah tarafından kabul edilerek hükümdarının göndermiş olduğu mektubu teslim ederdi.
İran, Buhara, Hint taraflarındaki devletlerden gelen geçici elçiler önce Üsküdar’dan alınarak kendilerine tahsis edilen bir konağa yerleşirler ve uygun bir zamanda sadrazam tarafından sarayda kabul edilirlerdi.
Sarayda kendilerine kahve, tatlı ikram edilir, İran elçisine nargile verilerek sadrazam da kendisine eşlik ederdi.
Elçilerin Saraya Gidiş Törenleri ve Mektup Teslim Etmeleri
Eğer elçi Hristiyan ise törenle elçilik binasından alınarak Tophaneye ve oradan da kayık ile Sirkeci İskelesine gelir, daha sonra kalabalık bir grupla saraya getirilirdi.
Elçinin buradan saraya gitmesi için kendisine ve emrindeki görevlilere özel olarak ahırdan törene özel eğerlenmiş atlar gönderilirdi. Elçi saray kapısına gelince attan inerek kalabalığın arasından Arz odasına girerdi.
Elçiyi sadrazam güler yüzle karşılar, tercüman aracılığı ile elçiye hatırını sorarak ve kahve, tatlı ikram ederdi. Bu sırada elçi yanında getirdiği güven mektubunu ve başbakan veya dışişleri bakanının mektubunu bir bir sadrazama teslim ederdi.
Mektupları dışişleri bakanı elinden alarak sadrazamın yanındaki yastığın üzerine bırakır, bir müddet daha görüşüldükten sonra geri dönmesi sırasında kendisine altın ve gümüş ile kaplı kürk giydirilirdi.
Elçinin yanında bulunan görevlilere de kürkler giydiriler ve padişah tarafından elçinin şahsına hediye edilen süslenmiş ata bindirilerek geldiği düzen ile iskeleye indirilip oradan da kayıkla Tophaneye giderdi.
Elçinin getirdiği güven mektubu meclis tercümanı tarafından tercüme edilir ve elçi, alışkanlık olduğu üzere Kapıkulu askerlerine maaş dağıtılacak olan bir salı günü törenle saraya getirilerek yemekten sonra padişah tarafından kabul edilirdi.
Elçilerin ülkelerine dönüşlerinde padişahın kabul töreni maaş dağıtım zamanına denk getirilmezse de, ilk gelişleri kesinlikle maaş dağıtımından sonra padişah tarafından kabul edilirlerdi.
Elçi değişikliklerinde eski elçi geri döneceğinden eski ve yeni elçi İstanbul’da buluşurlarsa, törenle sadrazam tarafından kabul edilirler ve yeni elçi güven mektubunu sadrazama teslim ederdi.
Eski elçi dönüş ülkesine döneceği zamanda hem veda ve hem de imparator veya kralına götüreceği mektupları almak için hükümete gelir ve padişahın mektubu sadrazam tarafından kendisine teslim edilirdi.
Sonuç
Osmanlı Devleti’nde elçilik töreni, Osmanlı Devleti’nin büyüklüğünü elçilere göstermeyi amaçlamıştır. Osmanlı sarayındaki elçi kabul törenlerinin ayrıcalığı Osmanlı devlet teşkilatlarında yer alan resmiyetin ve protokolün sürekliliğidir.
Bu törenler 19. yüzyıla kadar Osmanlı’nın çok değişmeyen devlet yapısının ve güç göstergesinin simgesi olmuştur.
İslamiyet’in konuklara karşılıksız biçimde saygı ve ikramı emretmesi, Osmanlı elçi kabul geleneğini şekillendiren önemli bir etmen olmuştur.
Avrupa elçileri, dönemin Avrupa uygulamasına yakın bir davranışa tabi tutulmuştur ancak elçilerin tüm masraflarının Osmanlı devleti tarafından karşılanması gibi Avrupa’da benzeri bulunmayan, Osmanlı diplomasisine özgü uygulamalar da söz konusudur.
- Musul Sorunu: Lozan Antlaşmasının En Büyük Pürüzü
- 1924 Anayasası: Barış ve Kalkınma Dönemi
- Sivas Kongresi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
- 9 Adımda Halifeliğin Kaldırılması Ve İlginç Detaylar
- İzmir Suikastı: Atatürk’e Kurulan Tuzak