Malta Sürgünleri (Milliyetçi Kadronun Tasfiyesi)
Malta sürgünleri, Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, İngilizlerin öncülüğünde Türk devlet adamı, asker, idarecilerin tutuklanarak Malta’ya gönderilmesidir.
Türk Kurtuluş Savaşı tarihinin en önemli olaylarından biri de Malta sürgünleridir. Mütarekeden sonra İngilizler İstanbul’a ayak basınca, Türkiye’de amansız bir “insan avı” başlatılmıştı.
Birçok kişi ani baskınlarla yakalanmış ve Bekirağa Bölüğü adı verilen cezaevine götürülmüştü. Bir süre sonra, tutuklanan kişilerin bir kısmı İngilizler tarafından Malta Adası’na sürülmüştür.
Malta Sürgünleri Nedir?
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olunca, 30 Ekim 1918’de ateşkes ister. Mütarekeyi imzalama görevi, Rauf Bey’e verilir. Müttefik devletler adına ateşkesi imzalamak için de İngiliz Akdeniz Başkomutanı Amiral Calthorpe seçilmiştir.
Amiral Calthorpe, Rauf Bey’e ateşkes görüşmeleri sırasında oldukça nazik ve saygılı davranır. Görüşmeler bir dikta havasından uzaktır. “Kayıtsız şartsız teslim” konusu açılmaz. “Savaş suçlusu” gibi cümlelerden de bahsedilmez.
Osmanlı heyetinin kuşkuları daha çok Yunan emelleri bakımındandır. Bu korkuları Amiral Calthorpe tarafından giderilir ve birtakım güvenceler verilir. Görüşmeler beş oturumda tamamlanır ve 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır.
Mondros Ateşkes Antlaşması, ileride yapılacak olan Sevr Antlaşması’nın ilk adımıydı ve kaygı verici maddelerle doluydu. Kötü niyetle yorumlanıp uygulanıca, Türkiye için öldürücü mahiyetteydi.
Mütarekenin imzalanmasından hemen sonra, İngilizler İstanbul’a gelecekler, Türkiye’de nefes aldırmayan tutuklamalar başlayacaktır. Birçok kişi ani baskınlar sonucu yakalanarak tutuklanacaktır.
Bu kişilerin birçoğu, Bekirağa Bölüğü olarak bilinen cezaevine gönderilecek, bir süre sonra da İngilizler tarafından alelacele Malta Adası’na sürülecektir. 1919-1920 yıllarında tutuklamalar, sürgüne göndermeler devam edecektir. Toplam, 140 kadar Türk, Malta Sürgünleri olarak gönderilmiştir.
İngilizlerin Planlarını Önlemek İsteyen Türk Komutanlar
Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından Türkiye’de olumsuz gelişmeler görülmeye başlar. 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen İtilaf askerleri, Türkler tarafından boşaltılan İstanbul Boğazı’nın iki tarafındaki mevzileri işgal etmişlerdir.
Türk “savaş suçluları” denilince, ilk önce Enver, Talat ve Cemal Paşa‘lar gibi İttihat ve Terakki liderleri düşünülür. Türkiye’yi savaşa iten, savaşın uzamasına neden olanlar onlardır. Müttefiklerin ilk olarak bu kişilerin cezalandırmak isteyecekleri düşünülebilir.
Müttefikler, özellikle İngilizler, ateşkesin ilk zamanlarında Türkiye’den kaçan bu İttihatçı liderlerle ilgilenme gereği hissetmezler.
Bu kişileri o an için Türkiye’deki ittihatçı düşmanlarına bırakırlar. Tevfik Paşa, özellikle Damat Ferit Paşa hükümetleri, Almanya’ya giden ittihatçı liderleri geri getirebilmek için diplomatik çalışmalarda bulunurlar.
Mütarekenin ilk aylarında İngilizlerin dikkati, öncelikle Türk komutanlarına yönelmiştir. Cephedeki komutanlar kaçak ittihatçılardan daha öncelikli sayılır. İleride Malta Sürgünlerine götürülmek ya da yargılanmak üzere, ilk damgalanan kişiler Türk komutanlardır.
Türkiye yenilmişti, ateşkes imzalamak durumunda kalmıştı. Ama bu yenilgi, Müttefiklerin düşündükleri gibi gerçekleşmemişti. Ateşkes imzalandığı gün, bugünkü Türkiye toprakları işgal edilmemişti.
Türkiye’yi yok etme planları, Mütareke döneminde uygulanmaya başlanır. Müttefikler buna, “Mütareke Uygulaması” adını verirler. Mütareke uygulaması ile ilk önce komutanlar karşı karşıya kalırlar.
23 Ocak 1919’da İngiliz Dışişleri, Savaş ve Donanma bakanlıklarının katıldığı bir toplantıda ateşkes hükümlerinin uygulanmasına Türklerin zorluk çıkardığına, suçlu olanların cezalandırılmasına, askeri mahkemelerin kurulmasına, işgal altında olmayan yerlerde tutuklananların da Malta Sürgününe götürüleceğine karar verilir.
Nihat Paşa (Anılmış)
Müttefiklerin amacı, Mütarekenin hemen ardından ortaya çıkar. 9 Kasım’da İskenderun, Antakya, Altınözü, Kırıkhan, Reyhanlı, Samandağ, Yayladağ İngiliz birlikleri tarafından işgal edilir.Daha sonra 12 Aralık’ta Adana, 17 Aralık’ta Mersin’e girerler.
Bu bölgelerde, Nihat Paşa (Anılmış) komutasındaki İkinci Ordu’dan artakalan birlikler bulunmaktadır. Torosların kuzeyine çekilen birlikler, silah ve cephanenin önemli bir kısmını düşmana bırakmak durumunda kalırlar.
Gülek Boğazı’nın savunulması açısından önemli bir nokta olan Pozantı’nın düşman eline geçmemesi için mücadele ederler. Ama 27 Aralık’ta Pozantı düşman eline düşer. İkinci Ordu’dan geriye adeta bir iskelet ordu kalır.
İşgal edilen bu bölgelere Mondros Mütarekesi’nde “Kilikya” adı verilir. Kilikya’nın sınırları belli değildir. Müttefiklerin isteğine göre, genişletilmeye elverişli bir bölgedir. Bu topraklar Türkiye’den kopartılmak istenmektedir.
Nihat Paşa, düşmanın bu niyetini anlar, işgalcilerle birlikte üniformalı Ermenilerin Çukurova bölgesine geldiklerini görür. Türk Ordusu, geri çekilirken Türk halkını korumayı düşünür. Halka silah dağıtır. Köy ve kasabalarda milli örgütler kurmaya çalışır.
Nihat Paşa bunlardan dolayı İngilizler karşısında mimlenir. 2 Ocak 1919’da, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği hükümete bir nota verir. “Türk halkını örgütleyip silahlandırdığı; kasabalarda, köylerde dernekler kurduğu” için Nihat Paşa’nın görevden alınmasını ister.
Cevat Paşa (Çobanlı)
Nihat Paşa’nın görevinden alınması talebine Harbiye Nazırı Cevat Paşa karşı çıkar. İngilizler bu duruma da bir “mim” koyup 16 Ocak’ta ikinci bir nota verirler. Bu basıdan dolayı Cevat Paşa görevinden istifa eder.
Cevat Paşa’nın yerine geçen Ömer Yaver Paşa, 22 Ocak’ta, Hükümetin kararıyla Nihat Paşa’yı İstanbul’a davet eder. İkinci Ordu’nun komutasına da Cemal Paşa (Mersinli) atanır.
Nihat Paşa görevinden alınınca, İngiltere’nin öfkesinden kurtulur. Kendisini korumaya çalışan Cevat Paşa ise İngilizlerin kara listesine girer.
1920 senesinde Cevat Paşa, Genelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde, Cemal Paşa (Mersinli) da Milli Savunma Bakanı iken İngiltere tarafından tutuklanıp Malta’ya sürüleceklerdir.
Ali İhsan Paşa (Sabis)
Mondros Mütarekesi’nin ardından Irak cephesinde durum daha tehlikelidir. Mütareke, Irak’taki Türk garnizonlarının en yakın Müttefik komutanına teslim edilmesini öngörmektedir. (16. madde)
Antlaşmada bunun yanında, karışıklık çıkarsa, Müttefiklerin, “Altı Ermeni Vilayetini” işgal edebilcekleri belirtilmektedir. (24. madde) Buna göre işgaller Irak’tan Doğu Anadolu’ya sıçrayabilecektir. İşgal edilen bölgelerse, artık Türkiye’ye geri verilmeyecektir.
Farkında olduğunuz gibi, Irak, Suriye ve Arabistan’da işgal ettiğimiz toprakların Osmanlı egemenliğine veya yönetimine dönmeyeceği siyasetimizin değişmez bir parçasıdır. İngiltere Dışişleri Bakanı Mr. Balfour
Irak’taki 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa (Sabis) bu “değişmez” İngiliz oyununun farkına varır. Bunu önlemek için çalışır. Türk Ordusunu düşmana teslim etmez. Bu mağlup olmamış bir ordudur. Mütareke anlaşması deyimiyle bir garnizon değildir; teslim edilmesi söz konusu olamaz diye düşünür.
Musul kentini boşaltmayı önce kabul etmez. 1918 Kasım ayının ilk günlerinde Irak’taki İngiliz Komutanı General Marshall ile aralarında gergin görüşmeler geçer. En sonunda, İngiliz baskısı ve İstanbul Hükümetinin emri üzerine Ali İhsan Paşa, 10 Kasım’da Musul’dan askerlerini Nusaybine çeker.
Protesto ederek askerlerimi çekiyorum Ali İhsan Paşa (Sabis)
İngiliz birlikleri Güneydoğu Anadolu’ya doğru yaklaşmaya başlayınca durum biraz daha gerginleşir. Ali İhsan Paşa, buralarda bir Ermeni devleti kurulmak isteneceğini anlar. Buna karşı önlemler almaya çalışır.
Doğu Anadolu’da Ermenistan projesini engellemeye çalışan Ali İhsan Paşa, 1919 yılının ilk aylarında da İngilizlerin başını ağrıtacak ve “savaş suçlusu” olarak mimlenecektir. Malta Sürgünleri arasında ilk sürülecek kişi Ali İhsan Paşa’dır.
Yakup Şevki Paşa (Subaşı)
Mondros Mütarekesi’nden sonra dikkatleri üzerine çeken bir başka Türk komutanı da Yakup Şevki Paşa’dır. Büyük Taarruz’da 2. Ordu Komutanı olan Yakup Şevki Paşa, mütarekenin imzalandığı dönemde Kafkasya’daki 9. Ordu Komutanı olarak görev yapmaktadır.
“Mütareke uygulamasında” 9. Ordu komutanını zor görevler bekler. Bu ordu çetin ve uzun bir şekilde çekilmek durumunda bırakılır. Mütarekenin imzalanma haberi, 9. Orduya Azerbaycan, Dağıstan ve Kuzeybatı İran tarafındayken ulaşır.
Bu bölgelerden Erzurum’a doğru geri çekilme görevi Yakup Şevki Paşa’ya verilir. Bu bölgelerde çok miktarda gıda malzemesi bulunmakta, bunların batıya doğru taşınması gerekir. Mevsim kış, ulaşım araçlarda yeterli değildir.
Ordu geri çekilince bölge Ermeni çetelerine kalacaktır. Ermeniler, İngiliz korumasında yürümek ve intikam almak için beklemektedir. Türk halkı can, mal ve namus kaygısındadır. Ordunun çekilmemesi için halkın en büyük isteğidir. Ama 9. Ordu çekilmek zorundadır; çekilir.
Türk birlikleri 17 Kasım’da Bakü’yü, 18 Kasım’da Tebriz’i, 4 Aralık’ta da bütün Kuzeybatı İran’ı boşaltır. Halk kendini savunmak için önlem almaya çalışır. Bu dönemde Ahıska’da geçici bir hükümet kurulur.
Yakup Şevki Paşa, bu sefer çok daha zor bir durumla karşı karşıya kalır. Ordu komutanı çekilmeyi yavaşlatmak ve zaman kazanmak ister. Türk halkı, ordunun çekilmemesi için yalvarır. Paşa, hükümetin emrine karşı koyamaz, direnişe karar veremez.
Sadece, bölgede bulunan Türklerin savunma hazırlıklarına yardımcı olmaya çalışır. Kars, Ardahan, Artvin, Oltu, Kağızman ve Sarıkamış gibi bölgelerde Milli Şura hükümeti kurulmasını destekler. Bu kurulan hükümetler, Ermenilere karşı kendi çarelerine bakmaya ve bölgesel kurtuluş savaşına hazırlanırlar.
Ne var ki, 9. Ordu’yu dağıtmayan, silahları, cephaneyi İngilizlere teslim etmeyen, gıdaları batıya taşıyan ve Ermenilere karşı yerli halkı birleştiren Yakup Şevki Paşa, kara listeye girer. İleride o da Malta Sürgünleri arasında yer alacak kişilerin arasındadır.
Fahrettin Paşa (Türkkan)
İngilizler tarafından daha 1918’de kara listeye alınan, 1919’da da Malta Sürgünlerine katılan komutanlar arasında “Medine Müdafi” Fahrettin (Türkkan) Paşa’da bulunmaktadır. Fahrettin Paşa’da “mütareke uygulamasına” karşı gelenler arasındadır.
Mütareke imzalandığı dönemde Fahrettin Paşa, Medine’de Yıldırım Orduları Grubu’na bağlı bulunmaktadır. Ordu komutanlığı ile telsiz bağlantısını bile kaybetmiş bulunan Fahrettin Paşa, Yıldırım Orduları dağıldıktan sonra tek başına kalmıştır.
6 Kasım 1918’de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, ateşkes yapıldığını Fahrettin Paşa’ya haber verir. Mütarekeye gereğince, Hicaz, Asir ve Yemen’deki Osmanlı askerlerinin ve garnizonlarının teslim olacakları bildirilir.
Fahrettin Paşa’nın direnişi iki ay kadar devam edecektir. Sonunda Fahrettin Paşa, 10 Ocak 1919 günü İngilizlere ve Araplara teslim olur. Savaş esiri olarak Kahire’ye götürülür. Kahire’de yedi ay kadar tutulduktan sonra, yaveri Şevket Ziya Bey ile birlikte, 5 Ağustos 1919’da Malta Sürgünleri arasına gönderilir.
Bitmek Bilmeyen Savaş
Müttefiklerin 1919 yılına girerken amaçları belli olmuştu. Müttefikler Anadolu’yu tamamen işgal etmeyi, işgal ettikleri bölgelerde bir Ermeni devleti kurmayı düşünüyorlardır. Türkler de öz vatanlarının işgal edilmesine kolaylıkla boyun eğmeyeceklerini hissettirmişti.
6. ve 9. Ordular sessiz bir direniş içinde hareket etmekteydi. Türk halkı endişelidir, silahlı mücadeleyle karşı koymaya çalışmaktadır. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da belirgin bir gerginlik gözlenmektedir.
İngilizler Türklere kabul ettirecekleri barış koşulları açıklanınca, Türklerin buna karşı geleceğini düşünürler. Bu yüzden, İngilizler barış koşullarını kabul etmeyecek olan kişileri yakalayarak susturmak için çalışmalara başlarlar.
Devam edecek bu savaşın ya da sömürgeci yöntemin liderlerinden biri “Amiral Calthorpe” olacaktır. 2 Ocak 1919 günü Londra’ya telgraf gönderir.
Türk Hükümeti’ni protesto edip durmak, hem faydasız, hem de şerefimizle bağdaşmıyor. Tevfik Paşa Hükümeti bize her türlü iyi niyeti gösteriyorsa da, emirlerine uyulmuyor. Yeni biçimde harekete geçilmesi gerekiyor. Aleyhlerinde delil bulunduğu düşünülen kişilerin tutuklanması için yetki istiyorum. İngiliz Yüksek komiseri Amiral Calthorpe
İngiliz Yüksek Komiseri, İstanbul’da “suçlu” kişileri yakalatmak, Müttefik makamlara teslim ettirmek, yargılatmak niyetindedir. Oysa o an için İstanbul resmen işgal edilmemiştir. Hukuksal açıdan Osmanlı Devleti egemendir.
İşgal edilmeyen topraklarda, bu arada İstanbul’da, Osmanlı yasaları sözde geçerlidir. Suçlu bile olsalar, işgal edilmeyen bölge halkı üzerinde İngiliz yargı yetkisinin olmaması gereklidir.
Osmanlı egemenliğinin açıkça çiğnendiği görülür. Ama Amiral Calthorpe, İstanbul hükümetinden bir tepki gelmeyeceğini bilmektedir. “Suçlu” Türkler yakalanıp Müttefiklere teslim edilince, “Ermenilere saygı gösterilecek, Mütarekenin uygulanması kolaylaşacaktır”.
Türk önderler yakalanınca, geride kalanlar sinmiş olacaklardır. İngiliz Komiseri, Londra’ya ikinci bir telgraf daha çeker. İşgal kuvvetlerinin “suçlu Türkleri” yakalamaları gerektiğini savunur.
Londra’nın “Suçlu Türkler” Kararı Alması
İngiltere Savunma Bakanlığı, 3 Ocak 1919 günü, İstanbul, Bağdat ve Kahire’deki İngiliz Başkumandanlıklarına bir telgraf gönderir. Türklerin Kafkasya’dan çekilirken gıda stoklarını Erzurum’a taşıdıklarını anlatır.
Bu gıda stoklarının “Ermeni malı” olduğunu iddia ederler. Bunların taşınması için emir veren Türk komutanların yakalanıp cezalandırılmaları gerektiğini anlatır. Bunu yapabilmek içinde Batum’da ve gerekli görülen bölgelerde Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri kurulmasını ister.
Cezalandırılacak kişiler arasında, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa ile Yakup Şevki Paşa’nın isimleri verilir. 9. Ordu üzerindeki İngiliz baskısı gün geçtikçe daha da artar. İngilizler, Yakup Şevki Paşa’ya 7 maddelik bir ültimatom verirler. Buna göre:
- Üç ilin 25 Ocak’a kadar tamamen boşaltılması.
- Rus malı hiç şeyin geriye taşınmaması.
- Kars’ın İngilizlerle Ermenilere bırakılması.
- 15 Ocak gününe kadar demiryollarını Ermenilere teslim edilmesi.
- Gıda stoklarının Erzurum’a taşınmaması
Bu istekler karşısında Yakup Şevki Paşa, çekilmeyi hızlandırır. Ermeniler Kars’a gelmeden önce, 13 Ocak günü, 9. Ordu Karargahını Erzurum’a taşır.
Ama İngilizler bu kadarıyla yetinmezler. Türkiye’deki İngiliz Ordular Komutanı General Milne, Türk ordusunun Kars, Ardahan bölgesinden yavaş çekildiğini iddia eder. 12 Ocak 1919’da Londra’ya “Türk’e karşı çok sert bir ders vermek gerek” diye açıklama gönderir.
Kafkaslardan çekilmeyi, hasadı da birlikte götürmek için geciktiriyorlar. Yetki verin, İstanbul’u işgal edeyim. Çanakkale istihkamlarını uçurayım. Türklere çok sert br ders vermek gerek! İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanı General Milne
İngiltere Savunma Bakanlığı, “suçlu” Türkleri yakalatıp cezalandırmak üzere hemen harekete geçer. 15 Ocak 1919’da, İstanbul, Kahire, Bağdat’taki İngiliz Başkumandanlılarına telgrafla dokuz Türk komutanının isimleri bildirilir. Cezalandırılmak üzere bu komutanların yakalanmalarını ister. Bu Türk komutanlarının isimleri şu şekilde belirtilmiştir:
- Nuri Paşa
- Mürsel Paşa (Baku)
- Şevki Paşa (Subaşı)
- Nihat Paşa (Anılmış)
- Ali İhsan Paşa (Sabis)
- Fahri Paşa (Türkkan)
- Galip Paşa
- Tevfik Paşa (Yemen’de bulunan 7. Kolordu Komutanı)
İstanbul Hükümeti’nin İşbirliği
İngilizler, Türkiye’de kişilere karşı mücadeleye girerken, öncelikle subayları hedef alırlar. Bu subayların ortak suçu, Müttefiklerin istediği şekilde “mütareke uygulamasına” karşı durmalarıdır. Fakat “Türk Savaş Suçluları” kavramı giderek genişletilecektir.
Bu konuda dikkati çeken hususun İstanbul Hükümeti’nin bu konuda İngilizlerle işbirliği içinde olmasıdır. Yüksek Komiser, 7 Ocak 1919 günü, Osmanlı Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşmede iki yeni “suçlu” şeklinden bahsedilir:
- İngiliz esirlerine kötü davrananlar
- Ermeni kırımından sanık olanlar
Calthorpe, “İngiltere Hükümetinin bu suçluları en ağır şekilde cezalandırmaya kararlı olduğunu” Mustafa Reşit Paşa’ya bildirir, Paşa’nın verdiği karşı cevabı da Londra’ya şu şekilde anlatır:
Reşit Paşa, Ermeni kırımı konusunda bir sıkıyönetim mahkemesi kurulduğunu, suçluları yargılamaya başladığını, biraz zaman tanınırsa adaletin yerini bulacağını söyledi. Türkiye kamuoyu bunu istiyor, sadece İttihatçılar buna karşıdır; Hükümet, kamuoyunun desteği ile hareket etmekte, ayrıca İngiltere Hükümetinin desteğine güvenebileceğini ummaktadır. Amiral Calthorpe
Hükümetin “suçlu”dan kastı, İttihatçılardır. İngilizlerin gözünde ise suçlu olanlar “Türk”tür. Reşit Paşa, İngilizlere dayanarak İttihatçılara karşı harekete geçmeyi planlamaktadır. İttihatçı düşmanlığı, düşmanla işbirliğine kadar gidecektir.
İngiliz Yüksek Komiseri, suçluları yakalatmak, Padişaha destek verebilmek için Londra’dan emir beklerken, İstanbul Hükümeti, harekete geçer. Ocak 1919’da İstanbul’da geniş çaplı tutuklamalar başlar. 24 Ocak günü Amiral Calthorpe, acil Londra’ya telgraf gönderir.
Sadrazam 160-200 kişinin tutuklandığını bildirdi. İçişleri Bakanı, Ermeni kırımından sorumlu 40 kişilik bir liste hazırladığını belirtiyor. İstanbul’da bulunan kişiler bir baskınla yakalanacaklardır. Olaylar hızlı gelişiyor. Harekete geçmemizin tam zamanıdır. Harekete geçmesi için İçişleri Bakanı’na cesaret veriyor, haber toplayarak kendisine yardımcı oluyorum. Amiral Calthorpe
İstanbul’da tutuklamalar başlamıştır. Hükümet düşmanla işbirliği içindedir. Osmanlı İçişleri Bakanı listeler hazırlar, bu listeleri önceden İngilizlere gösterir. Listedeki kişileri nasıl yakalatacağını açıklar.
General Calthorpe, kendiliğinden harekete geçmiştir. Ne var ki, bu plan tutuklamalar plansızdır. İstanbul’daki Yüksek Komiserinin elinde ayrıntılı bir plan bulunmamaktadır.
İngiliz Planı
İstanbul’da yakalamalar başladığı sırada, 23 Ocak 1919 tarihinde Londra’da bir toplantı gerçekleşmiştir. İngiliz Dışişleri, Savaş ve Donanma bakanlıklarının katıldığı toplantıda “Türk savaş suçluları” ile ilgili kararlar alındı.
“Mütareke hükümlerinin Türkiye tarafından uygulanması konusunda konferans” adını taşıyan bu toplantıda ilk önce, Mütareke konusu ele alındı. Ateşkes anlaşmasının bazı maddelerinin Türkler tarafından tam uygulandığı, bazılarının kısmen uygulandığı, kimi maddelerinin de hiç uygulanmadığı belirlendi.
Yapılan bu açıklamaların sonunda, “suçlu” Türklerin tutuklanıp cezalandırılması konusuna geçildi. İngiltere Savunma Bakanlığı, bu suçluların İngiliz mahkemelerinde yargılanacaklarını açıkladı.
Batum gibi bölgelerde kurulan bu mahkemelerin uygunluğunun tartışılmaması istendi. İleriki zamanlarda İngiltere Başsavcısının görüşünün alınabileceği söylendi.
Türkiye’ye Baskı İçin İstanbul’un İşgal Önerisi
23 Ocak 1919 günü yapılan toplantıda, Türkiye’ye baskı yapmak üzere, İstanbul’un Müttefikler tarafından işgal edilmesini Paris Barış Konferansı’na önerilmesi kararlaştırıldı.
Toplantının sonucu, İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiserliğine verilecek talimatın hazırlanması oldu. Taslakta, suçluların Müttefiklere teslim edilmesi istenirken Türk hükümetine baskı yapılması öngörülüyordu.
Suçluları teslim etmek istemeyen Osmanlı bakanlarının Malta Sürgünlerine katılcakları, daha çok direnecek olurlarsa da İstanbul’un işgal edileceği resmen belirtilecekti.
Birkaç değişiklikten sonra taslak onaylandı. 5 Şubat 1919’da, İstanbul Yüksek komiserliğine gönderildi. Bu telgraf, “Türk savaş suçluları” ve Malta sürgünleri konusunda temel İngiliz belgelerinden birisini oluşturdu.
Tevfik Paşa Hükümeti 30 Ocak 1919’da, 27 İttihat ve Terakki liderini tutuklattırdı. Tutuklamalar, Calthorpe’a göre oldukça iyi bir başlangıç olarak görülmüştü.
Calthorpe’un aynı gün verdiği başka bir raporda “Bu kişilerden bazılarının hapiste olmaları bakımından Türkiye’nin dışına gönderilmeleri kesin olarak gerekli görüldüğü takdirde Malta Sürgünleri olarak gönderilebilir mi?” diye Londra’ya sorması üzerine 5 Şubat 1919’da şu talimatı aldı:
- Mütareke hükümlerine uymakta kusur etmek
- Mütareke hükümlerinin uygulanmasına engel olmak
- İngiliz komutanlarına, subaylarına hakaret etmek
- Esirlere kötü davranmak
- Gerek Türkiye’de, gerek Kafkasya’da, Ermenilere ya da diğer diğer halklara karşı zorbalık etmek
- Malların yağmasına, yok edilmesine katılmak
- Savaş yasalarını çiğnemek
“Türk savaş suçluları” konusunda Londra hükümetinin planı budur. Yedi çeşit suç ortaya konulmuştur. Bu suçlar, 23 Ocak 1919’da yapılan toplantıda saptanmış, İngiliz hükümeti tarafından da desteklenmiştir.
Fransa’nın Tepkisi
İngiltere’nin bu planına ilk tepki Fransa’dan geldi. Fransa, İngilizlerin müttefiki, Türkiye’nin düşmanıdır. Sömürgeci ve emperyalisttir. Türkleri İngilizlerle birlikte yok etme planları yapmaktadır. Fakat gene de Fransa, İngiliz planına tepki koymaktan geri durmaz.
Amiral Calthorpe, Lord Curzon’un talimatını alınca, bu planı kağıda döker. İstanbul hükümeti verecektir. Vermeden önce Fransız Yüksek Komiseri General Franchet d’Espery’e gösterir. Fransız generali, yazılı olarak, İngiliz planını kabul etmediğini açıklar.
Gerek savaş esirlerine, gerek Ermenilere karşı taşkınlıklarda bulunmaktan, genel anlamda savaş yasalarını çiğnemekten sanık kişilerin araştırılmaları, cezalandırılmaları gerektiği konusunda sizinle aynı görüşteyim. Ancak, belirtmem gerekir ki, benim kanımca, Osmanlı İmparatorluğu’nun işgal edilmemiş bölgelerinde suçluların araştırılması, yargılanması, cezalandırılması, Türk makamlarının kendilerine düşen bir görevdir. Elbette, Müttefik askeri makamları bunları gözetleyip denetleyecekler, görevin nasıl yerine getirildiği konusunda Hükümetlerine bilgi vereceklerdir. Bu görüşlerime katılacağınızı umarım. Fransız Yüksek Komiseri General Franchet d’Esperey
Fransızlar, sınırlı, denetimli de olsa, Türk devletinin yargı yetkisini kabul ediyor. Fransız ve İngiliz görüşleri arasında temel görüş farkı ortaya çıkıyordu. İngiltere ile Fransa arasında ortaya çıkan bu fikir ayrılıkları taraflar arasında yazışmalarla sürdürülüyordu.
Bu yazışmalar devam ederken İstanbul’da iki aydan beri tutuklamalar devam ediyordu.
Bekirağa Bölüğü
Tevfik Paşa hükümeti zamanında, İstanbul’da bazı kişilerin tutuklanmasına başlanmıştı. İngilizler, cephelerde Türk subaylarını tutuklarken, hükümette başkentte tutuklamalara başlamıştı. Ülkede sıkı şekilde yıldırma politikası başlatılmıştı.
İstanbul’da tutuklanan kişilerin çoğunluğu, Bekirağa Bölüğü adı verilen cezaevine gönderiliyordu. Ocak ayında başlayan tutuklamalar, Şubat, Mart aylarına doğru gittikçe çoğalarak bir “insan avı” durumuna dönüşecekti.
Bekirağa Bölüğü’ne gönderilen sözde “savaş suçluları” ileride ya Malta’ya ya da sıkıyönetim mahkemeleri önünde yargılanacaklardı. Bu kişilerin içlerinde idam cezasına çarptırılanlar dahi olacaktır.
Osmanlı makamlarının İngilizlere verdikleri bilgilere göre Bekirağa Bölüğü’ne Türk siyasi suçlularının gönderilmesi 5 Ocak 1919’da başlamıştı. Kırklareli Mutasarrıfı Hilmi Bey, tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’ne gönderilen gönderilen kişilerin başında gelmektedir.
Bu tarihten sonra hemen her gün tutuklamalar devam edecek, asıl büyük tutuklamaysa 30 Ocak 1919’da yapılacaktır. 13 Ocak 1919’da tutuklamalar devam etmiş, 3 sivil memurla 1 teğmen Bekirağa Bölüğü’ne gönderilmişti.
25 Ocak 1919’da Ermeni göç ettirme olaylarından sanık Dr. Reşit Bey, tutuklu olduğu Bekirağa Bölüğü’nden firar edecektir. 18 Ocak’ta teslim olan Dr. Reşit Bey’in kaçması Hürriyet ve İtilafçıların hükümete yüklenlemelerine neden olacaktı.
30 Ocak 1919’da İstanbul’da İttihatçıların evleri kuşatılarak tutuklanlarına başlanacaktır. Tutuklanan yaklaşık 27 İttihatçı Bekirağa Bölüğü’ne götürülecek, İngiliz Yüksek Komiseri’ne göre bu tutuklamalar “çok iyi bir başlangıç” olarak açıklanacaktır.
Bekirağa Bölüğü’nün 1919 senesinde durumu bu şekildedir. Kırk kadar önemli tutuklu. İkinci dereceki tutukluların sayısı belli değildir. Bu tutuklamalar henüz bir başlangıçtır.
Dr. Reşit Bey (İlk Firar)
18 Ocak’ta Diyarbakır eski Valisi Reşit Bey teslim olmuş ve Bekirağa Bölüğü’ne gönderilmiştir. 25 Ocak 1919’da, Bekirağa Bölüğü’nde bir olay meydana gelir. Dr. Reşit Bey, tutulduğu cezaevinden kaçmayı başarır. Müttefikler bu olaya büyük tepki gösterirler.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri, idam cezası alması beklenen Dr. Reşit Bey’in Bekirağa Bölüğü’nden kaçtığını duyunca, çok sert tepki gösterir. Baş tercümanı Mr. Ryan’ı hemen Sadrazam Tevfik Paşa’ya gönderir.
Amiral Calthorpe, Londra’ya, Reşit Bey’in yeniden yakalanması için hükümetin çalışma başlattığını bildirir. İtilafçı İstanbul basını da, Dr. Reşit Bey’in kaçışını, İttihat ve Terakki’nin bir planı olarak anlatır. Sorumluların en sert biçimde ceza almasını ister.
İstanbul alarm durumuna geçer. Her tarafta Dr. Reşit Bey aranmaya başlar. Bu aramalarda Dr. Reşit Bey, arkadaşlarının evinde kalamaz. Anadolu’ya geçmek için hazırlık yapar. Fakat bu düşüncesini gerçekleştiremez. Saklandığı evden dışarı çıktığı zaman, Beşiktaş tarafında yakalanır.
Beşiktaş ve Nişantaşı arasındaki bir bölgede, etrafını çevirirler. Dr. Reşit Bey, yakalanacağını anlayınca, yaşamına son verir. İngiliz Yüksek Komiseri, Dr. Reşit Bey olayının bu şekilde çözülmesinden memnun kalır.
Tutuklamaların etkisi, her bakımdan fevkalede oldu. Hiç değilse İstanbul’da, İttihat ve Terakki Komitesi’nin yıldırıldığını sanıyorum. Reşit Bey 6 Şubatta tekrar yakalandı ve onun üzerine intihar etti. İngiliz Yüksek komiseri Amiral Calthorpe
Kara Listeler (Black List)
1919 yılının Ocak ayından başlanarak, İngilizler sürekli “Kara listeler” hazırlar. “Kara liste” (Black list) deyimi, 17 Ocak 1919 tarihinde resmen kullanılmaya başlanmıştır. Bundan daha önce de İngilizlerin “Suçlu Türkler” listeleri hazırladıkları görülmüş ama bunlara resmen kara liste adı verilmemiştir.
Ermenilere, Rumlara zorbalıktan, savaş esirlerine kötü davranmaktan sanık Türklerin cezalandırılacakları açıklanır. (Sevr Antlaşması’na maddeler konacaktır). Bundan dolayı İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından kara listeler hazırlanır.
Türkiye’de, Irak’ta, Kafkasya’da, Mısır’da görevli İngilizler “suçlu listeleri” hazırlamakla seferber olurlar. İngiliz savaş esirlerine kötü davrananlarla ilgili listeler, İngiliz Başsavcılığının Savaş Tutsakları Dairesi’ne iletilir.
Diğer suçlarla ilgili listeler daha çok Türkiye’deki İngiliz Yüksek Komiserliğinde, İngiliz Başkumandanında toplanır. Bu makam kendi başına liste hazırlar.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğinde kara liste hazırlamakla ilgili görevli bir şube vardır, Ermeni- Rum Şubesi. Ateşkes döneminde birçok Türk’ün canını yakan kara listeler bu şube tarafından belirlenir.
Bu şubelerin hazırladıkları listelerin sonucunda, yüzlerce Türk vatandaşı Bekirağa Bölüğü’ne gönderilmiş ya da Malta Sürgünleri olarak yollanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Kara Listede
Müttefiklerin kara listesinden Mustafa Kemal Paşa’da kurtulamaz. Samsun’a çıkışından önce Mustafa Kemal (Atatürk) İngilizlerin kara listesine alınmıştır. İngilizlerin hazırlamış olduğu 28 Şubat 1919 günlü listede Mustafa Kemal Paşa’nın da ismi yer alır.
Kendisinin ardından gelen kişilerin isimleri belirtilmiştir. Kara listeye alınan diğer kişilerin isimleri şu şekildedir:
- Cevat Bey (Gürer)
- Yarbay Ali (Çetinkaya)
- Halil Paşa (Killi)
- Kazım Paşa (Karabekir)
- İsmet Bey (İnönü)
Bu liste İstanbul’daki İngiliz Haber Alma Merkezinden Londra’ya yollanmıştır. Oradan, 12 Nisan 1919 günlü bir yazı ile İngiltere Dışişleri Bakanlığına ulaştırılmıştır.
Yargılama Sorunu
1 Şubat 1919 günü, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Osmanlı Dışişleri Bakanına bir nota vererek, İngiliz savaş esirlerine kötü davranmaktan sanık 23 Türk’ün İngiliz makamlarına teslim edilmesini istedi.
Yüksek Komiseri Calthorpe, 5 Şubat’ta Londra’ya bunun bir ön liste olduğunu, yeni listelerin, tamamlandıkça Türk Hükümeti’ne verileceğini bildirecektir. İngilizler daha önce resmi olmayan şekilde bazı kişilerin tutuklanmasını istemişlerdi.
İngilizler, ilk defa yazılı ve resmi olarak, Türk Hükümeti’ne kara listeler veriyorlar, listede adı geçen Türklerin İngiliz mahkemelerinde yargılanmaları için de kendilerine teslimini istiyorlardı.
Bu istekleri, doğrudan Türkiye’nin egemenlik sorunu ile ilgiliydi. Sanıkların İngilizlere teslim edilmesi demek, Türkiye’nin egemenlik hakkından vazgeçmesi demek olacaktı. Tevfik Paşa hükümeti, İngilizlerin bu talebini etmemişti.
İngilizlerin bu isteğine direniş ilk olarak askerlerden, Harbiye Nezaretinden geldi. Teslim edilmesi istenen kişilerin büyük çoğunluğu askerdi. Bir Türk askerinin İngiliz Savaş Divanı önünde yargılanması, sadece askerlik şerefi bakımından bile kabul edilebilecek bir durum değildi.
Askerlerin de karşı gelmesi üzerine, Osmanlı Dışişleri Bakanı Reşit Bey, 16 Şubat 1919’da, İngiliz Yüksek Komiserine nota vermiştir.
Bu durum, Hükümetin egemenlik hakları ile doğrudan çatışır. Çünkü Devletler Hukukunda her devlet, kendi vatandaşlarını kendi topraklarında işledikleri suçlardan ötürü, kendi mahkemelerinde yargılatmak hakkına sahiptir. Ateşkes Anlaşması’nda da böyle bir hüküm yok. Osmanlı Dışişleri Bakanı Reşit Bey
Tevfik Paşa hükümeti her şeye rağmen, İngilizlere bir hukuk dersi verebilmiştir. Askeri makamların baskısıyla da olsa, Türk vatandaşlarını İngiliz mahkemelerine teslim etmeyeceklerini söylemiş ve bunu da hukuk ilkelerine dayandırmıştır.
Ancak Sultan Vahdettin, 15 gün sonra Tevfik Paşa hükümetini değiştirecek, hükümeti kurma görevini Damat Ferit Paşa’ya verecektir.
Reşit Paşa’nın notasını alır almaz, İngilizler şaşırmışlar, hukuksal açıdan Türk makamlarına verecek bir cevap bulamamışlardır. İstanbul’da henüz resmen işgal edilmediği için, “suçlu” gördükleri kişileri yakalamak için İngiliz polislerini kullanmaya cesaret edememişlerdir.
İngilizler, şimdilik beklemeye geçmişler ama esas niyetlerinde de vazgeçmiş değildirler.
Tarafsız Yargıçlar Konusu
Tevfik Paşa hükümeti, Padişah tarafından görevinden alınmadan bir süre önce girişimde bulundu. “Savaş suçluları” konusunda soruşturma yaptırmak üzere, tarafsız ülkelerden ikişer yargıç istedi. 19 Şubat 1919’da, Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve İspanya’ya başvurdu.
İngilizler, Tevfik Paşa hükümetinin niyetini hemen anladılar. Bu niyeti en başında engellemeye çalıştılar. İstanbul’daki İngiliz sansür görevlisi, Danimarka elçiliğinin Türk notasını Kopenhag’a ileten telgrafına el koymaya çalışmış ama yetişemiştir.
Hemen Londra’ya ulaşan görevliler, Danimarka’ya çekilen telgraf konusunda yetkilileri uyarırlar ve önlem almalarını bildirirler. Kısacası, Tevfik Paşa hükümetinin tarafsız yargıçlar getirmek için yapmış olduğu çalışmalar, engellenmiştir.
Tevfik Paşa hükümeti bu girişimlerin etkisiyle düşürülmüştür. 4 Mart 1919 tarihinde, İngilizlerin istediği Damat Ferit Paşa, sadrazam olmuştur.
Milliyetçi Avı
4 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa ilk kez sadrazam olur. 5 Mart günü, “Türk savaş suçluları” konusundaki İngiliz planı hükümete verilir. Sanıkların derhal yakalanması talep edilir. Yeni bir dönem başlamak üzeredir.
9 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa, İngiliz Yüksek Komiserliğini ziyaret eder. İngilizlerle birlikte hareket edeceğinin sinyalini verir. Sadrazam, İngilizlerle uyum içinde çalışmalar başlar. İstanbul’da yoğun tutuklamalar başlar. İstanbul’un her tarafına polis baskınları düzenlenir.
Yeni hükümet tutuklamalara yeniden başladı. Eski Sadrazam Sait Halim’den başlayarak, savaş içinde bakanlık yapmış birçok kişiyi de kapsayan yirminin üzerinde kişi dün tutuklandı. Cavit Bey’in kaçıp saklandığı bildiriliyor. Yakalanan kişilerin listesi posta ile yollanacak… Amiral Webb
Damat Ferit Paşa hükümeti, muhalefeti sindirme ve korkutma niyetindedir. Zaman kaybetmez, İngilizlerle birlikte muhalifleri takip etmeye devam etmektedir. Sadece İstanbul’da değil, Konya’ya, Sivas’a kadar ulaşılmaya çalışılır.
Yakalanan kişiler acil olarak Savaş Divanı’nda yargılanıp ortadan kaldırılacaklardır. Oyalanır ya da zaman kaybedilirse olumsuz gelişmeler görülebilir, patlamalar beklenebilir diye endişe duyulmaktadır.
Milliyetçiler, Türkiye’nin tasfiye edilmesine karşı durmaktadırlar. Bu açıdan Müttefikler tarafından mimlenmişlerdir. Sadrazam, İngilizlerin beklemediği şekilde hızlı hareket ederek İttihatçı avına girmişlerdir.
İngiliz Yüksek Komiserliği bu durumdan o an için memnun kalır ve “Türk savaş suçluları” konusunda davranış değiştirir. Yakalanan sanıkların İngiliz makamlarına teslim edilmesi niyetinden vazgeçer. Damat Ferit Paşa, İngilizlerin yapmak istediklerini kendisi yapacak görünmektedir.
Sadece sanıkları yakalamakla kalmayıp, aynı zamanda sanıkları sert cezalara çarptıracaktır. Amiral Webb Londra’ya bu konu hakkında açıklamalarda bulunur.
Londra’ya İletilen Tutuklanaların Listesi
Damat Ferit Paşa hükümeti sadece 9-10 Mart 1919 günlerinde ileri gelen yirmiye yakın kişiyi tutuklatmıştır. İngiliz Yüksek Komiserliği, gerçekleşen tutuklamları Londra’ya şöyle tanıtır:
- Sait Halim Paşa (Eski Sadrazam)
- Halil Bey (Menteş)
- Rıfat Bey (Eski Maliye Bakanı, Ayan Başkanı)
- Ali Münif Bey (Eski İçişleri Bakanı Müsteşarı)
- Fethi Okyar Bey (Okyar)
- Şükrü Bey (Eski Milli Eğitim Bakanı)
- İbrahim Pirzade (Eski Adliye Bakanı)
- Ahmet Nesimi Bey (Eski Dışişleri Bakanı)
- Musa Kazım Efendi (Eski Şeyhülislam)
- Fazıl Berki Bey (İttihat ve Terakki Merkezi Komitesi üyesi, eski Çankırı vekili)
- Müştak Bey (Ayan sekreteri)
- Reşat Bey (Emniyet Genel Müdürü eski Siyasi Şube Müdürü)
- İzzet Bey (İttihat ve Terakki Merkez Komitesi üyesi)
- Hasan Fehmi Bey (Eski Sinop vekili)
- Sapancalı Hakkı Bey (İstiklal gazetesi sahibi)
- Ahmet Emin Bey (Yalman) (Vakit gazetesi başyazarı.
- Habib Bey (Eski Bolu vekili)
- Osman Bey (İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavari)
- Fuat Bey (Postane Nezaretinde yüksek memur
- Hilmi Bey (Eski Ankara vekili)
- Celal Nuri Bey (İleri gazetesi başyazarı)
Amiral Calthorpe bu listeyi Londra’ya gönderirken ek açıklamalarda bulunur. Tutuklananlardan Ahmet Emin (Yalman) ile Celal Nuri (İleri) Bey’ler serbest bırakılıp İstanbul’dan taşraya gönderilmişlerdir.
Damat Ferit Paşa hükümeti, bu kişileri yargılamak üzere yeni bir Harp Divanı kurdurmuştur. Bu mahkeme, diğer hükümet zamanında kurulan mahkemeden daha aktiftir. Yargılamalar en kısa sürede başlayacaktır.
İngiliz Listeleri
Damat Ferit Paşa hükümetinin, 10 Mart 1919 tarihinde İstanbul’da başlattığı tutuklamalar çoğalarak devam eder. Tutuklamaların bir çoğu İngiliz baskısı olamdan gerçekleşir. İngilizler yakalatmak istedikleri kişileri resmi olmayan şekilde, sözlü ya da yazılı olarak bildirirler.
İstanbul’daki İngiliz makamları, 23 Ocak-20 Nisan 1919 tarihleri arasında, yakalanmaları için 223 kişinin adını hükümete bildirmişlerdir.
İngilizlerin kara listeleri Tevfik Paşa döneminde verilmeye başlanmış, Damat Ferit Paşa hükümeti zamanında çoğalarak devam etmiştir. Bu listeler şu şekildedir:
- 23 Ocak-14 Mart 1919 arasında 100 kişi
- 15 Mart- 7 Nisan 1919 arasında 61 kişi
- 8-9 Nisan 1919 arasında 18 kişi
- 10-20 Nisan 1919 arasında 44 kişi olmak üzere toplam 223 kişidir.
Amerikan ve Fransız Listeleri
İngilizler, Türk savaş suçluları” listeleri hazırlarken Amerika’dan da yardım almak isterler. Lord Curzon, 14 Şubat tarihinde Londra’daki Amerika Büyükelçisi John W. Davis’e bir nota verir ve İngiliz savaş suçlularına karşı kötü davranmış Türk görevlileri hakkında bilgi ister.
Amerikalılar bu talebe 16 Nisan 1919’da beş kişilik bir liste ile cevap verirler. Amerikan listesinde yer alan kişilerin isimleri şu kişilerden oluşmaktadır:
- Süleyman Numan Paşa
- Seyfi Bey
- Şükrü Bey
- Atıf Bey
- Konya Valisi (Adı Bilinmiyor)
Fransızlar da, İngilizlerden ayrı olarak, 12 Şubat günlü bir notayla Türk hükümetine 12 kişilik bir kara liste vermişlerdir. Tevfik Paşa hükümeti döneminde verilen bu liste o zaman cevapsız bırakılmış, bu listede yer alan kişilerin tutuklanmasına gidilmemiştir. Ancak Damat Ferit Paşa hükümeti zamanında bu kişilerin tutuklanmasına başlanılmıştır.
Fransız listelerinde yer alan on iki kişinin isimleri ve görevleri şöyledir:
- Sait Halim Paşa
- Hayri Efendi
- Cavit Bey
- İbrahim Bey
- Şükrü Bey
- Nesimi Bey
- Halil Bey
- Rifat Efendi
- Ali Münif Bey
- Hoca Ali Galip
- Ömer Naci
- Yunus Nadi
Kemal Bey’in İdamı (Milli Şehit)
Özel Savaş Divanı ilk kararını vermiş, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, 1915 Ermeni göçettirme olayında “kırım” yapmaktan suçlu bulunarak Nazım Paşa’nın başkanı olduğu mahkeme tarafından idama mahkum edilmiştir.
Sadrazam Damat Ferit Paşa, idam kararını aynı gece Padişaha gönderir. Şeyhülislam’ın da fetvasını alan Padişah Vahdettin, kararı hemen onaylar.
Kemal Bey, 10 Nisan 1919’da idam edilir. Kemal Bey, Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıfı olduğu dönemde, İstanbul’dan emir alır. Gelen emirde, Sancaktaki bütün Ermenilerin 24 saat içinde Suriye’ye doğru gönderilmesi istenir. Kemal Bey’de aldığı bu emri uygular.
Görevini kötüye kullandığı ve Ermenilerin ölümüne neden olduğu ispatlanmış değildir. Mahkeme delillere göre değil, Ermenilerin suçlamalarına göre karar vermiştir.
İngiliz Yüksek Komiseri, verilen idam kararını bir başlangıç olarak görür. Bekirağa Bölüğü’nde diğer tutuklular içinde böyle idam kararları verilmesini ister. Londra’ya şunları yazar:
Eski Boğazlıyan Kaymakamı Kemal… Özel Savaş Divanı kararıyla 10 Nisan günü idam edildi. Kırım suçuna katılmaktan dolayı bir kimse, ilk kez layık olduğu cezaya çarptırılmıştır. Bundan sonra hükümetin, geniş ölçüde ve özellikle yüksek düzeydeki suçlular aleyhinde aynı sertlikle hareket etme cesaretini gösterip göstermeyeceğini bekleyip görmek kalıyor. Amiral Calthorpe
Kemal Bey’in idam edilmesi İstanbul’da büyük tepkilere neden olur. Ertesi gün tepkiler Kadıköy yakasına geçer. Kadıköyde büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Tıp öğrencileri, cenazeyi, “Türkiye Büyük Şehidi Kemal Bey” yazılı bir çelenkle karşılar.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı, “Türk savaş suçluları” konusunda İngilizlerin tutumlarında bir dönüm noktası olur. İleride tutukluları Malta Sürgünleri olarak gönderme düşüncesi ortaya çıkar.
İttihatçıların Tutuklanmaları
Kemal Bey’in idamından sonra, 28 Nisan 1919 günü, İttihatçıların yargılanmaları başlar. İttihat ve Terakki iktidarının tutuklanan bakanları, üyeleri mahkeme önüne getirilecektir. Bu kişilerin arasında Ziya Gökalp, Sait Halim Paşa gibi kişiler bulunmaktadır.
Enver, Talat, Cemal Paşa’lar yurtdışına kaçmış İttihatçı liderler ise kendilerinin olmadığı mahkemede yargılanacaklardır.
Ancak İngilizler, bu mahkemelerin vereceği kararlardan umutlu değildir. Boğazlıyan Kaymakamının idamı büyük tepkilere neden olmuştur. Damat Ferit Paşa ve İngilizlere karşı açıkça karşı gelinmiştir. Tıp öğrencileri İngilizlere karşı gelmekten çekinmemişlerdi.
28 Nisan 1919’da İttihatçıların yargılanmalarına başlanılmıştır. 9-10 Mart ve daha sonraki tarihlerde tutuklanan İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinin Nazım Paşa başkanlığındaki sorgulamalarına başlandı.
İttihatçılar devleti savaşa sokmak, yolsuzluk yapmak, muhalefete karşı zor kullanmakla suçlandılar. Yapılan açıklamada Enver, Talat, Cemal Paşa’nın, Dr. Nazım, Bahattin Şakir, Ruhi, Aziz Beylerin firarda olduğu bildirilmiştir.
Bu sorgular devam ederken, 15 Mayıs 19191’da Yunanlılar İzmir’e çıkar ve bütün Türkiye ayağa kalkar. 17 Mayıs’da İttihatçıların mahkemede sorgulanmasına devam edilir. Mahkemede sanık olarak sorguya çekilen Ziya Gökalp, 17 Mayıs 1919’da mahkeme heyetine seslenir.
Türkiye’de bir Ermeni kırımı değil, bir Türk-Ermeni vuruşması vardır. Bizi arkadan vurdular, biz de vurduk. Ziya Gökalp
İngilizlerin, Türkleri mahkum ettirme planları suya düşmüştür. Hükümet ile İngilizlerin elinde iki seçenek kalmıştır. Bekirağa Bölüğü’nde bulunan tutuklular ya serbest bırakılacaktır ya da Malta’ya sürüleceklerdir.
İngilizlerin elinde artık tek bir seçenek vardır: MALTA!
- Malta sürgünleri – Vikipedi
- Kurtuluş Savaşı Günlüğü Birinci Cilt – Zeki Sarıhan – Türk Tarih Kurumu
- Malta Sürgünleri – Bilal Şimşir – Bilgi Yayınevi
- Kurtuluş Savaşı ile İngiliz Belgeleri – Gotthard Jaeschke