Kanuni Esasi Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Kanun-ı Esasi veya 1876 Anayasası, “temel bir kanuna göre hükümetin yönetilmesi” anlamına gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasasıdır. 23 Aralık 1876 sabahında ilan edilmiş, 13 Şubat 1878’de II. Abdülhamid tarafından askıya alınmıştır.
Kanuni Esasi Nedir?
Kanun-i Esasi, Osmanlı Devleti’nde mutlak monarşiden anayasalı monarşiye geçişi belirleyen ve meşrutiyet rejiminin temellerini atan anayasadır. Osmanlı Devleti tarihinin ilk ve son anayasası özelliğinde olan Kanuni Esasi, II. Abdülhamit döneminde ilan edilmiştir.
1871-1876 yılları, çağdaşlaşma sorunu üzerine, daha ileride “İslamcılık”, “Batıcılık”, “Ulusçuluk” sözcükleriyle tanımlanan üç akımdan birincisinin öne çıkmasıyla sonuçlanan bunalım dönemi olmuştur.
O dönemin koşulları altında, Batı uygarlığı yönünde yarım yüzyıla yakın bir zamandan beri süren çabalar durmuş, din-devlet ayrımı yönündeki gidişat yeni bir din-devlet rejimiyle sonuçlanmıştır.
İlginizi Çekebilir: Lozan Antlaşması:Ulusal Bağımsızlığın TesciliMeşrutiyet Tartışmaları ve Hazırlıklar
Tanzimat Fermanı esaslarının, insan hakları beyannamesindeki prensiplere uygun düştüğü ve bunların Islahat Fermanı ile sağlamlaştırılıp genişletildiği görülmüştü. Bu belgeye dayanılarak Osmanlı Devleti’nin siyasi, toplumsal, mülki, adli, mali ve kültürel teşkilatında yapılan yenilikler önemli olmakla birlikte sorunlara çözüm getirmemişti.
Devletin yönetiminden memnun olmayan halk, yerel isyanlarla devletin başına sürekli sorunlar çıkartıyordu. Özellikle Hristiyan halkın yaşamakta olduğu eyaletlerin, Osmanlı Devleti’ne olan bağlılıkları zayıflamış durumdaydı.
Hükümet çalışmalarını denetleyecek bir kurumun bulunmaması yüzünden, Avrupalılar Osmanlı Hükümeti’nin Hristiyan halka karşı davranışlarını denetlemeye ve kontrol etmeye çalışmışlardır. Bunun sonucunda da, devletin içişlerine sürekli müdahalelerde bulunmuşlardır.
Sultan Abdülaziz’in bu durum karşısında, Tanzimat Fermanı prensiplerine aykırı olarak şahsi ve keyfi hareketleri Avrupa’da yetişen Genç Osmanlılardan bazılarını ilk defa, hürriyet ve meşrutiyet yolunda mücadele bayrağı açmalarına sebep olmuştur.
Genç Osmanlıların Paris’te yayınlayıp, gizlice Osmanlı halkı arasında duyurmaya çalıştıkları programları şu noktalardan oluşmaktaydı:
- Bütün halkın hukuk önünde eşitlik.
- Kişilerin hukuk ve hürriyetlerinin garantiye alınması.
- Adaletin sağlanması.
- Vatan sevgisini bütün topluma aşılamak.
- Bu amaçların gerçekleşmesi için meşrutiyet rejiminin kabul edilmesi.
- Bu amacı gerçekleştirme yolunda şiddetten uzak durulması, karışıklık çıkarılmadan propaganda yoluyla amaca ulaşılması.
Genç Osmanlıların programından anlaşıldığı üzere, eşitlik, hürriyet, adalet, kişinin doğal hakları, vatan sevgisi kişileri birleştirici ideoloji unsuru meşrutiyet de hükümet şekli olarak kabul edilmiştir.
Meşrutiyet Fikrinin Yayılmasını Kolaylaştıran Koşullar
Genç Osmanlılar programlarını gerçekleştirebilmek için ya iktidara gelmesi, ya da iktidardaki devlet adamlarının, padişahı meşrutiyet idaresini kurma konusunda ikna etmeleri gerekiyordu. Genç Osmanlılar, iktidara geçmek için bir girişimde bulunmamışlardır. Fakat çeşitli yayın araçlarıyla ve gizli olarak hürriyet ve meşrutiyet fikirlerini 1867-1875 tarihlerinde yayınlamışlardır.
İstanbul’da aydınlar, subaylar ve hatta bazı devlet adamları bu fikirleri benimsemişler ve meşrutiyetten yana bir tavır almışlardır. Bu dönemde imparatorluk, karanlık ve bunamlı günler yaşamaktaydı. Bunalımın sebebleri şunlardır:
- Hükümet baskısından kurtulan padişahın sorumsuz eylemleriyle Tanzimat’ın Ali Paşa rejimini arattırması.
- Rusya’nın kurnaz diplomatı İgnatyef’in etkisi altında süreli bir hükümet kurulamamasının padişaha sorumsuzluk kapılarını açmış olması.
- 1875’de dış borçların faizlerinin yarısı kadarının ödenmesinin durdurulacağının devletlere bildirilmesi.
- İngiltere Başbakanı Disraeli’nin bozmaya çalıştığı Rusya-Avusturya-Alman ittifakının Tanzimat reformlarını Avrupa devletlerinin kontrolü altına alma tekliflerinin güçlenmesi.
- Reşit Paşa’nın önceden tahmin ettiği gibi, Balkanlar’da Müslüman-Hristiyan halk kavgası oalrak gözüken olayların Avrupa’da yarattığı tepkiler.
Meşrutiyet Düşüncesi Karşısında Devlet Adamlarının Davranışı
Bu şartların devam etmesi sonucunda İmparatorluğun hızla çökmesi kaçınılmazdı. Herkes durumun sorumluluğunu Sultan Abdülaziz ile sadrazam Mahmut Nedim Paşa’ya bağlıyordu.
Bu gibi durumlarda, önlem olarak sadrazamın görevden alınması ve hatta Padişahın tahttan indirilmesi düşünülürdü. Aslında bu önlemlerin çare olmadığı, çöküş devrinin başlangıcından itibaren, pek çok sadrazam değişikliği ve bir çok padişahın tahttan indirilmiş olması ile anlaşılmış olması gerekliydi.
Hastalığı meydana getiren sebep çağın şartlarına ayak uyduramayan devlet idaresindeydi. Genç Osmanlılar’da bu durumu sürdürmüş oldukları faaliyetlerle açıklamaya çalışmışlardı. Fakat devlet idaresinde onların bu fikirlerini kesin ve samimi olarak benimseyen ve bu amaç uğrunda sorumluluğu üzerine almak isteyen Mithat Paşa ve Süleyman Paşa’dan başka kimse yoktu.
Mithat Paşa, 1875’de devletin içinde bulunduğu krizden kurtulması için devlet idaresinin değişmesini gerekli görüyordu. Ona göre, yeni kurulacak idarenin ağırlık noktasını bir Millet Meclisi oluşturacaktı. Bu meclis, cins ve mezhep farkı gözetmeksizin Osmanlı halkının mebusları tarafından seçilecekti.
Meclis, idare üzerinde denetim yetkisine sahip olacak, bakanlar ve valiler meclise karşı sorumlu olacaklardı.
Süleyman Paşa, bilgili, gayretli ve vatansever bir kişiydi. O da Mithat Paşa gibi imparatorluğun güvenliğini, meşrutiyet idaresinin kurulmasında görüyordu. İstanbul’daki genç subaylar arasında şöhreti vardı.
Fakat Mithat Paşa ile Süleyman Paşa’nın temas kurduğu, Mütercim Rüştü ve Hüseyin Avni Paşalar, gerçekte meşrutiyetçi fikirlere sahip değildirler. Bu paşalar saray karşısında hükümetin bağımsız bir duruma getirilmesi ve ıslahat yapılarak sorunun çözüleceğine inanıyorlardı.
Bu şekilde baskıcı idareye karşı birleşen muhalefet, softalar isyanı sonunda bakanlar kurulunu oluşturmayı başarmışlar ve bir müddet sonra da Sultan Abdülaziz’i tahttan indirerek V. Murat’ı tahtta çıkarmışlardır.
V. Murat’ın Tahtta Çıkması
Devrim özellikle Namık Kemal için çok önemli bir olaydı. Kıbrıs’taki sürgünden kurtulmuş, eskiden beri tanımış olduğu Şehzade Murat’da şimdi padişah olmuştu. Rüştü Paşa ve Hüseyin Avni Paşa, V. Murat’ın tahta çıkmasının ardından ilan edilen hattı hümayuna, meşrutiyet ile ilgili bir sözün yer almasını engellemeyi başarmışlardı.
Devrimden önce, sivil bürokrasi, ordu ve din kurumlarıyla aydınların birleşmesinin bir görünüşü olarak, belli başlı Avrupa devlet adamlarına 9 Mart 1876’da bildirilen, fakta İstanbul’da ancak devrimden sonra, haziran başında açıklanan bir muhtıradaki görüşe göre hemen işe başlanacaktı.
Yedi ay gibi kısa süre içinde anayasal bir devlet rejimi kurmak, bunun için gerekli ana kanunu hazırlamak, devletlerarası konferanstan önce ağızlarını kapatacak bir sonuçla ortaya çıkmak için derhal işe başlanması gerekliydi.
Özellikle Mithat Paşa ve Süleyman Paşa hemen harekete geçmek istiyorlardı, çok geçmeden Namık Kemal’de sürgünden dönerek onlara katıldı. Yeni Padişah V. Murat’ın, 1 Haziran 1876 tarihli yazısı ilk soğuk duş etkisini yarattı.
30 Mayıs günü biat töreninin hemen ardından, Mithat Paşa’nın bu hattı hümayun için hazırladığı ilk şeklini Süleyman Paşa onayladığı halde, Rüştü ve Hüseyin Avni Paşalar beğenmemişti.
Padişahımız bir millet meclisi kurulmasını istemiyor. Halkımızın bilgi ve eğitim düzeyi böyle bir adım atılmasına elverişli değildir. Yaygın güvensizliği kaldırmak için idareyi kuvvetli kanunlara bağlamak yeterlidir. Her şeyden önce maliye işlerine reformlar yapılmalıdır. Efendimizin isteği budur. Sadullah Bey
Mithat Paşa’nın hazırladığı ilk taslak içeriğinden Kanuni Esasi ve Mebuslar Meclisi vaatleri çıkarıldı. 3 Haziran’da toplanan bakanlar kurulunda da aynı durum gözüktü. Mithat Paşa, tasarısını tartışma konusu bile yapamadı. Hüseyin Avni Paşa’ya göre, durum anayasa tartışmaları yapılacak bir durum değildi; şiddet tedbirleri alınması gereken bir zamandı.
Bununla birlikte, 8 Haziran’da meşrutiyet rejiminin gerekli olup olmadığının tartışılması amacıyla büyük bir Meşrevet Meclisi’nin toplanmasına karar verildi. Kanuni Esasi konusunun ilk kez resmi ve açık tartışması bu toplantıda gerçekleşti.
Meşrutiyet Rejimini Tartışan Gruplar
Yirmi yıldan beri devam eden tartışmalardan sonra, Kanuni Esasi yanlısı olanlarla bunun karşısında olanlar bu toplantıda karşı karşıya geliyordu. Her zaman olduğu gibi din, idare ve ordu ileri gelenleri toplantıya çağırılmış; toplantı yeri olarak da Şeyhülislamlık dairesi seçilmişti.
Gerek hükümet üyelerinin, gerek Şura üyelerinin çoğunluğunun anayasa yapılmasına karşı olduğu ilk andan itibaren belli olmuştu. Tartışmalar boyunca üç grup ortaya çıkıyordu:
- Kanuni Esasinin hemen yapılması için gerekli eylemlere girişilmesini isteyenler.
- Bu kanuna kesin olarak karşı çıkanlar.
- İkinci grubun fikrinde olmamakla birlikte, sesini çıkarmayanlar.
Birinci grupta ancak altı üye bulunuyordu. Bunların arasında Süleyman Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve Mithat Paşa ve Namık Paşalar bulunmaktaydı. Süleyman Paşa’nın elinde 45 maddelik bir tasarı vardı. Namık Paşa, İngiliz parlamentosu gibi bir parlamento yanlısı olmakla birlikte, bunun sadece Müslüman üyelerden oluşması düşüncesindeydi.
Karşı olanlara göre, halk temsilciliğine dayanan bir rejim için halk yeterli olgunlukta değildi. Onlara göre cahil olan halk, seçim hakkının özgülüklerini kötüye kullanacaktı.
Dışişleri Bakanı Saffet Paşa, komutanlardan Redif Paşa, Server Paşa, Raşit Paşa, Seyfettin Efendi ve Cevdet Paşa, bazıları olumlu, bazıları olumsuz olmakla birlikte, konuşmayanlar arasındaydı.
Bu karışıklığın yarattığı olumsuz durum yetmiyormuş gibi, kendisine büyük umutlar bağlanan 36 yaşındaki V. Murat’ın ruhsal bunalıma düştüğü haberleri de yayılmaya başladı. Padişahı muayene eden bazı doktorlara göre bu durum geçici bir sinir sarsıntısıydı; bazılarına göre de tedavisi olmayan bir hastalıktı.
Viyana’dan getirilen uluslararası ünlü Dr. Leidersdorf, üç aylık bir tedavi ile iyileşeceği raporu verdi. Fakat ne Rüştü Paşa’nın, ne de Mithat Paşa’nın üç ay beklemeye tahammülleri vardı. Rüştü Paşa’ya göre, devlet başkanı olan padişahın hastalığı yüzünden hükümet çalışamıyordu. Mithat Paşa’ya göre de, uluslararası konferanstan önce Kanuni Esasi ilan edilmeliydi.
İlginizi Çekebilir: Montrö Boğazlar Sözleşmesi Ve Bilinmesi GerekenlerKanuni Esasi Maddeleri
V. Murat’ın tahttan indirilmesinin ardından tahtta çıkan II. Abdülhamit, meşrutiyet yanlısı bir tavır göstermiştir. Bunda saltanatın ilk zamanlarında ülkenin içinde bulunduğu şartlar da büyük rol oynamıştır. Bu şartların nedenleri şu şekildedir:
- Balkanlardaki Hristiyan halkın isyan halinde bulunması.
- Sırbistan ve Karadağ ile savaşın devam etmesi.
- Avrupa’da kamuoyunun, Türklerin kendi kendilerini idare etmek yeteneğinden mahrum olduğunu ısrarla belirtmesi.
- Büyük devletlerin, Hristiyan halkın lehinde yeni bir idare şekli tesbit edilmesi için hükümet nezdinde müdahalelerde bulunmaları.
- Abdülaziz’in ve V. Murat’ın arka arkaya tahttan indirilmesinin, halkta saltanata karşı güvensizlik yaratması.
- İstanbul’da gazetelerin, açıktan açığa Kanuni Esasi tartışmalarına başlaması.
- Genç Osmanlıların, meşrutiyet idaresinin kurulmasını, devletin yuvarlanmakta olduğu uçurumdan kurtulması için tek esaslı yol olarak görmesi.
II. Abdülhamit, bu şartlardan sorumlu tutulamazdı. Fakat eski idare tarzına bağlı kaldığı takdirde, bu şartların olduğu gibi, yeni meydana gelebilecek krizlerin de sorumululuğu tamamen kendisine ait olacaktı. Bu yüzden, meclis karşısında idareden sorumlu bir hükümet prensibine dayanacak olan yeni bir hükümet sisteminin kurulmasını kabul etmiştir.
İlginizi Çekebilir: Misak-ı Milli Kararlarının Türk Milleti İçin ÖnemiKanuni Esasinin Hazırlanması
Bu şekilde, Kanuni Esasinin hazırlanması konusu meydana çıkmıştır. Kanuni Esasi nasıl hazırlanacaktı? O dönemde Genç Osmanlılar ve onların lideri kabul edilen Mithat Paşa bile bu temel kanunun bir anayasa meclisi tarafından hazırlanmasını düşünmemiştir.
O halde Kanuni Esasi, padişah tarafından hazırlatılacak ve ilan edilecekti. II. Abdülhamit’in elinde, Mithat Paşa’nın hazırladığı ve kendisine gayri resmi olarak verdiği bir Kanuni Esasi taslağı vardı. Padişah, meşrutiyet hazırlıklarını, sadece Mithat Paşa’ya vermek istemiyordu.
Bütün üyelerin hazırlık sorumluluğuna katılmalarını sağlamak için Sait Paşa’ya tercüme ettirdiği, Fransız kanunu esasisini bakanlara incelettirdi. Maddeler hakkındaki görüşlerini, yazmalarını emretti.
Mithat Paşa Tasarısı
Mithat Paşa tasarısı “Kanunu Cedit” adını taşımaktaydı. Tasarı, Osmanlı idaresinin şeriate dayandığını, Osmanlı ülkesinin bir bütün olarak hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ayrılmayacağını belirtiyor.
Bunun yanında da, saltanat ve hilafetin Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine ait olduğunu, yürütme kuvvetinin padişaha ait olduğunu sadrazamın, başvekil ünvanı ile vekiller heyetine başkanlık edeceğini ve bu heyetin Meclis önünde sorumlu bulunduğunu açıklıyordu.
Tasarı, yasama yetkisini yüz yirmi kişilik bir Millet Meclisine veriyordu. Milletvekillerinin üçte ikisi vilayetler tarafından, üçte biri hükümet tarafından seçilecek, bakanlar ve yardımcıları vekiller arasından belirlenecektir.
Meclis Başkanı da hükümet tarafından seçilecektir. Meclisi kararlarını, Padişah onaylayacak veya dilediği takdirde tekrar incelenmek üzere meclise geri gönderecektir. Padişah kararları onaylamaz ve meclise de göndermezse, yeni seçimlerden sonra kurulacak meclis bu kararları yeniden görüşecektir.
Kişi hukuku konusunda, Osmanlı uyruğunda bulunan kişilerin tamamına “Osmanlı “denildiği, Osmanlıların hangi soydan ve mezhepten olursa olsun, kanun önünde eşit olduğunu açıklamaktadır. Memurların, meslek okullarında yetişeceğini, kanun, düzen ve meşru sebeplere dayanmadıkça hiçbir memurun görevden çıkarılmayacağını işaret eder.
Kanunu Cedidin ancak Millet Meclisi tarafından değiştirilebileceğini, devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu tasarıda açıklamıştır.
Sait Paşa Tasarısı
Sait Paşa’nın tasarısı, Fransız kanunu esasisinin aynen Türkçeye çevrilmiş olmasından ibarettir. Bu yüzden Mithat Paşa tasarısına göre çok daha sistemli ve geniş bir tasarı olmuştur. Bu tasarıda dikkati çeken konuların önemli olanları şunlardır:
- Kişi hukukunun ayrıntılı olarak düzenlenmesi.
- Siyasi suçlar arasında idam cezasının kaldırılmış olması.
- Basın özgürlüğünün ve mülkiyet hakkının kanun güvencesi altına alınması.
- Yasama yetkisi Millet Meclisi adını taşıyan bir Meclise bırakılmıştır.
- Vekiller halk tarafından fakat kura usulü ile seçileceklerdir.
- Padişahın, vekiller dışında başka memurlar ile doğrudan doğruya iletişime geçmemesi.
- Meclis tarafından kabul edilen kanunlar belli bir süre içinde ilan edilmediği takdirde bunların Meclis Başkanı tarafından ilan edileceği belirtilmiştir.
Kanuni Esasi Hakkında Son Görüşmeler
Kanuni Esasiyi yapma işi ile görevlendirilen komisyon, Mithat Paşa’nın başkanlığı altında çalışıyordu. Komisyonda kanunu esasi ideolojisine aykırı olan ve hükümette yeri olan kişilerle ulemadan biri de bulunmaktaydı.
Temel tasarıyı bir kanun haline getirmekle görevlendirilen alt komisyon üyeleri ve aralarında bulunan Namık Kemal, meclis bir kez kurulduktan sonra, halkın egemenliğinini ileri sürerek kanunu esasinin daha da temsil edici bir niteliğe getirebileceğini sanıyorlardı.
Mithat Paşa için, kapıya dayanan dış baskılar karşısında, bir an önce kanunu tamamlayıp ilan ettirmek ve toplanacak olan devletlerarası konferansta Rus temsilcisi İgnatyef’in isteklerini boşa çıkarmak en başta gelen bir amaçtı.
Komisyon, daha Kanunu Esasiyi bitirmeden, vekillerin seçimini ve meclisin iç çalışmaları için gerekli geçici kanunları ve tüzükleri de hazırlama işine koyuldu. En azından üç ay için böyle bir meclis toplanması düşülmüştü.
Mithat Paşa, komisyonun bu teklifini bakanlar kuruluna kabul ettirdiği halde, II. Abdülhamit Kanuni Esasinin seçimlerden önce tamamlanması fikrinde direndi. Bu şekilde de, hazırlanan kanun tasarısının seçimlerle gelecek, bir meclise verilmesini önlemiş oldu.
Mithat Paşa’nın Kanunu Esasi konusunu tartışmak üzere toplanan Şura’da okumaya bile imkan bulamadığı tasarının, esas olarak alınmasına karar verilmişti. Alt komisyon bu tasarı üzerinde çalışmak, gerekli değişiklikleri yapmak üzere kurulmuştu.
Alt komisyon tasarısının, Mithat Paşa tasarısına dayandığı iddia edilmekle birlikte, hangi Avrupa anayasasının model olarak alındığı üzerinde farklı görüşler vardır.
Padişah Hakları
- Devletin başkenti İstanbul’dur.
- Osmanlı saltanatı Halifeliği de sahip olarak eskiden olduğu gibi, Osmanlı hanedanının büyük oğuluna aittir.
- Padişah, Halifeliği sebebiyle İslam dininin koruyucusu ve bütün Osmanlı halkının hükümdar ve padişahıdır.
- Padişahın şahsı sorumlu değildir.
- Osmanlı hanedanının hukuki, şahsi malları ve ödenekleri hayat boyunca kamunun kefaleti altındadır.
- Vekillerin atanması, görevden alınması, rütbe ve nişan verilmesi, yabancı devletlerle antlaşmalar yapılması, para bastırılması, hutbelerde adının söylenmesi, savaş ve barış ilanı, kara ve deniz kuvvetlerinin komutası, kanun hükümlerinin yerine getirilmesi, idare dairelerinin çalışmalarıyla ilgili yönetmeliklerinin düzenlenmesi, kanun gereğince verilmiş cezaların hafifletilmesi veya affedilmesi, Meclisin toplantıya çağırılması ve dağıtılması gerektiği halde yeni seçim yapılmak şartıyla Millet Meclisinin dağıtılması, Padişahın kutsal haklarındandır.
Vatandaşlarının Genel Hakları
- Osmanlı Devleti’ne bağlı bulunan kişilere tümüne “Osmanlı” denir.
- Vatandaşların tamamı kişisel hürriyetlere sahip ve başkasının hürriyet hakkına tecavüz etmemekle yükümlüdür.
- Kişilerin şahsi özgürlükleri her türlü saldırıya karşı korunacaktır. Hiç kimse kanunlarının açıkça belirttiği maddelerin dışında başka bir nedenle cezalandırılamaz.
- Devletin dini İslamdır. Osmanlı ülkesinde tanınan bütün dinler serbesttir, çeşitli cemaatlere verilmiş olan mezhep imtiyazları devletin koruması altındadır.
- Basın kanun dairesinde özgürdür, Osmanlı vatandaşları kanunların belirttiği şekillerde şirketler oluşturabilir.
- Osmanlı vatandaşlarının kanuna aykırı durumları ilgili makamlara bildirmeye ve memurlardan şikayet etme hakları vardır.
- Eğitim serbestir.
- Bütün okullar devletin denetimi altındadır.
- Osmanlıların tamamı, din ve mezhep durumları dışında hak ve görev yönünden, kanun önünde eşittir.
- Devletin resmi dili Türkçedir.
- Memuriyetlere atanmada ehliyet ve liyakat aranır.
- Vergi, özel yasalarla uygun olarak bütün halk arasında herkesin ekonomik gücü oranına göre belirtilir.
- Mülkiyet hakkı güvenlik altına alınmıştır.
- Herkes konut dokunulmazlığı hakkına sahiptir.
- Hiç kimse kanuna göre bağlı bulunduğu mahkemeden başka bir mahkeme önünde yargılanmaya zorlanamaz.
- Bir suçluya ait mal ve mülkün bir kısmına veya tamamına devletin el koyması yasaktır.
- İşkence ve her türlü eziyet kesin olarak yasaktır.
Yürütme Kuvvetinin Hakları
- Sadrazam ve Şeyhülislam, Padişah tarafından atandığı gibi diğer vekiller de Padişah iradesiyle tayin edilirler.
- Yürütme gücü, Sadrazamın başkanlığında toplanır, iç ve dış politikanın yetkili makamıdır. Bakanlar kendi yetkilerine ait olan önemli konuları Sadrazama bildirirler.
- Bakanlar devlet işlerinden sorumludurlar, sorumluluk meclise karşıdır. Suçlu bulunan bakan Yüce Divana gönderilir, yasaya uygun olarak yargılama yapılır.
- Görevlerinin dışında her türlü davada bakanların diğer vatandaşlardan asla bir ayrıcalığı bulunmamaktadır.
- Yüce Divan savcısı tarafından suçlu olduğuna karar verilen bakan, suçsuzluğu ispat edilene kadar bakanlıktan düşürülür.
- Bakan ile Meclis arasında anlaşmazlık çıktığı zaman, bakanın değiştirilmesi veya meclisin dağıtılması Padişahın yetkisindedir.
- Meclisin toplantı halinde bulunmadığı hallerde, olağanüstü durumlarda, Kanuni Esasi hükümlerine aykırı bulunmamak koşulu ile bakanlar kurulu tarafından geçici kanun mahiyetinde olmak üzere kararlar verilir.
- Bakanlar iki mecliste de bulunabilir. Sorulacak sorular ilgili vekilin önünde sorulur.
Memurların Hakları
- Memurların atanması, kanuna uygun olarak ve ehliyet ile liyakat esasına göre yapılır.
- Çalışanlar kanunlara aykırı hareket etmedikçe veya kendisi görevden çekilmedikçe görevden alınamaz.
- Her memur görevinden şahsen sorumludur.
- Memur, kanuna aykırı emirler verilmesi halinde verilen bu emri uygularsa sorumluluktan kurtulamaz.
Genel Meclis Hakları
- Meclis, (Kanuni Esasi) göre kurulmuş genel yasama organıdır. Meclis-i Umumi, seçilmiş parlamenterlerden oluşan Meclis-i Mebusan ve padişah tarafından atanan üst kamara üyelerinden oluşan Ayan Meclisi (İleri Gelenler) adında iki alt meclis içermekteydi.
- Bu meclisler Kasım ayında toplanırlar ve Mart ayında da tatile girerler.
- Açılışları ve kapanışları padişahın emri ile gerçekleşir.
- Padişah Genel Meclisi zamanından önce açıp kapatma yetkisine sahiptir.
- Meclis açılışında, geçen senenin ve gelecek yılın çalışmalarına dair bir konuşma yapar, meclis üyeliğine seçilen seçilen veya tayin edilenler yemin ederler.
- Üyeler verdikleri oylardan ve düşüncelerinden sorumlu değildirler.
- Meclis üyelerinden birisinin güveni kötüye kullanma veya Kanuni Esasi aleyhine hareketi veya rüşvet maddelerinden biri ile suçlu bulunursa üyeliği düşer.
- Vekillerin her biri oyunu bizzat kendisi kullanır, çekimserlik yoktur.
- İki meclise aynı anda üye olunamaz.
- Her iki mecliste de üyelerin yarısından bir fazlası bulunmadıkça görüşmelere başlanılmaz.
- Yeni kanunların düzenlenmesi veya mevcut kanunlarda yapılcak düzenlemeler, Bakanlar Kurulu ile meclise aittir.
- Bunun için sadrazam aracılığı ile padişahtan izin istenir. Padişahın izin vermesi durumunda, ilgili dairenin vereceği açıklama üzerine, kanun tasarısının düzenlenmesi için Devlet Şurasına gönderilir.
- Devlet Şurası tarafından düzenlenen kanun tasarısı, önce mebuslar sonra da âyan meclislerinde incelenir ve kabul edilir. Padişah karar verirse uygulanır.
- Mebuslar ve âyan meclisinde görüşmeler Türkçe olarak gerçekleştirilir, oylar kurallara göre verilir.
Âyan Meclisinin Hakları
- Âyan başkanı ve üyeleri, Mebuslar Meclisi üyelerinin üçte birini aşmamak üzere, doğrudan doğruya Padişah tarafından belirlenir.
- Seçilmek için kamuoyunun güvenini kazanmış, devlet hizmetlerinde başarı elde etmiş ve kırk yaşından küçük olmamak gereklidir.
- Âyan üyeliği hayat boyunca ve aylık ödeneği 10.000 kuruştur.
- Bu meclis, Mebusan Meclisi tarafından verilen kanun ve bütçe tasarılarını inceler. Kanun ve bütçe tasarılarında, Kanuni Esasi hükümlerine aykırı bir durum görürse düzeltilmesi için Mebuslar Meclisine geri gönderir.
Mebuslar Meclisinin Hakları
- Elli bin erkek için bir milletvekili seçilir, seçimler gizli yapılır, vekillik ile memurluk aynı anda yapılamaz.
- Otuz yaşını tamamlamamış ve Türkçe bilmeyen kişiler aday olamaz.
- Seçimler dört senede bir yapılır.
- Seçim hazırlıklarına Kasım ayından en az dört ay önce başlanılır.
- Vekillerin tamamı Osmanlıların vekili hükmündedir.
- Seçmenler ancak kendi şehirlerindeki adaylara oy verirler.
- Meclis dağıldığı tarihten itibaren en geç altı ay içinde yeni seçimler yapılır.
- Çeşitli nedenlerden dolayı görev yapamayacak olan vekillerin yerine yenileri seçilir.
- Vekillerden her birine yıllık 20.000 kuruş maaş ve 5.000 kuruş harcırah verilir.
- Vekiller başkanlık için üç aday gösterirler, padişah bunlar arasından bir kişiyi başkanlığa seçer.
- Birinci ve ikinci başkan vekilliği için aynı şekilde seçim yapılır, görüşmeler genel kurula açık şekilde yürütülür.
- Milletvekillerinden hiçbiri, kanunen tesbit edilmiş konular dışında, meclisin çoğunluk kararı olmadıkça yargılanamaz.
- Mebuslar Meclisi, kendisine gönderilecek olan kanun tasarılarını görüşür, bunlardan maliye ve Kanuni Esasi ile ilgili olan maddeleri red veya kabul eder.
- Bütçe kanunu vekillerin huzurunda görüşüldükten sonra son şeklini alır.
Mahkeme ve Yargı Organın Hakları
- Hakimler görevinden alınamaz.
- Mahkemelerde görüşmeler açık olarak gerçekleştirilir.
- Herkes mahkeme karşısında hakkını savunmak için gerekli gördüğü yasal yolları kullanılır.
- Bir mahkeme görevi içinde bulunan davanın görüşülmesinden kaçınamaz, her dava ait olduğu mahkemede görülür.
- Mahkemelere hiç bir şekilde baskı ve müdahale yapılamaz.
- Şeri davalar şeriat mahkemelerinde, şeri davalar dışındaki davalar yeni kanun ve nizamlara göre kurulan mahkemelerde görülür.
- Normal mahkemelerin dışında olağanüstü mahkemeler kurulamaz.
- Hakimlik ile maaşlı devlet memurluğu aynı anda yapılamaz.
- Ceza konularında kamu hukukunu korumak için savcılar bulunacaktır.
Yüce Divanın Hakları
- Otuz üye ile kurulur, bu üyelerden on tanesi Âyan, on tanesi Danıştay ve on üyesi de Temyiz ve İstinaf Mahkemesi başkanıdır.
- Yüce Divanın görevi, vekiller ile Temyiz Başkanı ve üyelerinin ve Padişah aleyhinde hareket eden ve devleti tehlikeye düşürecek girişimleri soruşturmaktır.
- Divanın karaları istinaf edilemez.
Mali Konularda Haklar
- Vergi ancak kanun ile belirlenir ve toplanır.
- Devletin bütçe kanunu gelir ve gideri gösteren kanundur.
- Bütçe kanunu, Mecliste madde madde görüşülür.
- Bütçe kanunu tasarısı açılışı takip eden günde meclise sunulur.
- Özel bir kanunla belirtilmedikçe, bütçe dışında harcama yapılamaz.
- Meclis toplantı halinde değilse olağanüstü sebepler yüzünden harcama yapılmasına ihtiyaç görüldüğü takdirde sorumluluk kabineye aittir.
- Bütçe kanunu bir yıla özeldir.
- Kesin hesaplar kanunu tasarısının ilgili olduğu yılın bitiminden itibaren en geç dört yıl sonra Genel Meclise verilir.
- Devlet gelirlerinin toplanmasına ve harcanmasına görevli olanların işlemlerini incelemesi ve denetlenmesi için bir Sayıştay kurulacaktır.
- Sayıştayın on iki üyesi olacaktır. Bu üyelerin görev süreleri hayat boyuncadır.
Çeşitli Maddeler
- Ülkenin bir bölümünde ihtilal çıkacağını gösteren işaretler görüldüğü takdirde, hükümetin o yere özel geçici olmak üzere sıkıyönetim ilan etme hakkı vardır. Hükümetin güvenliğini bozduğunu polisin sağlıklı soruşturması sonucunda suçlu bulunanları Osmanlı sınırları dışına çıkarıp uzaklaştırmak sadece Padişahın yetkisindedir. (Madde:113)
- İlköğretim zorunludur. (Madde:114)
- Kanuni Esasinin hiçbir maddesi bile hiçbir sebep ve bahane ile değiştirilemez, yürürlükten kaldırılamaz. (Madde:115)
- Kanuni Esasinin değiştirilmesi vekiller ve âyan meclislerinde üçte iki çoğunluk ile yapılabilir. (Madde:116)
- Bir kanun maddesinin yorumlanması, madde adliye ile ilgili ise Temyiz mahkemesinde, mülkiye ile ilgiliyse Danıştayda, Kanuni Esasi ile ilgili ise Âyanda görüşülüp karara bağlanır.
Kanuni Esasinin Özellikleri
- Yürütme padişahın başkanlığındaki Vekiller Heyeti’ne aittir
- Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve tek anayasasıdır.
- İki meclisli bir anayasadır. (Meclis-i Ayan ve Meclisi Mebusan)
- Madde 7, padişahın kutsal haklarından biri olan parlamentoyu dağıtma hakkı tanıyordu.
- Padişaha, polis tarafından şüphe edilen bir kişinin yargılanmaksızın yurt dışına sürülmesine emir hakkı tanınmıştır.
- Yasama, yürütme, yargı güçleri ayrılmamıştır.
- Parlamentonun toplanması ve tatili de hükümdarın iradesine bağlanmıştır.
- Padişahın anayasaya bağlı olma yükümlülüğü yoktur. 5. maddeye göre Padişahın kişiliği “kutsal ve sorumsuz”du.
- Meclis ile hükümet arasında görüş farkı olduğu zaman, padişah kendi isteğine göre ya meclis ya da hükümet üyesini ya da üyelerini görevden alabilecekti.
- Hükümet kabine olarak meclise sorumlu olmadığı gibi, padişaha karşı da ancak bireyler olarak sorumluydu.
- Meclis, güvensizlik oyuyla hükümeti düşüremezdi. Mecliste güven kazanmayan bir bakanı, padişah istediği sürece hükümette tutabilirdi.
- Yasama gücü de, gerçekte padişahta toplanıyordu. Meclis ancak padişah emriyle, onun verceği emirlere göre yasa yapabilirdi.
- Padişaha kanun hükmünde kararname çıkarma hakkı tanınmıştır.
Kanuni Esasinin Önemi
En başta, halk arasından gelmiş bir kurucu meclisin çalışmalarıyla yapılarak tekrar halk iradesine sunulan bir anayasa değil, padişah tarafından hazırlatılmış ve ilan edilmiş olduğu göze çarpar. Gerçekte, bu anayasa, hükümdarı hemen hemen hiç bir şartla bağlamıyordu. Tersine, Kanuni Esasi’nin kendisi, hükümdarın iradesine şartla bağlanmıştı.
Bu kanunun altındaki temel, egemenliğin halkta olduğu bir öğreti değildir. Onun altındaki öğreti, egemenliğin Padişahta bulunduğu doktrindir. Yasanın hemen hemen bütün kurallarında son söz Padişaha aittir. Bu yasanın kendisi padişaha parlamentoyu kapatma, kanunu askıya alma yetkilerini tanımıştır.
Kanun-ı Esasi on iki başlık altında toplanmış 119 maddeden oluşmaktadır etmektedir. 1876 anayasasının yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra Mithat Paşa istifaya zorlanmış, ardından 113. maddeye dayanılarak sürgüne yollanmıştır.
Meclis-i Umumi iki dönem (19 Mart 1877-28 Haziran 1877 ve 13 Aralık 1877-14 Şubat 1878) çalışmış, daha sonra II. Meşrutiyet’e kadar tatil edilmiştir. Mecliste on milletten gelen vekil bulunuyordu. Bunların 69’u Müslüman, 46’sı Hristiyan ve Yahudiydi.
Kanuni Esasi devletlerarası konferansın toplanmasına da engel olamamıştır. Rusları güldürmüş, İngilizleri kızdırmıştır. Devletler, atılan Kanuni Esasi toplarına rağmen, kendi kendilerine konferansa devam ederek kararlarını bildirmişler, elçilerini de alıp ülkelerine dönmüşlerdir.
Konferans karaları kabul edilmediğinden dolayı 24 Nisan 1877’de Rusya savaş ilan etmiştir. Başta İngiltere olmak üzere Büyük Devletler tarafsızlıklarını ilan ettiler.
Kanunu Esasi Ne Zaman İlan Edildi?
23 Aralık 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamid tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda yeniden yürürlüğe girmiştir. 1921 Anayasası’nın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) kabul edildiği 20 Ocak 1921 tarihi ile 1924 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği 24 Mayıs 1924 tarihi arasında ise kısmen yürürlükte kalmıştır.
Kanunu Esasi Kim Tarafından Hazırlanmıştır?
Kanunu Esasi komisyonuna getirilen ilk tasarının kimin tasarısı olduğu tam olarak bugün bile bilinmiyor. II. Abdülhamit’in elinde, Mithat Paşa’nın hazırladığı ve kendisine resmi olmadan vermiş olduğu bir Kanuni Esasi projesi vardır.
Padişah, meşrutiyet çalışmalarını, sadece Mithat Paşa’ya bırakmak istememiştir. Bütün vekillerin çalışmaların içinde yer almasını düşünmüş, bunun içinde Sait Paşa’ya tercüme ettirdiği, Fransız kanunu esasisini bakanlara dağıttırmıştır.
Kanunu Esasi Hangi Padişah Döneminde Kabul Edilmiştir?
Kanuni Esasi 1876 yılında dönemin padişahı II. Abdülhamit tarafından ilan edildi. Kanuni Esasi ile meşrutiyetin ilanı sağlanmıştır. Ruslarla 13 Ocak’ta ateşkes yapılmasından az sonra, II. Abdülhamit 13 Şubat 1878 tarihinde Meclis’i dağıttı; Anayasa’daki deyime göre “erteledi”.
- Kanun-i Esasi – Vikipedi
- Kanun-i Esasi – TDV İslam Ansiklopedisi
- Türkiye’de Çağdaşlaşma- Niyazi Berkes
- Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 – Enver Ziya Karal