İngiltere ve Görkemli Yalnızlık
Büyük Britanya’nın Çıkarları
İngiltere tarih boyunca hep güçlü olduğuna inanmıştır. 19. yüzyılda’da tarihte hiç olmadığı kadar kendilerini güçlü hissediyorlardı. Özellikle Kraliçe Victoria‘nın 60. taç giyme törenleri muhteşem kutlanmıştı.
Bütün sömürgelerinin devlet başkanlarını davet etmişlerdi. Ama Avrupalı Krallar davetli değildi. İngilizler kendilerini tarih boyunca hep en üstte görmeye alışmışlardı. İngilizlere has Görkemli yalnızlık politikası sürdürmekteydiler.
Lord Salisbury Kraliçe Victoria zamanında başbakanlık yapmış zengin bir aristokrat ailenin mensubudur. Salisbury son derece sevgisiz bir şekilde büyütülmüştür.
Çocuk yaşta ailesinde uzakta yatılı okulda okumuş , arkadaşları tarafından son derece kaba olaylara maruz kalmıştır. Küçük yaşta yaşadığı deneyimler ileride İngiltere politikasına yön verecekti.
Zaten zengin bir aileye mensup olması bakımından politikaya avam kamarasından seçilmesini sağlamıştır. Salisbury İngiltere siyasetine damga vurmuş isimlerdendir.
1895 senesinde Salisbury son başbakanlık döneminde dış işleri bakanlığınıda üstlenmiştir. İngilterenin’ ilk görevinin İngiliz halkının çıkarlarını korumak olduğu belirtmiştir.
Ona göre İnsanlığı koruma görevi ikinci sırada geliyordu. İngiliz egemenliği dünya için iyi ise problem yoktu kafasında.
İngiltere Dış Politikası
Birinci Dünya Savaşı öncesi İngiltere dış politikasının ana fikri dünyanın gereksiz sorunlarından uzak durmak oluşturuyordu.
İngilizler ne kadar dünyadaki sorunlardan uzak durursa ülkelerinin o kadar güvende olduğunu sanıyorlardı. İngiltere için en önemli politika sömürgelerinin güvenliği idi.
İngilizler ne olursa olsun Mısır’ın güvenliğini sağlamak zorunda hissediyorlardı. Süveyş kanalının açılması ile Mısır, İngiltere’nin Hindistanla ve Uzakdoğu ile ilişkilerinde çok önemli bir noktayı oluşturmuştur.
İngiliz çıkarları söz konusu olduğu zaman İngiltere her türlü sert tedbiri almaya hazırdı. Ama komşularının kendi aralarındaki problemlere tarafsız bir politika izlemekteydi.
İngiltere’nin Diğer Devletlere Bakışı
Salisbury her İngiliz vatandaşı gibi diğer devletlere bencil ve güvenilmez olarak bakıyordu. Yunanlılar çıkarcı bir toplumdu. Fransa ile Tunus yüzünden anlaşmazlık vardı.
Almanya Doğu Afrika’da Nüfus sahibi olmaya çalışıyordu. Ama Salisbury için en kötüsü Amerikalılardı.
Amerikalılar açgözlü ve maddeci bir toplumdu. Aynı zamanda onlar Demokrasiyi savunuyorlardı. Ne olursa olsun Amerika gücünü arttıracaktı bunu Salisbury görebiliyordu.
Ülkesini çeşitli bağlardan uzak tutmak için elinden geleni yapacak olan Salisbury , ülkesinin karşısında da güçlü ittifaklar kurulmasını istemiyordu.
İttifak olacaksa birden fazla olmalı ve birbirlerine karşı olmalılardı.
Bu İngiltere’nin en önemli dış politikasıydı. İngiltere’nin Avrupa devletleri arasında denge sağlandığı zaman İngilizler ellerinin rahat olduğunu sanıyorlardı.
Bizi ilgilendirmeyen savaşlara sürüklenmektense , yalnızlık çok daha küçük bir tehlikedir Salisbury
Onun bu görüşlerini diğer muhafazakâr meslektaşlarıda destekliyordu. Onlar yalnızlıklarını zayıflık olarak görmüyorlardı.
Her zaman yalnız olarak istediği şekilde manevra alanı sağlama şansına sahip oluyorlardı dış politikada.
İşte bu duruma Josep Chamberlain “Görkemli Yalnızlık” sıfatı takınca bu tüm dünyada yayılmıştı. İngilizler bu politikayı adeta kutsal hale getirmişlerdi.
Daha önceki yıllarda bu uygulanan politika ile İngilizler kendilerini emniyette tutmayı becerebilmişlerdir. Kraliçe I. Elizabeth bu denge politikasını İspanya ve Fransa’ya karşı kullanmıştır.
İngiltere Gerçekten Yalnız Bir Ülkemiydi?
Geçmişe baktığımızda evet İngiltere yalınız bir ülkeydi. Sanıldığı kadarda dünyadaki pozisyonu görkemli değildi.
Avrupa sahnesinde yanında hiçbir dostu yoktu. Çeşitli yerlerde anlaşmazlık yaşadığı ülkelerle rekabet içinde idi.
İngiltere’nin rekabet içinde olduğu ülkeler aşağıdadır;
- Amerika (Venezuela yüzünden anlaşmazlık yaşanıyordu)
- Fransa (Tarih boyunca çeşitli yerlerde türlü türlü anlaşmazlık yaşanmaktaydı.)
- Almanaya (Almanya ile Pasifik ve Afrika’da anlaşmazlık yaşanıyordu)
- Rusya (Rusya ile Orta-Asya ve Çin İmparatorluğu için anlaşmazlık yaşanıyordu)
Şimdi geçmişe bakınca İngiltere elinde olan toprakları korumak istiyor ve bu yüzden denge politikası yürütüyordu.
Bir yanda dünya sahnesine yeni çıkan devletler bu topraklar üzerinde hak iddaa etmeye çalışıyordu. Bu durum ise İngiltere’nin gücünü kırıyordu.
İngiltere hala dünyanın en büyük üreticisi konumunda gözüksede, Almanya ve Amerika daha yeni sanayisi ile İngilizleri geride bırakmaya başlamıştı.
Bir diğer konu ise bu ülkelerin İngiltere gibi güçlü donanmalara sahip olmaya başlamasıydı. Denizaşırı pazarda söz sahibi olmaya başlayan gelişmekte olan ülkeler İngiltere’nin donanma teknolojisine yatırım yapmasına sebeb oluyordu.
İngiltere-Fransa Arasındaki İlişkiler
Fransa ile ilişkilerin zayıflığı Salisbury’nin son dönemlerinde de devam etmekteydi. İngiltere her an Fransızların deniz kuvvetlerine bir darbe yapacağından korkuyorlardı.
Adalarına çıkacak işgal kuvvetleri İngiltereyi oldukça rahatsız etmekteydi. 1898 senesinde iki ülke arasında neredeyse savaş patlak verecekti.
Faşoda Buhranı
Faşoda Buhranı, Berlin Konferansı sonrasında Batı Avrupa ülkelerinin Afrikanın tamamını sömürgeleştirmek için yarıştıkları Afrika’ya hücum döneminde Fransa ve İngiltere’yi bugünkü adı Kodok olan Faşoda adlı şehirde karşı karşıya getiren uluslararası bunalımdır.
Varılan antlaşma ile iki ülke birbirlerinin Fas ve Mısır’da hukuklarını tanıdılar. Böylece son anda savaştan kaçınmış oldular.
Bir diğer konuda Fransa ve Rusya arasında gelişen dostluk İngiltere açısından ciddi bir boyuta gelmekteydi. İngiltere’nin üçlü ittifak ile çalışması yeterli bir güç dengesi sağlamıyordu İngiltereye.
İngiltere-Rusya Arasındaki İlişkiler
Rus imparatorluğunun Petro döneminden beri devlet politikası hep güneye ve doğuya doğru yayılmak olmuştur. Ruslar kuzey bölgesinde kuvvetli idi.
İngilizler ise güneyde bu sahip olmak istediklerini elinde sağlam şekilde tutmak istiyordu. Bu durum İran Şahını oyuna sokmuştu. Afganistan iki devlet için oyun sahasına dönmüştür.
Doğu kısmında iki ülke arasında Çin ülkesinin nüfuz alanında rekabeti vardı. İngiltere’nin Çin’de ticaret imtiyazı vardı ve bu imtiyazını bırakmak istemiyordu.
Sıkıntılı olan konu Çin’de diğer devletlerin pay istemesi olmuştur. İngilizler buna müsade edecek miydi? Rusya İngiltere’nin Çin’deki etkisini tehdit eder hale gelmişti.
İngiltere-ABD İlişkileri
ABD’de emperyalizme karşı derin bir muhalefet vardır tarihsel sebeblerden dolayı. Ama Asya’daki Çin İmparatorluğunun zayıflığı sebebinden dolayı ABD açık kapı politikası izlemiştir.
Normal şartlarda ABD’nin diğer kıtalardaki devletlerde gözü olmaması bir devlet siyaseti olarak benimsenmişti.
Çin konusunda ise tüm devletlerin Çin topraklarına erişim halinde olmasını belirtiyorlardı. Bu durumda İngilterenin bir rakibi olarak ortaya çıkıyor ABD.
Açık Kapı Politikası Nedir?
Açık Kapı Politikası , ABD’nin, Çin’in toprak ve yönetim bütünlüğünün sağlanması amacıyla , Çin’le ticari ilişkileri olan ülkeler arasında eşit ayrıcalıkların korunması için ilan ettiği ilkeler beyannamesidir. (1900)
Britanya’nın ABD ile bir başka çatışması ise Güney Amerika topraklarında İngiliz Guyanası ve Venezuela arasında yaşanan sınır anlaşmazlığı yüzünden çıkmıştır.
Venezuela İngiliz Guyanasının batı sınırına itiraz edince ABD bir anda İngiltereye nota çekmiştir. ABD bu hakkını ünlü Monroe Doktrinine dayandırmıştır.
ABD bu krizi o tarihte tahkime götürmeyi başarmıştır ve İngilizler buna razı olmuştur.
Monroe Doktrini
2 Aralık 1823 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı James Monroe’nin kongreye sunduğu doktrine Monroe Doktrini denir.
Buna göre maddeleri kısaca şu şekildedir.
- Amerika kıtaları Avrupa Devletlerinin kolonileştirme çabalarının konusu olamaz.
- Avrupa Devletleri kendi siyasal sistemlerini Amerika Kıtasında yaymak için çaba gösteremezler.
- Avrupa ülkelerinin mevcut kolonilerine ya da ona tabi olan bölgelere hiç müdahale edilmeyecektir.
- Avrupa ülkelerinin kendi arasında yapacakları savaşlarda taraf tutulmayacaktır.
İngiltere-Almanya İlişkileri
İngiltere’nin Sömürge Bakanlığını yürüten Bakan Chamberlain aslında İngiltere’nin ne kadar yalnız kaldığını farketmiştir.
Bütün dünyada İngiliz çıkarlarının korunması için çabalamaktadır. İngiliz devlet adamları artık yalnız kalmanın yeterli olmadığını anlamaya başlamışlardı.
Bu durumda İngilizler Almanya’ya yakınlaşmak istemişlerdir. Gerçi Almanya ile de problemleri vardı. İngilizler o dönem İngiltere’nin Almanya , İtalya ve Avusturya- Macaristan ile birlikte üçlü koalisyonuna katılmayı düşünmüştür. İngilizlerin esas problemi Fransa ile Rusya idi.
Almanlar İngilizlerin daha çok yardıma ihtiyaçları olduğunu biliyorlardı. O yüzden ittifak konusunu ağırdan alıyorlardı. 1899 senesindeki Boer savaşı İngiliz Askeri gücünün zayıflığınada bir işaretti Almanlar için.
Boer Savaşı
Boer savaşı İngilizlerin Güney Afrika’daki garnizonlarını takviye yapmaya başlaması üzerine Boer’lerin verdiği bir nota ile başlamıştır.
Savaşın bir diğer sebebi ise ekonomiktir. İngiliz para sisteminin altına daha da bağımlı hale geldiği bir dönemde Transvaal’daki altın madenine sahip olamayışıdır.
İngilizler bu madeni denetim altında tutmak istemişlerdir. Her ne kadar Boer orduları ilk başta İngilizlere ani şekilde saldırsada İngilizler bir şekilde takviye kuvvetler getirip savaşı iyice derinleştirmiştir.
Direnen Boer ordusu İngilizlere kesin bir zafer elde edememiş bunun sonucunda Vereeniging Barışı ile bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir. Bu savaş sonucu İngilizler askeri açıdan zayıflıklarını kabul edeceklerdir.
Boer savaşı sonrası dünyanın başka bir bölgesinde Çin imparatorluğunda işler karışmıştı. Çin’deki olumsuz durum İngilizlerin çıkarlarını iyice tehdit etmeye başlamıştı.
Almanlar bir bahane yaratıp Çin’den demiryolu imtiyazı koparmışlardı. Bu olay Çin’in bölünmesine yol açacak diyen Rus’larda Bir limanı tek taraflı ele geçirmişti.
İngilizler ise Rus’ya müdahale edince Fransa tepkisinden korkmuştu. Artık İngilizlerin yalnızlık politikasına son vermesinin zamanı gelmişti.
Britanya ve Almanya Çin konusunda anlaşmaya karar veriyorlardı. Bu durum İngilizler açısından Ruslara yönelik bir adım olacaktı.
Boxer Ayaklanması
1900 senesinde Mançu Hanedanına karşı başlayan isyan bir anda Çin’de bulunan yabancılara dönmüştü. Pekin’de bulunan misyonerler ve diplomatlar saldırıya uğramaya başlayınca büyük güçler hemen güçlerini birleştirmişlerdi.
Sonuçta büyük devletlere saldırı ortaktı. Boxer ayaklanması bastırıldı ve Çin hükümeti yabancılara tazminat ödemek zorunda kaldı.
Bunu fırsat bilen Ruslar ise kuvvetleri Mançurya’ya sokup orada kalmak istediler. Rusların bu hareketi sonucu İngilizler Alman desteğini isteyince olumsuz bir cevap karşısında şoka uğradılar.
Almanlar Ruslara karşı İngilizler ile yaptığı anlaşmanın Mançur’ya ile ilgisi olmadığını söyleyince İngiltere’de kıyamet kopmuştu.
Almanya ve İngiliz basınında sanki bir savaş havası hakimdi. Artık İngilizler Almaya ile bir ittifak olmadığını anlamışlardı.
İngiltere-Japonya ilişkisi
İngilizler uzak doğuda kendilerine Avrupalı bir müttefik bulamıyorsa bunu uzak doğuda aramaya karar vermiştir. İngilizler Japonların kısa sürede denizlerde güçlü olacağını düşünüyorlardı.
Zaten Japonlar donanmalarının siparişlerini İngiliz denizcilik sanayisine veriyordu. Japonlara en dostça davranan ülke de İngilizlerdi. İngiltere yüzyıllardır devam ettirdiği yalnızlık politikasını terk ediyordu.
Sonuç olarak Britanya uzun yıllardır devam ettirdiği yalnızlık politikasını terk etmiştir. Artık dünya hızla değişiyordu.
Fransa ve Rusya İngilizlerin hasmı olmuştu. Yeni sahneye çıkan devletler İngilizlerin gücü için bir tehdit oluşturuyorlardı.
Japonya ile yapılan ittifak anlaşması ile İngiltere ilk defa politika değişikliğine gitme mecburiyeti hissetmiştir.