fbpx
Osmanlı TarihiTürk Tarihi

31 Mart Olayı Hakkında En Çok Sorulan 7 Soru

31 Mart Olayı, II. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’da gerçekleşmiş olan ayaklanma ve darbe girişimidir. İkinci Meşrutiyet 24 Temmuz 1908’de ilan edildi. Uzun seneler süren bir özlemin sonucu olarak görülen bu gelişme, toplumun tüm kesimlerinde yeni heyecanların ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Toplumun tüm kesimleri hayatlarını değiştirecek yeni gelişmeleri beklemeye başladılar. Ancak çok geçmeden uzun süreden bekledikleri bu hayallerinin gerçekleşmediğini anlaşıldı. Gelişmelerden memnun olmayanlar zaman geçtikçe çoğalmaya başladı.

Bu durum Meşrutiyet’in ilanından yaklaşık 9 ay sonra 31 Mart Olayı’nın yaşanmasına neden oldu. 13 Nisan 1909’da (31 Mart 1325) İstanbul Meşrutiyet karşıtı bir ayaklanma ile sarsıldı. On üç gün süren ayaklanma, o dönemin en önemli olaylarından birisi olarak kabul edilir.

31 mart olayı ve yaşanan gelişmeler
31 Mart Olayı ve yaşanan gelişmeler

31 Mart Olayı Nedenleri

II. Meşrutiyet devrimi ve anayasa değişiklikleri ile daha demokratik bir düzen getirme ve parlamenter rejimi yerleştirme amacı düşünülmüştü. Fakat kısa bir zaman sonra meydana gelecek olaylar, Meşrutiyetin sağlam temeller üzerine oluşturulmadığını gösterecekti.

Meşrutiyetin getirdiği özgürlük, daha ilk zamanlardan itibaren bir kısım halk ve basın tarafından kötüye kullanılmaya başlanmıştır. İttihat ve Terakki’nin Meşrutiyete rağmen devlet yönetimine doğrudan katılmaması, halk arasında tepkilere neden oluyordu.

II. Meşrutiyet’in ilanından hemen önce 22 Temmuz 1908’de sadrazam olan Küçük Said Paşa, padişahla arasında çıkan anlaşmazlıktan dolayı, hükümetten düşmüştü. Yerine kurulan Kamil Paşa hükümeti, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin beklentilerini karşılayamadı.

Kamil Paşa Hükümeti’nin Düşmesi

6 Ağustos’ta göreve başlamış olan Kamil Paşa kabinesi yaklaşık altı ay sonra, 13 Şubat’ta Meclis tarafından güvensizlik oyu ile düşürüldü. İkinci Meşrutiyet’in ilk seçimleri bu kabine zamanında yapılmış, Meclis yine bu kabine döneminde çalışmalarına başlamıştı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Kamil Paşa arasında giderek şiddetlenen çatışmanın nedenleri şunlardı:

  • Kabinenin yaptığı atamalara İttihat ve Terakki’nin müdahalede bulunması.
  • Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Kamil Paşa’nın cemiyetle görüşmek istememesi.
  • Kamil Paşa’nın oğlu Said Paşa’nın İttihat ve Terakki’yi hedef alan yazılar yayınlaması.
  • İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasal etkisini sınırlandırmak için Kamil Paşa’nın bazı girişimlerde bulunması.
  • Harbiye Nezareti’ne yapılan atamanın İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne danışılmadan yapılması.

Yaşanan bu gelişmeler, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Kamil Paşa arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden oldu. Kamil Paşa hükümeti hakkında önce 102 imzalı bir güvensizlik önergesi verildi. Önergede Kamil Paşa’nın Meşrutiyeti tehlikeye attığı ileri sürülüyor, hakkında güvensizlik oyu verilmesi teklif ediliyordu.

Güvensizlik önergesi oylamaya konuldu ve Meclis’te bulunan 262 vekil 8’e karşı 198 oyla güvensizlik kararı aldı.  Böylelikle ilk defa bir Sadrazam Meclis tarafından düşürülmüş oldu. Kamil Paşa’nın hükümetten düşmesi Osmanlı Devleti üzerinde İngiliz etkisinin azalması şeklinde yorumlandı.

Bu durum da İngilizlerin yeni çalışmalar yapmasının gizli gerekçesini oluşturdu. İngilizler muhalefeti destekleyerek Cemiyet yanlısı hükümetleri düşürmek için planlar yapmaya başladılar.

İngiliz Politikalarının İttihat ve Terakki Politikaları ile Çatışması

Kamil Paşa’nın hükümetten düşmesi ve Hüseyin Hilmi Paşa’nın sadrazam olmasından sonra, ülke karışmaya başladı. 14 Şubat 1909’dan 13 Nisan 1909’a kadar geçen iki aylık sürede birçok karışıklık meydana geldi.

Bu iki aylık sürede İngiliz politikaları Cemiyet’in politikaları ile karşı karşıya geldi. Kamil Paşa’nın iktidardan düşürülmesi basında Osmanlı-İngiliz dostluğunun sona ermesi gibi sunuldu. Başta İngiliz basını olmak üzere Avrupa basınında bazı olumsuz yorumların yapılmasına neden oldu.

Milletvekillerinin iradeleri dışında, İttihat ve Terakki’ye boyun eğmek zorunda kaldıkları ve bu yüzden bu şekilde oy kullandıkları iddia ediliyordu. İstanbul’da Meşrutiyet usulüne aykırı bir gücün hüküm sürmekte olduğu ileri sürüldü.

Meşrutiyetle yönetilen ülkelerde hükümet üyelerinin millete karşı sorumlu olmaları gerektiği, bunların başka bir kuvvetin kontrolüne bağlı olamayacakları açıklanıyordu. Hükümet bütün bu endişeleri çürütmek amacıyla bütün elçiliklere dış politikanın değişmediğini bildirdi.

İngiliz elçiliğine gidilerek İttihat ve Terakki Cemiyeti adına İngiliz dostluğunun devam edeceği açıklandı.

Ayrıca İngiliz gazetelerinden Times ve Daily Telegraph’a aynı içerikte telgraflar çekildi. Çekilen telgraflarda Kamil Paşa’nın Meşrutiyete aykırı hareketleri nedeniyle Cemiyet’i kendisini düşürmeye mecbur bıraktığı açıklandı. Yeni sadrazam kim olursa olsun, Osmanlı milletinin genel isteğine uyarak İngiltere ile dostluk politikası izleyeceği garantisi veriliyordu.

İstanbul’da yayınlanan Levant Herald gazetesi İttihatçılar’a karşı bir yayım politikası izlemeye başladı. İngiliz Elçilik Tercümanı M. Fritch gazetelerle temasa başladı. Bu gazeteler arasında Volkan gazetesi sahibi Derviş Vahdeti de bulunuyordu. En şiddetli muhalefet de Derviş Vahdeti’nin Volkan gazetesinden geliyordu.

Bütün bunlardan anlaşılan muhalefetin istekleri ile İngiltere’nin istekleri ortak noktada buluşuyordu. İki tarafta İttihat ve Terakki muhalefetinde buluşmuşlardı. İngiliz gazetelerinde yer alan  Cemiyet aleyhindeki yazılar, halkın çoğunluğu tarafından destekleniyordu. Bu durum muhalefeti daha fazla motive etti.

31 Mart Olayı’nı İngilizlerin çıkardığına dair açık bir kanıt yoksa da bu dönemde çıkacak olan karışıklıkların İngiliz politikalarına uygun geldiği de bir gerçektir.

Avcı Taburlarının Rumeli’den İstanbul’a Getirilmesi

Siyasi Cemiyetler de İstanbul’daki gerginliğin çoğalmasına katkıda bulunuyorlardı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin muhaliflere karşı sert davranması kutuplaşmayı daha da arttırmıştı. Ülke seçimlere giderken meydana gelen gelişmeler İttihat ve Terakki’nin halkın gözünde daha fazla güç kaybetmesine neden oldu. Meydana gelen gelişmeler şu şekildedir:

  • 5 Ekim 1908’de Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi.
  • 6 Ekim 1908’de Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini açıklaması.
  • Girit Meclisi’nin Girit’i Yunanistan’a ilhak ettiğini açıklaması. (6 Ekim 1908)

Tüm bu yaşananlar cemiyetin halk karşısında daha fazla güç kaybetmesine neden oldu. Bu yaşananlar karşısında kendisini güvende hissetmeyen İttihat ve Terakki üyeleri, Üçüncü Ordu’ya bağlı Avcı Taburlarını 19 Ekim’de İstanbul’a getirdi.

Rumeli’den getirilen ilk tabur olan Üçüncü Ordu İkinci Nişancı Taburu 19 Ekim’de Taşkışla’ya yerleştirildi. Bunu diğer taburlar takip etti. Mevcut taburların Harbiye Nezareti tarafından Cidde’ye gönderilmek istenmesi aker arasında huzursuzluk yarattı.

Cidde’ye gönderilmek istenen askerler II. Abdülhamit lehinde ve Kışla Kumandanı aleyhinde gösteri yaptılar. Askerleri sözlü şekilde eylemlerinden vazgeçirmek mümkün olmayınca Rumeli’den gelen Avcı Taburları 30 Ekim gecesi kışlayı işgal etti.

Kışlanın dışında silah çatmış olan askerler eğitime katılmadılar ve kendilerine nasihat edilmesine rağmen silah kullanmaya kalktılar. Bunun üzerine Avcı Taburları isyancıları kuşatma altına aldılar. Çıkan çatışma sonunda isyancılardan üç çavuş hayatını kaybetti üçü de yaralandı.

Olay üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti 1 Kasım 1908’de bir bildiri yayınladı. Olayın önceki dönemde şımarıklığa alışkın olan birkaç askerin davranışından dolayı kaynaklandığını açıkladı. Ülkenin genel durumda halkı heyecana sürükleyecek bir şey olmadığı duyuruldu.

Prens Sabahaddin’in İstanbul’a Gelişi ve Ahrar Partisinin Kurulması

İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni huzursuz eden gelişmelerden birisi de Prens Sabahaddin Bey’in 2 Eylül’de İstanbul’a gelmesi oldu. Parti içinde önemli bir güce sahip olan Prens Sabahaddin’in İstanbul’a gelmesi dikkatlerin üzerine çekilmesine neden oldu.

İkinci Meşrutiyet’in ilk siyasal partilerinden olan Ahrar Fırkası, Sabahaddin Bey’in görüşlerini destekleyen muhalefetin bir parti altında toplanmasıyla 14 Eylül’de kuruldu. Böylelikle Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, İttihat ve Terakki’ye karşı rakip siyasal parti haline geldi.

Sabahaddin Bey partinin kurucuları arasında yer almamış olsa da, partinin kuruluş aşamasında ve kurulduktan sonra da lider konumunda olmuştu. Partinin amacı, meşruti hükümet sisteminin her türlü kanuni araçla Osmanlı ülkesinde güçlenmesi olarak belirtildi.

Osmanlı unsurlarının arasında birliğin oluşması ve milletin parlamento usulüne alışması için çalışan Osmanlıları siyasi ve toplumsal olarak birleştirmek olduğu da ifade edildi. Partinin kabul ettiği ilkeler öncelikle bütün Osmanlı unsurlarına eşitlik tanınması ve yerinden yönetime dayalı bir siyasal sistem kurulmasıydı.

Bu yüzden kuruluşundan itibaren özellikle Arap, Arnavut, Rum ve Ermenilerin desteğini elde etti ve İttihat ve Terakki’nin suçlamalarına maruz kaldı. Ahrar Partisi’nin kuruluş gerekçesi Serbesti gazetesinde İttihat ve Terakki’nin hürriyetçi niteliğini kaybetmesine bağlanıyordu.

İttihat ve Terakki’nin zamanla uygulamaları ile istibdatın yeni temsilcisi olduğu ve dikte yolunu tercih ettiği açıklanıyordu. Cemiyetin ilk zamanlarındaki kutsal duruşundan ayrıldığı ve bundan dolayı bir grup vatanseverin Ahrar Partisini kurmak zorunda olduğu ifade edildi.

İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin Kuruluşu

6 Şubat’ta sembolik bir kuruluş yapan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin resmi açılışı 31 Mart Olayı’dan on gün önce, 3 Nisan’da gerçekleşti. Cemiyetin kuruluş yeri ve merkezi Yerebatan Camii yanındaki büyük konakta bulunan Volkan gazetesiydi.

Kurucuları arasında son sıralarda yer almasına rağmen, Derviş Vahdeti cemiyetin lideri durumundaydı. Kendisi Kıbrıslı bir hafızdı ve bu cemiyeti muhalif bir siyasi hareket olarak kullanıyordu.

Cemiyetin kuruluşu 3 Nisan’da Ayasofya Camii’nde okunan mevlitten sonra Derviş Vahdeti’nin söyleviyle ilan edildi. Amacını İslam’ı yaşama, Müslümanlar arasında birlik ve yardımlaşma olarak belirlemişti.

Cemiyetin başkanı olarak Hazreti Muhammed’di. İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti’nin yayın organı Volkan gazetesiydi. Volkan gazetesi incelendiğinde , cemiyetin şeriatçı söylemine rağmen, çağdaşlığa önem veren, Meşrutiyet yanlısı ve Ahrar Partisi’ne eğilimli bir cemiyet olduğu görülüyordu.

Cemiyetin muhalifliği Meşrutiyete değil, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı ortaya çıkıyordu. Özellikle İttihat ve Terakki hedef alınarak, Volkan gazetesi üzerinden cemiyete karşı sert söylemlerde bulunuldu.

İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, Volkan gazetesi ve Derviş Vahdeti, 31 Mart Olayı ile bütünleşti. 31 Mart Olayı’nın bastırılmasından sonra da siyasal hayattan silindi.

31 mart olayı nedenleri
31 Mart Olayı nedenleri

İlmiye Öğrencilerinin Protesto Toplantısı

Kasım 1908’de medrese öğrencilerinin  de askere gideceğine dair alınan karar, ulemanın Cemiyet’in muhalifleri ile birlikte hareket etmesine sebebiyet vermişti. İttihat ve Terakki Cemiyeti, II. Abdülhamit döneminde ihmal edilen medreseleri düzenleyerek kontrol altına almak istiyordu.

II. Abdülhamit’in saltanatının son 16 yılında medrese öğrencileri için kur’a imtihanları gerçekleşmemiştir. Bu süreçte medreseye kayıtlı olan öğrenciler kur’adan muaf tutulmuşlar, dolayısıyla askere gönderilmemişlerdir.

23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanının ardından Harbiye Nezareti’nce medrese öğrencilerinin kur’a imtihanlarına davet edilmiştir. Bunun üzerine Sadrazamlık 4 Kasım 1908 tarihinde yayınladığı resmi belge ile kur’a sınavlarının yapılmasını emretmiştir.

Yeni dönemde kur’a sınavlarına başlanmış ve çok az sayıda başarılı olan, mezun olan talebelerin dışındakiler askere gitmek zorunda kalmıştır.

İlmiye öğrencileri, bu muafiyetlerine son verilmesini protesto etmek için 27 Şubat’ta bir miting düzenlediler. 27 Şubat’ta yapılan miting için bin kadar İlmiye öğrencisi Beyazıd Camii’nde toplanmıştır.

Öğrenciler imtihanların ertelenmesini ve İstanbul halkı gibi askerlikten muaf tutulmaları gerektiği konularında talepte bulunmuşlar ama bir sonuç elde edememişlerdir.

Kör Ali Olayı

Ekim ayında dış bunalımları fırsat bilen Meşrutiyet karşıtları istibdat lehinde gösteriler yapmışlardır. Bu gösterilerden birisi Kör Ali Olayı’dır. Kör Ali topladığı medrese mezunu olmadığı için vaaz verme yetkisine sahip değildi.

6 Ekim’de, Fatih Camii’nde Anayasa ve Meşrutiyet aleyhinde konuştuğu için tutuklanmıştır. Hakkındaki tutuklama emrine rağmen 7 Ekim’de yeniden vaaz verdi. Kör Ali cemaati ikna ederek saraya yürümelerini sağlamış ve padişahtan bazı isteklerde bulunmuştur. Bu talepler şunlardır:

  • Meyhanelerin kapatılması
  • Tiyatroların yasaklanması
  • Fotoğraf çekiminin yasaklanması
  • Kadınların sokakta serbestçe gezmesinin önlenmesi

Padişahta gelen topluluğu şeriat hükümlerinin uygulanacağını söyleyerek dağıtmıştı. Kör Ali on beş kişi ile birlikte 8 Ekim’de tutuklandı. Gazetelerde Kör Ali’nin yanında bulunanların çoğunun eski hafiyelerden oluştuğuna dair haberler yer alıyordu. Kör Ali ve arkadaşları Osmanlı hükümetinin idaresini değiştirmekle suçlandı.

Mizancı Murat Bey’in Tutuklanması

9 ve 10 Ekim tarihlerinde Mizan dergisi başyazarı Mizancı Murat Bey, Nazif Sururi ve Molla Üryanizade Cemil Bey Meşrutiyet karşıtı propaganda yapmak ve halkı ayaklandırmak suçundan tutuklandılar.

Harbiye Nezareti’ne hapsedilen Murat Bey’in Mizan dergisi yasaklandı ve gazete hükümet tarafından kapatıldı. Tutuklandığı sırada Murat Bey hakkında Selim Sırrı Bey tarafından aleyhinde yayın yaptığı gerekçesi ile açılmış başka bir dava daha bulunuyordu.

Subayların Kendi Arasında Yaşadığı Muhalefet

Asker içinde de muhalefet kendini göstermeye başlamıştı. Meşrutiyet döneminde alaylı askerlerin dışlanarak eğitimli subaylara öncelik verilmesi, alaylı subaylar arasında rahatsızlık yarattı. Orduda önceden görev yapan yaşlı ve eğitimsiz askerlerin işine son veriliyordu.

Ordunun yeni yapılanmasında partizanlık yaygınlaşmıştı. Bu alaylı subaylar arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Bu şekilde 1400 subayın görevine son verilmişti. Alaylı subayların yerine eğitimli subayların alınması üzerine alaylı subaylar Çırpıcı’da toplanarak isyan girişiminde bulundular.

İsyan girişiminden sonra alaylıların çoğunun tasfiye edilmesi, 31 Mart Olayı’nın çıkmasında etkili oldu. Askerler arasında huzursuzluk gün geçtikçe artıyordu, komutanların emirlerini dinlememeye başlamışlardı.

Padişahı Korumakla Görevli Askerlerin Terhis Edilmesi

Ordudaki rahatsızlıkların birisi de padişahı korumakla görevli olan Arap ve Arnavut askerlerinin bir kısmının terhis edilmesiydi. Olay terhis edilmek istenen askerlerin yerine Türklerin atanmak istenmesi sonucu meydana geldi.

Bilindiği üzere II. Abdülhamit’in koruyucu birlikleri arasında Türklerin yanı sıra, Arnavut ve Arap askerleri de vardı. Bunlar ayrı birliklerde bulunur ve aralarına Türk erleri alınmazdı.

Mart 1909 sonlarında askerlik süresi bitmiş olan Arnavut ve Arap erlerinin yerine Türk erleri görevlendirildi. Arnavutlar bu durumu kabul etmemiş ve yeni gelen askerleri dışarı çıkarmışlardır. Bunun üzerine Mahmut Muhtar Paşa’nın emriyle, Avcı taburları Yıldız taburu askerlerini mitralyözlerle kuşattılar.

Ancak kan dökülmesi son anda Sadrazamın müdahalesi ile önlendi. Bu gelişme üzerine 30 Mart 1908’de Arap taburları Şam’a, Arnavutlar ise Selanik’e gönderildi. Bu durum askerin Mahmud Muhtar Paşa’ya karşı soğumasına neden oldu.

Serbesti Gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi Bey’in Öldürülmesi

6 Nisan gecesi Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey Galata Köprüsü’nde kurşunlanarak öldürüldü. O anda yanında bulunan eski kaymakamlardan Şakir Bey’de vurularak yaralandı. Bu olay muhalefet açısından bardağı taşıran son olay oldu.

Hasan Fehmi Bey’in İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı muhalif olması ve katilin yakalanamaması tepkilere neden oldu. 31 Mart Olayı’ndan bir hafta önce gerçekleşen bu olay iki taraf arasındaki gerilimin tehlikeli bir düzeye ulaşmasına neden oldu.

Hasan Fehmi Bey’in cenaze töreni muhalefetin güç gösterisi şeklinde düzenlendi ve büyük bir kalabalığın katılımı ile 8 Nisan’da gerçekleşti. Serbesti gazetesi yazarın ölümünden sonra çıkan ilk sayısında, ilk sayfayı boş bırakmıştı.

31 Mart Olayı’nın Ortaya Çıkışı

Rumeli’den İstanbul’a getirilip Taşkışla’ya yerleştirilmiş olan 4. Avcı Taburu, 12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece yarısında ayaklandı. Ayaklananlar Meşrutiyeti korumak üzere Rumeli’den getirilen Avcı Taburu askerleriydi.

Askerler subaylarını tutukladıktan sonra sabah kışlalarından silahlı olarak çıktılar. Sultanahmet’e gelen gelerek Meclis binasını kuşattılar. 4. Avcı Taburu askerleri diğer kışlalara giderek orada bulunan askerleri ayaklanmaya davet ettiler.

Nitekim diğer kışlalardaki askerlerin bazıları ayaklanan askerlere katıldı. Ellerinde İttihat-ı Muhammedi Fırkası’nın açılısında kullanılan yeşil bayraklar vardı. Kalabalık havaya ateş ediyor ve “Yaşasın asker” diye bağırdılar. Halk da meydanda toplanmaya başladı.

Ayaklananların üzerine kuvvet gönderildiyse de, bu kuvvetler ayaklanmaya hakim olamadı. Sultanahmet’te toplanan askerlere yeni birlikler katılmaya devam ediyordu. Askerleri yönlendiren özellikle Arnavut Hamdi Çavuş, Bölük Emini Mehmed ve Kamacı Ustası Arif’ti.

Derviş Vahdeti de askerlerin arasında bulunuyordu. Er kıyafeti giymiş, kadrodan çıkarılmış alaylı subaylar da Sultanahmet’te bulunanlar arasındaydı. Biraz sonra, ayaklananlara ulema ile “ilmiye” öğrencileri de katıldı.

İsyancılar Harbiye Nezareti’ne yürüdülerse de, oradan geri atıldılar. Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa’nın istifa etmesini istiyorlardı. Şura-yı Ümmet ve Tanin gazetelerinin idarehanelerini basarak kapılarını kırdılar ve aletleri kırdılar.

Ayaklananlar önlerine çıkan bazı subayları da öldürdüler. Bu arada, meclise gelen Adliye Nazırı Nazım Paşa ile Hüseyin Cahit Bey’e benzeyen, Suriye vekillerinden Arslan Bey de isyancılar tarafıdan öldürüldü.

İstanbul isyancıların kontrolü altında bulunuyordu. Bu durum üzerine Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi çekildi ve sadrazamlığa Tevfik Paşa getirildi. Eski kabinenin birçok üyesi, yeni kabinede de yer aldı.

hareket ordusu ve 31 mart olayı
Hareket Ordusu ve 31 Mart Olayı

31 Mart Olayı Kim Tarafından Bastırıldı?

İstanbul’daki 31 Mart Olayı, başta Selanik olmak üzere bütün Rumeli bulunan askerler arasında, Meşrutiyet’in tehlikede olduğu düşüncesini uyandırdı. Bu nedenle, Selanik’te Üçüncü Ordu Komutanı Bağdatlı Mahmud Şevket Paşa harekete geçti.

Mahmut Şevket Paşa’nın başkanlığında Askeri Kulüpte toplantı yapılarak, Rumeli’den gidecek bir ordu ile ayaklanmanın bastırılması kararlaştırıldı. Toplantıda bulunan Kolağası Mustafa Kemal Bey tarafından bu orduya Hareket Ordusu adı verilmesini teklif etti.

Ordunun kumandasına Hüseyin Hüsnü Paşa getirildi. Ayrıca Selanik’te büyük bir miting düzenlendi. Mitingde, toplananları silahlarını alarak İstanbul’a yürümeyi teşvik edici konuşmalar yapıldı. İstanbul’a karşı yapılacak olan harekete katılmak üzere gönüllüler yazılmaya başlandı.

15 Nisan gecesi Hareket Ordusu’nun ilk birliği Selanik’ten İstanbul’a doğru yola çıktı. Hareket Ordusu, Edirne’de bir diğer tümenle birleşerek 21 Nisan’da İstanbul’a geldi. Üç gün içinde 31 Mart Olayı, Hareket Ordusu tarafından bastırıldı ve suçlular çeşitli cezalara çarptırıldılar.

Hareket Ordusunun Alınmasını İstediği Tedbirler

20 Nisan’da Hareket Ordusu 15.000 kişilik bir kuvvete sahipti. Bunun üzerine Mahmut Şevket Paşa hükümete uyarı niteliğinde bir telgraf yolladı. Telgrafta Hareket Ordusu’nun amaçları açıklanıyordu. Bunlar şu şekilde belirtilmişti:

  • İstanbul’un bozulmuş olan güvenliğini sağlamak.
  • Kargaşalık çıkaran hainlerin aldattığı askeri itaat altına almak.
  • 31 Mart Olayı’nın sorumlularını ortaya çıkararak cezalandırmak.
  • Meşrutiyetin bir daha böyle tehlikeye düşmesini önleyecek tedbirler almak.

Ordunun amacını bu şekilde açıklayan Mahmut Şevket Paşa bu konuda görüşmek isteyen bir heyeti telgraf başına davet ediyordu. Ordunun iyi niyetleri karşısında kararsızlık gösterilirse, sorumluluğun tamamen İstanbul’a ait olduğu bildirildi.

Bunun üzerine İstanbul’da bir heyet telgraf başına geldi. Mahmut Şevket Paşa’nın alınmasını istediği tedbirler şunlardı:

  • İstanbul’da 31 Mart Olayı’na katılan askerlerin İstanbul’dan uzaklaştırılması.
  • Üçüncü Ordudan bir fırkanın İstanbul’a yerleştirilmesi.
  • Şehrin güvenliğinin bundan sonra sadece polis ve jandarma tarafından sağlanması.
  • İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmesi.
  • Meclisin anayasaya uygun olarak toplanması.
  • Anayasaya uygun olarak bir kabine oluşturulması.

Bu istekler 24 saat içinde kabul edilmediği takdirde bütün sorumluluk buna neden olanlara ait olacaktı. Hareket Ordusu Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa ertesi sabah kıtaların ilerlemesi için emir verdi.

31 Mart Olayı Mustafa Kemal’in (Atatürk) Görevi

Selanik’ten İstanbul’a kuvvet gönderilmesine 31 Mart Olayı’ndan bir gün sonra karar verilmişti. Bu kuvvetin yüksek komutanlığını Mahmut Şevket Paşa, komutanlığını Hüseyin Hüsnü Paşa, kurmay başkanlığını Kolağası Mustafa Kemal (Atatürk) üzerine almıştı.

Selanik tümeni adı geçen kuvvetin çekirdeğini oluşturuyordu. Buna gönüllü olarak Müslüman olan veya olmayan erler de katıldı. Bu şekilde oluşturulan kuvvete Mustafa Kemal’in (Atatürk) uygun gördüğü “Hareket Ordusu” adı verildi.

Kolağası Mustafa Kemal (Atatürk), bu adın konulmasını şöyle açıklamaktadır.

31 Mart Olayı’nı üzerine alacak askeri kuvvetimiz için bir isim düşünmüştüm. Öyle bir isim olmasını istedim ki, çarpışan tarafların duygularına dokunmasın… Herkes bu ismi benimseyebilsin… Fransızca “Mouvement” manasına gelen hareket kelimesi aklıma geldi. Zaten yürüyüş halindeydik. Kuvvetlerimizin adı “Hareket Ordusu” oldu. Kolağası Mustafa Kemal (Atatürk)

31 Mart Olayı ve İstanbul Hükümeti’nin Tutumu

Sadrazam Tevfik Paşa, Hareket Ordusu birliklerinin Selanik’ten hareket ettiğini öğrendiği zaman kabineyi toplantıya çağırdı. Toplantıda, Mahmut Şevket Paşa’ya bağlı kuvvetlerin İstanbul’a girmemelerinin uygun olduğun sonucuna varıldı.

Bu düşünce, Harbiye Nazırı tarafından Mahmut Şevket Paşa’ya bildirildi. Ayrıca bir iyi niyet kurulu Hareket Ordusu ile görüşmek üzere Yeşilköy’e gönderildi. Meclis başkanı İsmail Kemal Bey, Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girme kararında direndiğini öğrenince son kozunu oynamaya çalıştı.

Sözde böyle bir hareket İstanbul’da korkunç olaylara ve yağmalara neden olacaktı. Bu gibi olayların engellenmesi ancak büyük devletlerin girişimi ile engellenebilirdi. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesini önlemek için, İsmail Kemal Bey, Almanya başta olmak üzere yabancı elçiliklerle görüşmüş ama olumlu sonuç alamamıştır.

İsmail Kemal Bey, bundan sonra Sadrazam Tevfik Paşa ile görüşmüş, İngiltere’nin yardımını istemesi için ikna etmeye çalışmıştır. Tevfik Paşa’yı ikna edemeyen İsmail Kemal Bey, İngiliz Elçiliğine sığınarak korunmasını istemiştir.

31 Mart Olayı’nı başlatanların İstanbul’dan kaçmaları isyancıları gerçek liderlerinden yoksun bırakmıştır. Harbiye Nazırı ve Hassa Ordusu komutanı isyancıların Hareket Ordusu’na karşı koymamaları için çalışacaklarını Sadrazama bildirmişlerdir.

II. Abdülhamit’te, ayrıca silah kullanmamalarını istemiştir. Ne var ki ne Padişahın ne de komutanların asker üzerinde bir otoritesi kalmamıştı.

31 Mart Olayı Sonuçları

Hareket Ordusu’nun İstanbul’da tamamen hakim olması ile birlikte, II. Abdülhamit’in tahtan indirilemesi sorunu gündeme geldi. 31 Mart Olayı bastırılınca kendini güvende hisseden Meclis 27 Nisan’da bu olay için toplandı.

Bu toplantıda, Padişah 31 Mart Olayı’ndan dolayı Meclis tarafından sorumlu tutuldu. Anayasayı koruyacağına yemin etmesine rağmen, ayaklanma sırasında herhangi bir olumlu bir adım atmadığı belirtilmiştir. Tersine isyancılara para yardımı yaptığına dair deliller öne sürülmüştür.

Meclis genel oturumunda yapılan oylama sonucunda II. Abdülhamit’in hilafet ve saltanattan indirilmesi oy birliği ile kabul edilmiştir. Sultan Abdülhamit’in yerine kardeşi Veliaht Mehmet Reşat Efendi getirilmiştir.

Böylece, Osmanlı tarihine damgasını vuran II. Abdülhamit dönemi 31 Mart Olayı ile sona ermiş oluyordu. 31 Mart Olayı’nı bastıran Hareket Ordusu’nun duruma hakim olduğunu gören isyancılar, ülkeden kaçmanın yolunu aramışlardır.

Olayların sona ermesi ile beraber İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilerek, 31 Mart Olayı’na katılanlar tespit edilmiş ve tutuklamalar başlamıştır. Suçluları yargılamak üzere Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi oluşturulmuştur.

31 Mart Olayı’nın bastırılması ile birlikte yargılanan suçluların cezaları verilmeye başlanacaktır. Nitekim, mahkemenin verdiği ilk idam kararı 3 Mayıs 1909’da çıkmış ve 31 Mart Olayı’nda rol oynayan askerlerden 13 kişi idam edilmiştir.

Bunun yanı sıra mahkemenin değişik tarihlerde verdiği kararlara göre, 62 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapis, 390 isyancı da sürgün cezasına mahkum edilmiştir. Derviş Vahdeti’nin yargılaması bir aydan uzun sürmüş ve cezadan kurtulmak için çabalamıştır.

Derviş Vahdeti, Hareket Ordusu’na verdiği bir dilekçe ile akıl sağlığının yerinde olmadığını ileri sürerek mahkemenin buna dikkat etmesini istemişti. Bütün bu çabaları kendini kurtarmaya yetmemiş ve idam edilmiştir.

Sonuç

31 Mar Olayı genel olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti politikalarından rahatsız olanların çıkarttığı bir isyan olarak görülmelidir. Bu olayın uluslararası boyutunda İngiltere bulunmaktadır. İngiltere Meşrutiyet döneminde Kamil Paşa’nın sadrazamlıktan ayrılması sonucunda zarar görmüştür.

31 Mart Olayı Ahrar Fırkası’nın da sonunu getirdi. Hatta 31 Mart Olayı’nda Prens Sabahaddin Bey’in de kışkırtması olduğu iddiası tutuklanmış ise de sonradan serbest kalmıştır.

İttihat Terakki’ye gelince; 31 Mart Olayı’ndan sonra İttihat ve Terakki hükümet üzerinde kontrolü eline aldı. Ekim 1909’da da Cemiyet, bir siyasal parti haline geldi.

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:
  • 31 Mart Vakası – Vikipedi
  • 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789- 1914) – Prof. Dr. Fahir ARMAOĞLU
  • II. Meşrutiyetin İlk Yılı 23 Temmuz 1908 – 23 Temmuz 1909 – Mete TUNÇAY
  • Osmanlı Tarihi IX. Cilt İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı – Enver Ziya KARAL 
  • 31 Mart Vakası – Prof. Dr. Adem ÖLMEZ 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu
Instagram Hesabımı Takip Et, Yeni İçerikleri Kaçırma